Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı heyetiyle yaptığı görüşme sonrasında, Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, Gezi Parkı için bir referandum yapılabileceğini söyledi. Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapma ısrar ve inadının, kesin olmamakla birlikte gelip dayandığı noktalardan biri, referandum. Gezi direnişi içerisinde bulunan bazı kesimler ise, Başbakan’ın referandum salvosuna “Hodri meydan” çektiler.
Winston Churchill’e sormuşlar, “Demokrasi nasıl bir rejimdir” diye. Churcill cevap vermiş: “Berbat bir rejimdir.” kısa bir süre sonra ilave etmiş: “Ancak var olanların içerisinde en az berbat olanıdır.” Churcill’e atfedilen bu anekdot, hayatta hiçbir şeyin mükemmel olmadığını, insanlığın toplumsal sistemler de dahil, ‘en iyiyi’ arayışının bir sonunun olamayacağını işaret eder. Tamamlanmış veya tamamlanacak hiçbir şey yoktur. Ancak insanlık ‘en iyiyi’ aramaya ‘mahkumdur’!
O halde insanlığın uzun yıllar, bir yığın badirelerden sonra ulaştığı demokratik sistemi bütün öğeleriyle savunmak ve işletmek, ideal olandır. Elbette her şey gibi demokrasi de değişiyor, yeni özellikler kazanıyor. Zaten demokrasiyi de savunulur kılan, kendini yenileyebilir özelliklere sahip olmasıdır. Hiçbir rejim, demokrasi kadar kendi meşruiyetini yaratmadı. Söylem düzeyinde de olsa, hemen herkesin demokrasiden bahsetmesi, onun meşruiyetinden ileri gelmekte. Ancak nasıl bir demokrasi sorusu, apayrı bir konu.
Referandum ve plebisit kavramları da (Birbirinden biraz farklı bu iki kavram için bundan sonra halkoyu diyeceğim), demokrasiye ait en eski yöntemlerdendir. Ancak her demokratik kavram, eğer uygun koşullarda ve doğru şekilde uygulanmazsa, o demokratik kavram pekâlâ anti-demokratik sonuçlar üretebilir. Bu nedenle referandum, plebisit, despotik iktidarların genellikle sevdiği kavramlardır. Baskıcı iktidarlar meşruiyetlerini, çoğunluğun dediği olur düsturundan alır ki, bunun ileriye götürülmüş halinden plebisiter faşizm bile türeyebilir.
Öncelikle belirtmeliyim ki, temel insan hak ve özgürlükleri hiçbir koşulda halkoyuna sunulamaz! Referandum ve plebisit, bıçak sırtı kavramlardır.
Referandum kelimesinin cazibesi, bizzat kelimenin içeriğini örten bir etkiye de sahip. Öyle ya, doğrudan demokrasinin bundan daha iyi uygulanan bir yolu mu var? Halka sormak, halka gitmek, halkın oyuna başvurmak vs. Hodri meydan diyenler ve halkoyuna gidilmesinin makul bir çözüm olduğunu söyleyenlerin büyük bir bölümü, kavramın içeriğinden çok, onun demokratik çağrışımlar yapan cilalı görünüşünün büyüsüne kapılmaktalar.
İktidarın Gezi manevrası
Öncelikle öteden beri sorulan şu haklı soruyu tekrar etmeliyim: Gezi Parkı’nın da bir parçası olduğu Taksim meydanının düzenlenmesi İBB’nin işi olması gerekirken, bu noktada Başbakan Erdoğan’ın burada ne işi var?
Gezi Direnişinin iradesi karşısında Başbakan Erdoğan’ın Topçu Kışlası inadı belli bir gevşeme gösterdi. Yasal sürecin bekleneceğini ve idari yargıdan, proje uygulanabilir kararının çıkması halinde bile referanduma gidilebileceğini söylemesi, olayların geldiği nokta itibariyle ilk elde makul görülebilir ki, öyledir de. Elbette istenilir olan, Gezi Parkı park olarak kalacak, oraya Topçu Kışlası yapılmayacak açıklamasıydı. Başbakan Erdoğan’ın siyasetinde ve kültüründe uzlaşmaya pek yer olmadığı için, Gezi Parkı sorununu temelden çözecek böyle bir açıklamayı yapmadı.
