Hayatımıza 28 Şubat döneminde giren askeri bir deyim andıç. Genelkurmay'da bir birimin izlemeye aldığı basın - yayın kuruluşları ve çalışanları hakkında hazırladığı "uyarı notu" anlamına geliyor kabaca. Ancak andıçın işlevi ve yarattığı sonuçlar, hiç de anlamı kadar masum değil.
Genelkurmay Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü'nce hazırlanıp Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Salih Zeki Çolak'ın onayıyla Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun'a gönderilen, 'Akredite Basın ve Yayın Organları Yeniden Değerlendirmesi' konulu üç sayfalık andıçta önce, akreditasyon, Türkçesiyle "güvenilirlik" uygulamasının 1997 yılında başlatıldığı hatırlatılıyor. Devamla da "bazılarının güvenilir olduğu, bazılarının güvenilir olmadığı sonucundan hareketle güvenilir basın - yayın kuruluşlarının yer aldığı bir 'Akreditasyon Listesi' oluşturulmuştur" deniliyor.
Hemen ardından "inceleme" bölümünde akreditasyon kelimesinin etimolojik açıklaması yapıldıktan sonra, kavramın "özel" anlamı yerine terim anlamıyla algılanmasının yanlış ve yanıltıcı olduğu vurgulanıyor.
Oysa akreditasyon, yani gazetecilerin "güvenilir olan" ve "güvenilir olmayan" olarak sınıflanması, çok daha önemli bir gerekçeyle açıklanıyor:
"1997 yılında, Genelkurmay Başkanlığı tarafından basın-yayın kuruluşlarının 'güvenilirlik' denetimine tabi tutulmasına başlanmasıyla (...) güvenilirlik düzeyi düşük basın-yayın kuruluşlarının TSK bünyesinde gerçekleştirilen faaliyetlere katılımı kısıtlanmış ve anılan faaliyetlere ancak güvenilirlik denetiminden geçen basın kuruluşları mensuplarının katılımı sağlanmıştır. Böylelikle, TSK'nın basın faaliyetlerinin; bölücü ve yıkıcı akımlara destek veren basın kuruluşları mensuplarının provokasyon ve kamuoyunu kasıtlı olarak yanlış bilgilendirme girişimlerinden korunması ile bunların askeri bölge, birlik ve tesislere girerek istihbarat elde etmeleri ve bunu bölücü-yıkıcı unsurlara iletmeleri ve askeri birlik, tesis, malzeme ve personele zarar vermelerinin engellenmesi amaçlanmıştır."
Andıç, özet olarak diyor ki: Akreditasyon, gazetecilerin, TSK'nın faaliyetlerine katılmak için kullanacağı basit bir "Giriş izni" değil, bir "güvenilirlik denetimi"dir. "Güvenilir olmayan" gazeteciler, bölücü ve yıkıcı akımlara casus, suikastçı ve hatta intihar bombacısı olarak bile hizmet edebileceği için, söz konusu yerlere sokulmamıştır
Eleştiren, itibarsızlaştırılır
Kasım 2006 tarihli bu andıç, uygulamanın 10'uncu yılında "sürecin" gözden geçirilmesinin, basın kuruluşlarının "güvenilirlik değerlendirmesi"nin, akreditasyondan sonra da devamında fayda görüyor: "TSK'nın kamuoyundaki imajını ve toplumdaki itibarını zedeleyici, bu imaj ve itibarı herhangi siyasi veya ekonomik saikle istismar edici yayın yapan ve TSK'yı herhangi siyasi veya ekonomik rant mücadelesinin tarafıymış yahut taraflardan birini destekliyormuş şeklinde gösteren basın kuruluşlarının akreditasyonlarının iptal edilmesinin de tutarlı ve kararlı bir uygulamanın gereklerinden olduğu düşünülebilir."
Yani sadece yıkıcı ve bölücü akımlara destek veren değil, TSK'yı bir şekilde eleştiren basın kuruluşları ve basın mensupları da "güvenilir olmayan" sınıfına alınıyor.
Peki, basın kuruluşu ve basın mensupları "güvenilir olmayan" sınıfına girerse ne olur? İlk bakışta, o gazete ve TV kanalı, kaynağından haber alamazmış gibi görünüyor. Andıçın ilgili kısmı, gelecekte nelerin yapılacağını işaret edercesine, geçmişte yapılanı şöyle anlatıyor: "Güvenilir olarak değerlendirilmeyen basın-yayın kuruluşlarına akreditasyon verilmeyerek bunların kamuoyunda itibar görmemesi sağlanmıştır." Yani, basın yayın kuruluşları ve "güvenilir olmayan" gazetecilerin itibarını silmek için çalışılmıştır.
Olumlu-olumsuz
Bu yeni anlayışla gözden geçirilerek yeniden düzenlenen andıç, EK-A bölümüyle, basın-yayın kuruluşlarını, genelden özele bir sistematikle sınıflandırıyor. Burada, grup ve kuruluşların sermaye yapıları ile politik tutumları ve yazar kadrolarına varıncaya kadar, meydana gelen değişiklikler anlatılıyor. Medya grubu hakkındaki kanaat belirtildikten sonra, gruba ait basın-yayın organlarının (gazete, dergi ve TV kanalı) hal ve gidişi tek tek ele alınıyor. Bu aşamada gazetede bir yıllık dönemde TSK hakkındaki haberler veya sadece adının geçtiği haberler olumlu ve olumsuz olmak üzere iki sınıfta toplanıp o gazetenin genel tutumu belirleniyor.
