sağlıkçılar da her zaman olduğu gibi en başından beri “gezi parkı”nda ve halkın direndiği her yerdeydiler.
üstelik bir bölümü görev kıyafetleri yani beyaz önlükleri, dinleme ve tansiyon aletleri, diğer alet ve edevatları, acil müdahale malzemeleriyle oradaydılar ve görevlerinin gereğini yapıyorlardı.
hep birlikte gördük, önce şiddete maruz kaldılar; gördük, tanık olduk, dinledik:
doktor mehmet: “biz bugün gümüşsuyu’nda iki reviri, gaz bombaları nedeniyle kaçarak terk etmek zorunda kaldık. bir sürü malzememiz orada kaldı. ne toplayabildiysek öyle kaçtık. içerisi de gazla dolduğu için hastaların durumu daha kötüye gidiyordu. dışarıya çıksak da başka türlü zor.”
sonra çeşitli yollarla baskılar uygulandı, amirleri direniş noktalarına girmemeleri için tehdit ettiler.
ardından sağlığın bu ülkedeki en üst düzey yetkilisi olan sağlık bakanı tarafından idari ve hukuki takibata uğratılmakla tehdit edildiler. hepimiz duyduk, duymayanlarımız okudu.
tehdit etmekle kalmadılar resmi yazı yolladılar.
neden izin almadan böyle bir işlem yapıldığı, kimlerin görev yaptığı, kimlere müdahalede bulunulduğu soruldu.
“yardım etmek hekimin görevidir”
buna karşılık hekimler örgütleri aracılığıyla yaptıkları açık basın açıklamasıyla şöyle karşılık verdiler:
halkımızla paylaşıyoruz ki, biz hekimler;
“kendi yaşamımızı insanlığın hizmetine adayacağımıza bütün varlığımızla yemin ettik,
hastalarımızın sağlığı en önde gelecek,
bize verilmiş sırları, hastalarımızın ölümünden sonra bile saklayacağız,
meslektaşlarımız kardeşlerimiz olacak,
din, ulus, ırk, parti politikaları ya da toplumsal durumla ilgili değerlendirmelerin görevimizle hastalarımızın arasına girmesine izin vermeyeceğiz,
bunlara bütün varlığımızla, özgür olarak onurumuz üzerine ant içtik”
(cenevre bildirgesi mesleki bağlılık yemini 1948)
ve sonunda beklenen oldu ve çok sayıda direnişçinin arasında onlar da gözaltına alındılar.
muhtemelen bir iki gün içinde mahkemeye çıkarılacaklar. eğer mahkeme tarafından “suçsuz” bulunup serbest bırakılırlarsa gözaltında oldukları dönemde neler yaşadıklarını da öğreneceğiz.
ama şu ana kadar kamuoyuna ulaşan örneklerde her türlü hukuksuz ve yasadışı işlemin, “işkence ve kötü muamele”nin yapıldığını duyuyor, herkes için olduğu gibi onların da sağlıklarından ve yaşamlarından kaygılanıyoruz.
hem yeminleri var, hem de yasal sorumlulukları...
onlar hekim, onlar hemşire, onlar sağlık çalışanı. mesleğe adım attıkları sırada her durumda insanların sağlığı için görevlerini yerine getireceklerine ant içmiş insanlar.
uluslararası düzenlemeler onlara görevleri sırasında yapılan “şiddet ve kötü muameleyi” insanlık dışı olarak tanımlıyor ve yasaklıyor.
bu düzenlemeler hem resmi ve açık savaşlarda, hem de adı konmuş ya da konulmamış iç çatışmalar sırasında geçerli.
üstelik ülkenin yasaları hekimleri ve sağlıkçıları gördükleri, tanık oldukları, yakınlarında gerçekleşen olaylarda gerekli tıbbi müdahaleyi yapma konusunda zorunlu kılmış.
türk tabipleri birliği’nin internet sayfasında “hekimlerin yasal sorumlulukları” başlığı altında sunulan şu bilgilerin başta sağlık bakanlığı yetkilileri ve gözaltına alma işlemi yapan güvenlik görevlileriyle, yargılamayı yapan hakimler başta olmak üzere herkes tarafından bilinmesi gereklidir:
v- hekimin acil müdahale zorunluluğu ve kaçınma biçimindeki suçları
hekimlik mesleğini icra eden veya icra etmeye resmen yetkili olan kimseler, hayatı tehlikede olan bir hasta veya yaralının tedavisi için davet edilmeleri halinde, zamanında çağrıya uymak zorundadırlar.
.... acil tedavi; hayatı tehlikede olan ve erken müdahale ile kurtulması mümkün olan hastalar ya da yaralılar için söz konusudur. acil tedavide hekimin hem kısa sürede belli bir disiplin içinde pek çok şey yapması birçok bilgi ile dolu olması ve öncelikle hayatı kurtaracak şekilde hareket etmesi beklenmekte, hem de hukuki sorumluluklarından hiç ödün vermemesi ve hukuk kurallarını eksiksiz olarak yerine getirmesi istenmektedir. hekimler acil durumdaki hastaya yardım etmekle yükümlüdürler. eğer hekim acil durumdaki bir hastaya yardım etmez ve hastanın ölümüne, hastalığının ağırlaşmasına veya hastalığının ağır durumunun sürmesine neden olursa “kusurlu etkili eylem” veya “adam öldürmeden” sorumlu olacaktır.
(yüksek sağlık şurası 25.2.1970/6324, yargıtay 4. ceza dairesi 28.2.1970, 28.2.1945/1394. 6).
bunun adı “faşizm”dir...
bunların hepsi geçer, belki de bir gün unutulur...
ama unutulmaması gereken, bu ülkeyi yönetenlerin ve onların emrindekilerin uymayı taahhüt ettikleri hukuka ve yürürlükte olan yasalara, kendi çıkar ve arzuları doğrultusunda keyfi olarak uymadıkları gerçeğidir.
bir toplumda yönetenler hukukun dışına çıktıklarında ortaya çıkan düzenin bir tek adı vardır:
- “faşizm!”
faşizme karşı mücadele de herkesin görevidir! (ms/hk)