BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü Uludere Alt Komisyonu’nun katliamı anlamak, açıklamak ve sorumluları ortaya çıkarmak için cevabını bulmaya zorunlu olduğu soruların hiçbirini yanıtlamayı başaramadığını belirtti.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na Uludere Alt Komisyonu’nun hazırladığı rapora muhalefet şerhini veren Kürkçü, Roboski Katliamı’nı incelemekle görevlendirilen altkomisyonun çoğunluk raporunun bir buçuk yılın ardından ulaşabileceği sonuçların en kötüsüne ulaştığını ifade etti.
Kürkçü, 34 kez müebbet hapis gerektiren eylemde bir suç görmeyen raporun parmağını uzattığı tek “suçlu”nun tarihsel yurtlarını ortadan bölen sınırın iki yakası arasında mal getirip götüren Roboski köylüleri olduğunu vurguladı.
Gecikme üzerini örtmek için
Kürkçü katliamı bir yana bırakıp kaçakçılıkla mücadeleye yönelik güvenlik tavsiyeleriyle dolu bir sonuç bölümüyle biten ancak katliam sorumlularını adıyla anmayıp onlara yönelik hiçbir yaptırım da öngörmeyen raporun katliam sorumlularını ortaya çıkartmamak, katliamın üzerini örtmek için geciktirildiğine ilişkin kuşkuları doğruladığını da belirtti.
“Bu sonuç kabul edilemez. Böyle bir sonuç, insanlıkla, hakikatle, adaletle, hukuk devletiyle, halkın egemenliği ilkesiyle, bağdaştırılamaz.”
“Raporu onaylayanlar, katliama, yaşam hakları ihlal edilenlerin –Roboski’nin yoksul Kürt köylüleri- değil, ancak harekâtı düzenleyenlerin –devletin tekçi egemenliğinin muhafızları- baktığı yerden bakabiliyorlar” diyen Kürkçü, komisyon çoğunluğunun görme biçimi içinde, devletin âli menfaatleriyle çelişen şeylerin gerçek olarak algılanamadığını söyledi.
“Bu görememe halinin yarattığı rahatsız edici duruma bir son vermek için komisyon bu raporuyla Roboski’deki hakikati yok etmeye yöneliyor. Elimizdeki rapor, alt-komisyon marifetiyle bu hakikati yok etme işleminin kaydından başka bir şey değildir. Ama aynı nedenle bu rapor, milletin çoğunluğu –yani halk- için de yok hükmündedir.”
Müfettiş raporuna yer verilmedi
Kürkçü’nün muhalefet şerhinden satırbaşları şöyle:
* Komisyon yanıtını araması gereken “Vur emri yetkisi, Genelkurmayda mı, Başbakanda mıydı? Yoksa ikisinde birden mi?” sorusu karşısında aylarca Genelkurmay Başkanlığı’nın kendisini sorumluluk altına sokan belgeleri gönderme(me)sini beklemekle, Başbakan’ın sorumluluğu konusunu ise “şuyuu vukuundan beter” kaygısıyla dilinin ucuna bile getirmekten kaçınarak, vakit geçirdi.
*Rapor, İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilen iki Mülkiye müfettişi ve bir Jandarma Özel Müfettişince kaleme alınan ve Komisyon’un vardığı sonuçların tam tersini işaret eden rapora tek kelime yer vermedi.
Açıklık ilkesi ihlal edildi
* Alt komisyon başkan güdümünde ve çoğunluk, yani AKP eksenli çalıştı. Açıklık, saydamlık, çoğulculuk ilkeleri çalışmanın her aşamasında ağır bir biçimde ihlal edildi. Çalışmalar başından beri hiçbir makul gerekçesi olmayan bir “gizlilik” kumkuması içinde yürütüldü.
* Rapor örtbas etmeyi görev bildiği katliamın katliam olduğunu saklaması olanaksız olduğu için, katliamın kaçınılmazlığına ilişkin olarak Genelkurmay’dan gelen yorumları esas alan bir olay anlatımına başvuruyor. Bu anlatı baştan sona kurgudur.