Hemen ardından da köşe yazarlarına ilişkin değerlendirmelere geçiliyor. Bir gazetenin "güvenilir" olması, yazarlarına "güvenilirlik" sağlamıyor. Örneğin "Askeri konularda genellikle ilk olarak haber yapan gazete unvanına sahiptir. TSK'ya yönelik genel tutumunun olumlu olduğu bilinmektedir" cümlesiyle Hürriyet gazetesinin "güvenilirliği" teyid ediliyor. Bazı yazarlarının da... Ama hemen ardından "Cüneyt Ülsever ve Hadi Uluengin'in askeri harekâtlara karşı oldukları bilinmektedir" hatırlatması geliyor. Herkesin kolayca tahmin ettiği gibi, Emin Çö-laşan'ın da "TSK yanlısı" olduğu teslim ediliyor. Ama bir noktaya dikkat çekerek: "Eski Genelkurmay Başkanı (E) Org. Hilmi ÖZKÖK döneminde olumsuz eleştirilere yer vermekle birlikte..."
Gazeteye "evet", mensubuna "hayır"
Andıçın "eleştiriyi bile "güvenilirlik" ölçütü sayma anlayışı, şimdilerde ulusalcılığın bayraktarlığını üstlenmiş gibi görünen, Kanaltürk'ten Tuncay Özkan ve Cüneyt Arcayürek ile Haber Türk'ün donanmadan re'sen emekli programcısı Erol Mütercimler'i bile gözden çıkartacak enteresan sonuçlara ulaşıyor. 26 Kasım 2006 tarihli andıç, EK-A'da genel yayın politikalarını ele aldığı yayın kuruluşları hakkında şu sonuçlara varıyor:
"Radikal Gazetesi: Akreditasyonunun devam etmesiyle birlikte, gazetenin TSK karşıtı yazarları Hasan Celal Güzel, Murat Belge, Yıldırım Türker ve Nuray Mert'in TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini,
Takvim: Akreditasyonunun devam etmesiyle birlikte, gazetenin TSK karşıtı yazarlarından Nazlı llıcak'ın TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini,
Halka ve Olaylara Tercüman: Yeni yapılanma süreci nedeniyle bir müddet izlenmesini, akreditasyonunun devamı ya da iptali konusunda karar verilmesini,
SKY Türk: Akreditasyonunun devam etmesiyle birlikte, TSK karşıtı gazeteci-yazar Nihat Genç'in TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini,
Star Gazetesi: Yeni yapılanma süreci nedeniyle bir müddet izlenmesini, akredite durumunun bir müddet askıya alınmasını,
Jane's Defense Weekly Dergisi: Derginin akreditasyonunun devamını, Türkiye temsilcisi Lale Sarıibrahimoğlu'nun TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini,
News Coorparation (TGRT): Yeni yapılanma süreci nedeniyle bir müddet izlenmesini müteakip akreditasyonunun devamı ya da iptali konusunda karar verilmesini,
Haber Türk TV: Akreditasyonunun devam etmesiyle birlikte, kanalda zaman zaman TSK karşıtı görüşlere yer veren gazeteciler Erol Mütercimler ve Ufuk Güldemir'in TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini,
Kanal Türk TV: Tuncay Özkan'ın TSK'nın basına açık faaliyetlerine davet edilmemesini ve kanalın bir müddet izlenmesini müteakip akreditasyonunun devamı ya da iptaline karar verilmesini, tensip ve emirlerinize arz ederim."
Kanaltürk'ü kim yaktı?
Şu sıralarda Maliye Bakanlığı'nca denetime tâbi tutulunca Tuncay Özkan'ın "Benim değil arkadaşlarımın" dediği Kanaltürk'ünün uğradığı bu muamele, elbette şaşırtıcı. Uygulamanın gerekçesi, Ekim 2006 tarihli bir başka andıçta açıklanıyor. Kanaltürk'ün gerçekte kime ait olduğu bilgisi de cabası:
"Kanaltürk: Gazeteci Sevimcan Kaval (Doğrusu Kerimcan Kamal olacak - Nokta), Havva Uslu'nun sahipliğinde görünen ancak Tuncay Özkan'ın gizli sahipliğinde yayın yapan bir haber kanalıdır. Kanalın yayın akışında Cüneyt Arcayürek ve Tuncay Özkan tarafından sunulan 'Politika Durağı' (...) öne çıkmaktadır.
Özellikle Politika Durağı adlı programın 17 Eylül 2005,18 Kasım 2005 ve 04 Kasım 2006 tarihli yayınları işlem yapılmak üzere Adli Müşavirliğe gönderilmiş olup Adli Müşavirlikçe yapılan inceleme neticesinde yapılan ağır eleştirilerin suç teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.
"Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Kanaltürk televizyonunda 16 Nisan 2006'da yayınlanan Politika Durağı adlı programda eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün bir demecini yorumlayan Cüneyt Arcayürek ve Tuncay Özkan ile program müdürü Adnan Bulut hakkında Türk askerini aşağıladıkları gerekçesiyle dava açmıştır." (AS/EÜ)
* Haber Nokta dergisinin 8-14 Mart 2007 tarihli sayısında yayınlandı.