BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde cezaevinde açlık grevindeyken çektirdiği bir fotoğrafı ile mektubunu kamuoyuyla paylaştı.
Sarıyıldız mektubunda "Kürt siyasi tutsakların 12 Eylül'de başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemine 34. günde katıldığını" belirtiyor. Greve önce yedi arkadaşlarının başladığını refakatçı olan üç kişinin ise daha sonra katıldığını belirten Sarıyıldız, "kilo kayıplarının bedende belirginleştiği tenlerin saman kâğıdı rengine büründüğü, avurtların içe çöktüğü, göz çukurlarının derinleştiğini" yazıyor.
12 Kasım tarihli mektupta koğuş arkadaşlarının 63'üncü kendisinin ise 31'inci günde olduğunu yazan Sarıyıldız, şu bilgileri veriyor: "Dijwar, Mahir ve Dr. Cihan arkadaşlar artık sıvı alamıyorlar. Dijvar 74 kilo ile başladığı eylemden şu an 59 kiloya düşmüş. Bize refakat eden arkadaş doğal otoritesini kullanarak onlara nerdeyse zorla sıvı aldırıyor. 'Bir devrimci ölüme giderken bile, son ana kadar bilincini, duruşunu koruyabilmeli' diyor".
Sarıyıldız açlık grevinde geçen günlerini mektubunda şöyle aktarıyor:
"53 kiloya düşen Dr. Cihan arkadaş biyolojik realiteye karşı amansız dirense de duyma ve görme duyuları her geçen gün biraz daha zayıflıyor.
Kimi arkadaşta da sese karşı hassasiyet artıyor. Cihan arkadaş, haberlerde geçen "çalışma" sözcüğünü, "çatışma" olarak anlayıp. 'Arkadaşlar çatışma olmuş' deyince kısmımızın moral ve motivasyon kaynağı Pir Ali arkadaş , 'Sağır duymaz uydurur' deyiveriyor. Bunun üzerine ranzalarında uzanan arkadaşlardan da tonu düşmüş kahkahalar çıkıyor.
Bu aralar, direnişçi her arkadaşın bedeni, biyolojik hakikatle bilincin, erdemin ve metafiziğin kıyasıya cenge tutuştuğu bir muharebe alanı. Bilinç kendi bedenine 'Ele güne rüsva etme bizi' dese de söz geçiremediği zamanlar çoğalıyor. Eylemin ilk dönemlerinde tüm arkadaşlar bir arada her gün belli bir süre volta atarken ayakta kalanların sayısı giderek azalıyor.
Voltaya çıkanlar da çok geçmeden geri çekiliyor ve yalpalıyor. Anlayacağınız bulunduğumuz kısmın havalandırma alanı tarihinin en sakin günlerini yaşıyor.
Özgür Heval, 24 basamaklı merdiveni çıkana kadar çaktırmadan üç kez kestiriyor, mola veriyor, basamaklara çömeliyor. Tansiyonu düşen bedeninin toparlanmasını bekliyor.
Yüzünde biriken iki aylık dağınık sakalıyla Kawa destanında bir kahramanı andıran Mazlum (Tekdal) arkadaş eylemimizin başından beri diplomasi ayağını yürütüyordu.
Malum despotik Erdoğan Sultanlığına karşı en etkili muhalefet yürüten bir siyasi partinin Merkez Yönetim Kurulu'nda yer alıyordu. Bu aralar kendisi 'Size öyle geliyordur' dese de performansında gözle görülür bir düşüş var. Ayakta kalamadığı için avukat görüşlerine tekerlekli sandalyeyle gitmesi icap ediyor. Ancak o durumda görünüp karizmaya helal getirmek istemediğinden 'Arkadaşlar, ziyaretlere hep benim çıkmam şık olmaz' diyor. Tabi anlaşılıyor!
'Bilincim kapanırsa sakın müdahale etmeyin...'
Mahir Heval -hani mahkeme hâkiminin karar gerekçesinde 'nasıl olsa açlık grevinde ölecek' deyip 16 yıl ceza verdiği- uzamış siyah sakalı, kağıt beyazı yüzü, çalıya dönmüş civan bedenine rağmen durmadan eylem kadar, eylemi izah etmeyi, dışarıya aktarmayı da misyonunun bir parçası biliyor.
Dışarıdan gelen memur, doktor yani herkese avazı yettiğince meramımızı anlatır. Ancak o da artık konuşmakta zorlanıyor. Konuşurken sık sık yutkunuyor, en son gelen doktora, 'doktor vakti geliyor artık, olur da bilincim kapanırsa sakın müdahale etmeyin' diyor. Tıp etiğini, Hipokrat yeminini, ahlaki ve vicdani sorumlulukları ve Malta Sözleşmesi'ni bir güzel hatırlatıyor.