Başbakan Erdoğan, referandum yoluyla hem Topçu Kışlasını yapacağının hem de Gezi Direnişinin bütün ürününün yok edilmesinin planını kuruyor.
Demokratik ülkelerde özelikle yerel yönetimler, kimi uygulamalarını halkoyuna sunuyorlar. Bundan kaçınmamak da gerekir. Ancak Gezi Parkı olayıyla bu örnekleri aynı kefeye koyamamak gerekir. Gezi Parkı’nda eğer bir direniş olmasaydı, hükümet bildiğini uygulayacaktı. Ağaçların kesilmesine karşı başlayan direniş yayıldı ve bir birikimin sonucu olarak, ‘hayatıma müdahale etme’ tepkisine dönüştü. Başbakan ise, bu protestoları alabildiğine çarpıtarak, toplumu Müslüman-laik ekseninde ikiye bölen çok tehlikeli sulara yelken açtı. Başbakan bütün enerjisini protestoları faiz lobisi, dış mihraklar gibi hiç ilgisi olamayan yerlere bağlayarak, amacından saptırmaya yöneltti. Tabi ki yandaş basın, gerçekleri çarpıtmanın telaşıyla alabildiğinde pespayeleşti. Bütün bunlar yetmediği gibi, AKP, Ankara ve İstanbul’da iki miting düzenledi.
Sonuçta olay, yerel bir park düzenlemesinden çıktı, tam da genel siyasetin içine bir bıçak gibi saplandı. Aslında Taksim düzenlemesi, zaten genel siyasetin bir parçası olarak projelendiriliyordu. Şimdi bu tescillendi.
Bu noktaya gelmiş bir sorunun referanduma, daha doğrusu plebisite götürülmesinin yerelle ne ilgisi kalır? Bu olay üzerine yapılacak bir halkoyu, iktidarın böldüğü Türkiye’nin izdüşümü olacaktır. Varsayalım ki, hükümet kazandı; bu durumda iktidar hem Topçu Kışlasını yapacak, hem de güven tazeleyecektir.
Bir başka husus ise, halkoylaması nerede ve nasıl yapılacaktır? Gezi Parkı’nı bilmeyen ve orayla hiçbir kültürel, çevresel ilişkisi olmayan geniş bir halk kesimi var. Bunların park hakkında irade beyan etmeleri ne derece objektif olacak?
Bu meselenin halkoyuna götürülmesine itirazımın nedeni, iktidarın kazanma ihtimalinin güçlü olması değil. Bu halkoylamasında isterse iktidarın önerisi reddedilsin; buna ben ilke olarak karşıyım. Çünkü bu mesele, yerel bir mesele olmaktan çoktan çıktı! Artık bütün bu olanlardan sonra Gezi Parkı, özgürlükler ve haklar talebinin bir simgesi haline geldi. Haklar ve özgürlükler üzerine halkoylaması yapılamaz.
Hodri meydan diyenlerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm. Referandumun doğrudan demokrasi cazibesi, demokrasinin ayağına çelme takmasın!
Ancak muadil konular olduğu için değil de, bir çağrışım oluşturmak açısından söylüyorum: Başbakan Erdoğan bu kadar samimiyse, bu kadar referandum heveslisiyse HES’leri, Kaz Dağlarını, Akkuyu nükleer santralini oradaki yerel halkoyuna sunsun. Bunların açacağı çevre felaketlerinden ilk ve önemli derecede orada yaşayanlar etkilenecek.
Sonuç olarak Başbakan Erdoğan’ın o dayatmacı, baskıcı ve kibirli yapısı, tüm yönleriyle bu referandum manevrasının içine sinmiş durumda.
Bu iktidar tarafından toplumun susturulmasına, korkutulmasına, yeni bir vesayet rejiminin kurulmasına yol açacak, yardımcı olacak veya meşruiyet kazandıracak hiçbir girişimin yanında yer alınmamalıdır. Gezi referandumunun karşısında olanlar için, elbette halkoyundan korkuyorlar demagojisini yapacaklar, ancak bu bizim demokratik muhalefetimize zeval vermez. (HŞ/HK)