12 Eylül darbesiyle ilgili iddianameyi hazırlayan Savcı Kemal Çetin, darbe öncesindeki olayları ve katliamları sıralayarak, "terör olaylarının, ülkeyi kaosa sürükleyerek, askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığı anlaşılıyor" yorumunu yapıyor.
Kürt kelimesinin geçmediği ve Maraş katliamının "Kahramanmaraş olayları" olarak nitelendirildiği iddianamede, "darbeye zemin hazırlandı" denilen olaylar şöyle sıralanıyor:
34 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977, 6 Nisan 1978'de Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun evine gönderilen bombayla öldürülmesi, 16 Mart 1978'te İstanbul Üniversitesi'nde atılan ve yedi öğrencinin hayatını kaybetmesine sebep olan bombalama, 1978 Sivas olayları, 19-26 Aralık 1978 Kahramanmaraş olayları, 1 Şubat 1979'da Milliyet Gazetesi başyazarı Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, Çorum olayları, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Milli Selamet Partisi'nin (MSP) Konya mitingi.
Savcı Çetin, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede tüm bu olaylarla ilgili şu yorumu yapıyor:
"Olayların, toplumda kaos oluşturarak askeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek isteyen güçler tarafından çıkarıldığı anlaşılmaktadır."
"Güvenlik güçlerinin bazı olaylarda kullanıldığı, bu kadar organize ve geniş çaplı olayların devlet içinde örgütlenmiş illegal güçlerin planlaması ve iştiraki olmadan yapılamayacağı..."
"Devlet içinde devlet"
Delillerin çoğunlukla darbe üzerine yazılmış kitaplardan oluştuğu gözlenen iddianamede, Ordu'nun Fatsa ilçesine yapılan 8 Temmuz 1980'de askeri müdahaleye de ayrı bir bölüm ayrılıyor. Ali Kuzu'nun 2010'da yayınlanan "12 Eylül İhtilali ve Onların Çocukları" isimli kitabından, Fatsa'yla ilgili şu bölüm iddianamede de yer alıyor:
"Fatsa ilçesi, sokaklarında rahatça dolaşılamayan, resmi dairelerinde Türk bayrağı asılmayan, camilerinde namaz kılınamayan, okullarında mini mini öğrencilerine dahi sol yumruklar havada enternasyonal marşı söyletilen, devlet gücüne karşı, barikatlarla çevrilmiş, hiçbir adli ve devlet organı faaliyet gösteremeyen, bütün meselelerini 11 Halk-direniş komiteleri tarafından çözülmeye çalışılan, milliyetçi vatandaşların mallarının istimlak edilerek göçe zorlandığı, gitmeyenlerin acımasızca öldürüldüğü bir yer haline geldi."
Savcı Çetin de Fatsa'yı, "Devlet içerisinde küçük bir devlet gibi örgütlenen Ordu'nun Fatsa ilçesi" diye tanımlıyor.
Sistematik işkence ve ölümler
Darbenin ardından gözaltı merkezleri ve cezaevlerinde yapılan işkence de iddianamede yer alıyor. Savcı Çetin, "Mamak Cezaevi'nde özellikle Ülkücülere yapılan işkenceler o kadar aşırıydı ki, Ülkücüler kendilerine sembol olarak seçtikleri kurt köpekleriyle bile saldırıya uğradılar" diyor. İşkenceye uğrayanların beyanları bölümünde şu isimler yer alıyor:
Nimet Tanrıkulu, Namık Kemal Zeybek, İbrahim Ünal, Yaşar Yıldırım, Celalettin Can, Gökhan Eren, Yaşar Okuyan, Mustafa Yalçıner, Mahir Kadir Damatlar, Oğuzhan Müftüoğlu, Yılma Durak, Orhan Miroğlu, Abdurrahman Yücel ve hayatlarını kaybetmiş olan Selim Dindar ile Muhsin Yazıcıoğlu.
Ayrıca, savcılığa gördükleri işkence nedeniyle şikayette bulunanların beyanları da iddianamede.
Tanrıkulu: "Ölümüne tanık olduğum insanlar oldu orada. Nurettin Yedigöl bunlardan biri. Sonradan öğrendiğime göre cesedini yok etmişler. Bugün adı 'kayıplar listesi'nde. 12 Eylül döneminde doktorların işkencelere bizzat katıldığı, işkence mağdurlarına rapor vermediği üzerinde hiç durulmadı. Avukatların doktor raporlarıyla belgelettikleri işkence raporları da zabıtlara geçmesine rağmen, mahkeme tarafından dikkate alınmıyordu.
Ünal: "Adli Tıp'a girdik, ayaklarım patlamış, ayakta duramıyorum. Doktorun cümlesini asla unutmam: 'Evet ayakların şişmiş ama çok yürüdüğüm zaman benimkiler de şişiyor, işkence raporunu vermem.'"
"Sistematik işkencenin merkezi haline getirilen cezaevleri Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaeviydi. Aynı zamanda Ankara Emniyet Müdürlüğündeki DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) olarak adlandırılan yer, Adıyaman'da Pirin Palas Hapishanesi, İstanbul'da Gayrettepe'de öne çıkan işkence merkezlerindendi. Sayılan bu yerler öne çıkmakla birlikte, ülkede tüm gözaltı ve cezaevlerinin o dönemde bu şekilde kullanıldığı ortaya çıkmaktadır."
"12 Eylül darbesinden, yönetimin şeklen de olsa sivillere devredildiği 1983'e kadar gözaltı ve cezaevinde ölenleri toplam sayısı 191 kişiydi."
Hakkında iki kez müebbet hapis cezası istenen eski Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ise kendisini şöyle savunuyor: "Ülkenin felç olduğundan yönetime el koymak durumunda kaldık."
Aynı suçla yargılanan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın savunması da özetle şöyle: "Memleket bölünmüş ve ayrılmış, paramparça olmuştu, kardeş kardeşi öldürüyordu. Emir komuta zinciri altında buna bir çözüm bulmak istedik..." (AS)
* İddianamenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.