Yakından izleyen hiçbir doktorun bizi anlamadığını sanmıyorum. Bölgeye ataması yeni yapılmış genç sağlık memurlarının biraz sohbet ettikten sonra ilk tepkileri, yeni bir kıtayı bulmuş kaşiflerin tavrına benziyor.
Bu ülkenin yarısının bilinci manipüle edilmiş diğer yarısına nasıl anlatıldığını canlı örnekleriyle görüyoruz. Aramızda, kendisiyle aynı fakülteyi bitiren birinin olduğunu öğrenen batılı genç doktorun yüzüne çöken hüzün görünmeye değerdi.
Salih Heval, grubumuzun en genci, en neşelisi ve en uykucusudur. Zamansız dökülmeye başlayan saçlarına hayıflansa da belli etmemeye çalışıyor. Erdoğan'ın provakatif ve sorumsuz açıklamaları karşısında hepimizden çok o zorlanıyor. Başbakan eyleme dair ağzını her açtığında Salih Heval bir cevap vermeye yeltenir, ancak adabımızda üslupsuzluğun ve küfür etmenin olmadığını öğrenmiştir. Genç olması, kendine güvenmesi hesabıyla 'arkadaşlar benden önce birinizin düşmesine katlanamam' diyor.
Başucumuzdan kitaplar yavaş yavaş çekiliyor...
Hükümetin eylemi manipüle edeceği ya da müdahale zemini yaratacağı kaygısıyla eylemin 52'inci gününe kadar cezaevi idaresinin muayene ve ölçüm alma isteklerini kabul etmedik. Ancak içinde eş başkanlarımızın da bulunduğu BDP Heyeti'nin cezaevi ziyareti esnasındaki yoğun çabaları sonucunda tansiyon, nabız ve kilo ölçümlerine izin vermeye başladık.
Açlık grevi eyleminin ehemmiyeti ve doğru okunması yönündeki tüm arabuluculuk çabaları sonuçsuz kalan, iktidarın şoven, despot çeperine toslayan BDP, nitekim mevcut durumda bekleyerek eli ağzında olan ölüm haberleri karşısında sessiz kalınamayacağını ifade ederek-bir süre önce sekiz milletvekili de dışarıda süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı.
Bu arada tüm arkadaş yapısında baş gösteren yoğunlaşma ve algı kaybı bariz bir biçimde fark edilebiliyor. Başuçlarından, önce kuramsal- teorik kitaplar çekildi, sonra romanlar. Şu an gazetelerde de sadece siyasal süreç ve eyleme ilişkin haberler okunabiliyor. Televizyonlar ise sadece ana haber bültenlerinde açılıyor.
Bedenin damla damla erimesini yaşayarak görüyoruz
Evet, sevgili okur. Sen bu yazıyı okuduğunda Mazlum, Dijwar, Mahir ya da yan kısımda kalan Tayyip, Fırat, Ferhat veyahut ülkenin dört bir yanındaki onlarca hapishanede direnen binlerce arkadaşımızdan biri ya da birileri dilim varmaz ölümü söylemeye ama sağlıkla ilgili normal yaşama dönme ihtimalini belirleyen kritik eşiği aşabilir.
Bir bedenin tel tel dökülmesi, damla damla erimesinin ne olduğunu yaşayarak görüyoruz. Onların faşist sistemden bir beklentisi yok. Sistemin insafına terk edilmenin, ondan medet ummanın ne anlama geldiğini onlar yeterince bilince çıkardıkları iktidarın iğrenç doğası ve yakın zindan geçmişinden, 'hayata dönüş' adı altında devlet eliyle gerçekleştirilen katliamlardan gayet iyi biliyor, halkımızın da bunun bilinciyle hareket etmesini istiyor.
Halkımız onların eylemine sahip çıkıp alanlara indikçe, despot sistemin üzerine gittikçe, ancak onları kurtarabiliriz. Onların yaşam kaynağı da, suyu da, ekmeği de halkın sahiplenmesi olacaktır. Sahiplenmek, despot sistemin rahatını kaçırmak, değişime zorlamak her alandaki direniş saflarında yer almakla olur.
Halkımız ve önderliğinin özgürlüğü için canını en soylu biçimde feda etmekten sakınmayan zindan direnişçilerinin yanında yer almak, onlara, yaşamlarına sahip çıkmak tarihi, ahlaki ve politik bir görev olarak önümüzde durmaktadır." (HK)