* Gerçeklerle sınandığı her durumda çöken dayanaksız iddiaların rastgele bitiştirilmesiyle elde edilmiş olan bu kurgu adeta şunun kabulünü talep etmektedir: Katliama Roboski köylüleri “terör bölgesi”nde “kaçağa giderek” bizzat kendileri neden olmuştur. Bu kurgunun hiçbir unsuru olaylar ve olgularla doğrulanmamaktadır.
Yanlış bilgiler
* Katliamın gerçekleştiği alan ve güzergah PKK’nin yoğun faaliyet gösterdiği ve geçiş yolu olarak kullandığı spesifik alanlar arasında değildir.
* İnsansız hava aracı görüntülerinin kafilenin sivillerden mi yoksa bir PKK’lilerden mi oluştuğunu ayırt etmeye elvermediği doğru değildir.
* Askerlerin “terörist sivil ayrımının kesin doğrulukla yapılamadığı”na ilişkin alt komisyona oluşan Genelkurmay belgelerindeki değerlendirmeler inandırıcı değil.
* Kafilenin termal kamera görüntülerinin incelenmesinden yük hayvanlarına iki taraflı olarak hemen hemen aynı büyüklükte beyaz nesnelerin yüklenmiş olduğu görülüyor. Gözlemciler bunların silah olmadığını kolayca değerlendirebilir.
İmha kastı var
* Kafilenin ne türden bir tehdit teşkil ettiğine dair hiçbir somut değerlendirme yapılmaksızın ve prosedürler gözetilmeksizin ateş altına alındığı; ateş altına alınmasından önce kafilenin uyarılması ve teslime zorlanmasını sağlayacak hiçbir girişimde bulunulmadığı açıktır.
* Daha önce değilse ilk saldırı sırasında ve sonrasında insansız hava aracı görüntülerinden, hedeftekilerin siviller olduğuna dair her türlü belirti ortaya çıkmasına karşın harekat son kişi yok edilinceye kadar sürdürülmüştür.
* Kafiledekiler askeri eğitim almış kişiler olsalar F-16’ların yaklaşması sırasında havadan saldırıya uğramakta olduklarını sezmeleri, dağılarak hedef küçültmeleri gerekirdi. Oysa her dört vuruşta da çoğu çocuk ve genç olan hedefteki insanlar birbirlerine sokularak korunmaya çabalamaktadır. Hava harekatında “imha kastı” olmasa, bu görüntüleri harekat merkezlerinde izleyenlerin hiç değilse ilk vuruş sonrasında durup yeniden bir değerlendirme yapmaları gerekmez miydi?
Katliamı görünmez kılmak
Kürkçü şerhinde, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun raporu reddederek alt komisyon çoğunluğunun hatasını düzeltebileceğini de hatırlattı.
Raporda şu sorulara cevap alınamadığını vurguladı: Harekâtı hangi otorite düzenledi; İnsansız hava aracı görüntülerini kim yorumladı ve son değerlendirme nerede yapıldı; Harekâta ilişkin spesifik istihbarat nereden ve kimden geldi; Spesifik istihbarat yoksa “hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirmesi”ni hangi otorite yaptı; Vur emrini kim verdi?
Sorumluluk kimde?
Kürkçü’ye göre,“Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesi harekatı, TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir, diyen 29 Aralık 2011 tarihli Genelkurmay Başkanlığı bildirisi sorumluluğun kimde olduğunu ortaya koyuyor.
“Genelkurmay’ın bu kadar ağır bir siyasi sorumluluk gerektiren bir kararı Başbakanlıkla paylaşmaksızın alması ve uygulaması düşünülemeyeceğinden Komisyon Başbakan’ın da bu sorumluluğunun gereği olarak yargılanmayı hak ettiğini tespit etmekle yükümlüdür.”
Şerhte İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun doğru bir adım atarak kendisini Hakikat Komisyonu mertebesine yükseltebileceği de belirtildi. (BK/YY)
Ertuğrul Kürkçü'nün Uludere Raporu'na muhalefet şerhinin tam metni için tıklayınız.
* Fotoğraf: Cek Öksüz / AA