Geçtiğimiz Şubat ayında ülke çapında yoksulluğa karşı başlatılan geniş çaplı protestolarda polisin şiddet kullanması üzerine istifa eden başbakan Boyko Borisov en kısa sürede erken seçime gidileceğini açıklamıştı.
Geçici hükümetin yönetiminde 12 Mayıs 2013’te yeni hükümetini seçmeye hazırlanan Bulgaristan’da seçim günü yaklaştıkça partiler arası gerilim de yükseliyor. Hükümet adayı partiler birer birer bir önceki başbakanı istifaya zorlayan yoksulluk başta olmak üzere birçok konuda vaatlerde bulunuyor. Fakat bu vaatler arasında nüfus yapısındaki değişiklikler ve kalkınmanın merkezileşmesi bulunmuyor.
Avrupa Birliği’ne tam üye olduğu 2007 yılından bu yana küresel ekonomik kriz ve bütünleşme sürecinin sıkıntılarıyla mücadele eden Bulgaristan’da, kimse farkına varmadan bir nüfus sorunu git gide büyüyor. İşçilerin serbest dolaşım hakkını kazanması ile ‘Avrupa rüya’sına kendini kaptıran yüzbinlerce Bulgaristan yurttaşı batı ülkelerine göç etti.
Göç edenler geride bıraktıkları aile bireylerine dışarıdan ekonomik destek sağlıyorlar. Nispeten iyi eğitim almış olan çok sayıda gencin yurtdışına gitmesinin önüne geçilmesi için sürdürülen hızlı kalkınma projeleri başlatıldı ve merkezi olarak yürütülen bu girişimlerin ilk sonuçları da demografik haritanın yeniden şekillenmesi olarak gün yüzüne çıkmış durumda. Nüfus haritasında bu büyük değişimler yaşanırken siyasi partilerin yaklaşan seçimlerde bu konuya dair vaatleri bulunmuyor.
Sınırların açıldığı 1989 yılından sonra, başta azınlık grupları olmak üzere, Bulgaristan sürekli ivme kazanan bir hızla nüfus kaybetmeye başladı. Bu akım Avrupa Birliği üyelik müzakereleri sürecinde kısa bir süreliğine yavaşlamış gibi görünse de, tam üyeliğin ardından eskisine oranla nüfus kaybı daha da arttı. Ülkenin kalkınmışlık seviyesi artması sonucu yaşam standartları ve kalitesinin yükselmesine rağmen şimdi halen Bulgaristan her geçen gün daha az sayıda yurttaşla varlığını sürdürüyor. Ulusal İstatistik Birimi’nin sağladığı rakamlara bakarak, her beş Bulgaristan yurttaşından birinin 65 yaşın üzerinde olduğunu ve bu oranın her geçen yıl daha da hızlı arttığını görmek mümkün. Bu değişikliklerin temelinde yurtdışına göç önemli bir etmenken, yurtiçinde yaşlanan nüfusun dağılımına bakıldığında birçok şehir geri dönülemez bir şekilde genç nüfusunu kaybediyor.
Ölüm oranları artarken, doğum oranlarının düşmesinin de toplumsal yapı üzerindeki değişiklikleri muazzam boyutlara ulaşmış durumda. Kültürel açıdan yeniden bir yapılanmaya giden Bulgaristan’da ekonomik kalkınmışlık seviyesi aile yaşamını da oldukça fazla etkiliyor. Yaşam koşullarının son yıllarda giderek daha da zorlaştığı Bulgaristan’da genç çiftler evlenmek için daha düzenli bir ekonomik duruma erişmeyi gözetiyor. Evlilik planları yapanlarınsa çok küçük bir kısmının çocuk sahibi olma planları bulunuyor. Ekonomik refaha erişmiş çiftlerin bir kısmı da bireysel özgürlüklerini çocuk bakarak kısıtlamak istemediklerini ifade ediyorlar.
Yürütülen sürdürülemez politikalar sonucu kalkınma odakları olarak seçilen kentler, ülkenin diğer kesimlerinden ani göç dalgaları alıyor. İş olanakları, yaşam koşulları ve bireysel özgürlükler nedenleriyle daha büyük kentlere göç eden Bulgaristan gençlerinin geride bıraktıkları kasaba ve köylerini ise zorlu bir gelecek bekliyor. Yöresel ve yerel kültürünü, lezzetlerini, ürünlerini kaybetme riski ile karşı karşıya olan bu bölgelerin istikbali pek de parlak görünmüyor. Bulgaristan ekonomisinin batılılaşması aşamasında kalkınmasını öncelikli olarak büyük kentler inşa etmeye odaklayan yetkililerin geride bıraktığı kültürel çeşitlilik ve zenginlik küçük kentlerle birlikte ihtiyar sınıfına alınarak kendi kaderine terk ediliyor.
Çok kültürlü yaşam taslakları arasında pek de yer bulamayan geçmişe yönelik yöresel medeniyeti sahiplenen aşırı sağ görüşlü ATAKA partisi dışında bugün Bulgaristan siyasi yaşamındaki gelişmelere tepki gösteren bulunmuyor. Hızlı ve plansız bir kalkınma modeline karşı çıkması beklenen muhalefet partilerinin de bir önceki hükümeti yöneten “Bulgaristan’ın Avrupai Kalkınması için Yurttaşlar” partisi olan GERB’in taslaklarını benimsemesi ya da söylemlerinde açıkça muhalefet etmemesi, bir alternatif model sunamaması, seçmenleri alternatifsiz bırakıyor. Bu alternatifsizlik ortamında, seçimlere iki hafta öncesine dek araştırmalarda toplumun yüzde 25’i halen kararsız olduğunu belirtiyor ve yapılacak seçimlerin sonuçlarının ne olacağının tahmin edilmesini zorlaştırıyor.
Merkez sağ görüşü destekleyerek Bulgaristan’ın yeni bir model üzerinden kalkınması fikrini benimsemiş olan toplumun geneline, ekonomide devlet kontrolünün kademeli olarak kaldırılması, küçük ve orta boyutlu işletmelerin desteklenerek ekonominin bel kemiğinin oluşturulması gibi adımları sunacak bir partinin seçmenlere hitap etmesi yeterince mümkün. Bununla birlikte, ulusal siyasi hareketi kişisel çıkarlar üzerinden yürüten GERB hükümetini sertçe eleştiren eski Avrupa Birliği bakanı (2001-2005), eski baş müzakereci (2005-2007) ve Avrupa Komisyonu üyesi (2007-2009) olan Meglena Kuneva muhalif görüşlerini bir adım öte taşıyarak partileşti ve seçimler için hazırlıklarını yaptı. Yeni kurulan ‘Yurttaşlar için Avrupa Hareketi’ de (YAH) bölgesel ve kültürel siyasete dair bir söyleme eğilmeden, yalnızca genel çerçeve üzerinden Bulgaristan ekonomisi ve yapısal kalkınma odaklı vaatlerde bulunuyor.
Henüz bir dönem merkez sağ bir hükümetin kazanımlarını yaşamış olan Bulgaristan’ın bölgesel ve yerel anlamlarda içinde bulunduğu durum istatistikler üzerinden görülebilir. Yürütülen siyasetin yalnızca ekonomi temelinde olması, kişisel, bölgesel ve sosyal politikaların toplum üzerinde rahatlatıcı bir etki bırakmaması Bulgaristan’ın geleceğini tehlikeye sokuyor. Her ne kadar ulusal istatistik biriminin beklentileri 2015 yılından itibaren nüfusun hızla artışa geçmesi üzerine olsa da, büyük kentlerin göç alarak ulusal ekonomik büyüme rakamlarını iyileştirmesi etnik Bulgarların halen var olan rahatsızlıklarını ve tepkilerini artıracak gibi görünüyor.
Geleceği, yurtdışından göçe ve özelleştirmeler sonucu hızlı ekonomik büyüme temelinde kurmaya endekslenen Bulgaristan’da, yurtiçinden göç alarak toplam nüfusun üçte birini barındıran Sofya, Filibe, Varna, Burgaz, Ruse, Stara Zagora ve Plevne, bir yandan Bulgar kalkınmasının vitrini işlevi görürken öte yandan da sisteme karşı alternatif arayışlar içerisindeki muhalefetin de odağı haline geldi. Bu kentlerden yalnızca başkent Sofya’da GERB, vaatleri ve söylemleriyle yarıdan fazla bir çoğunluğa hitap edebiliyor. Aynı zamanda, Sofya hariç tüm diğer kentlerde aşırı sağ eğilimler ülke ortalamasının çok üzerinde. Aşırı sağ görüşlü olmasa da milliyetçi duygularla, yerel toplumun ve kültürün geriliyor olmasının karşısındaki en büyük sebebin ülke içindeki azınlıklar olduğunu düşünen Bulgarların aşırı sağ koalisyona oy veriyor. Aşırı sağda bulunan ATAKA’nın adayları da sorunun temelindeki sebebi ekonomik kalkınma planlarının sosyal bir yönünün bulunmaması ve kültürel kalkınma faaliyetlerinin eksikliği değil yalnızca popülist söylemlere indirgemesi seçmenleri cevapsız bırakıyor.
Buna rağmen hoşnutsuzluk ve kriz zamanı bastırılmışlık ortamında popülizmin ve radikal siyasetin daha çok prim yaptığı durumlarda ATAKA lideri Volen Siderov, önceki dönemlerde olduğu gibi diğer siyasetçilerin yolsuzlukları üzerinden söylem geliştirmeye devam edecek gibi görünüyor. Bunu yapması durumunda şu an var olan, geleceğe dair kaygı ve sorunlara bir çözüm üretmese bile, ATAKA adına diğer partilerden daha çok oy çalabilir. Böylesi bir senaryo, YAH adına Kuneva’nın “asla kimseyle bir koalisyona girmeyiz, önceki dönemlerde üzerine bir çizgi çektiğimiz partiler benim rüyalarımı [Avrupai kalkınma] öldürenlerdi” açıklamalarını yaparken, şu an için aşırı sağın genel politikası olan ‘bir şekilde hükümete dahil olma’ planlarını ATAKA için bir adım öte taşıyacak gibi görünüyor.
Bölgesel kalkınma ve yöresel kültürlerin devamlılığını sağlama konularında yeni bir siyaset üretilmediği sürece Avrupa bütünleşmesi ve kalkınma planlarının yalnızca ekonomi odaklı kalması toplumlarda var olan huzursuzlukları artırmaya devam edecek. Bu ortamda sol alternatifin zayıf kalarak söylem üretmemesi halihazırda merkez sağ görüşlerin baskın olduğu bu ortamda aşırı sağın da hükümet çerçevesine dahil olmasını sağlayacak olan itici güç haline geliyor. Bu senaryoya bakıldığında bütünleşme ve kalkınmaya bir sol alternatif gösterilmemesi, Avrupa Birliği’nin her genişlemesi ve dönüşümü stratejilerini en baştan beri yönlendirenin Avrupa Halk Partisi olduğu söylemlerini doğrular nitelikte. (GÖ/HK)