Geçen yaz yaşanan kuraklık İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde suların kesilmesine yol açınca herkes küresel iklim değişikliği hakkındaki konuşmalara kulak kesildi; bu yılsa barajlar dolu, dolayısıyla konu gündemden düşmüş görünüyor. Oysa son aylarda Karadeniz'de yaşanan seller, Güney Asya ve dünyanın farklı yerlerinde meydana gelen aşırı doğa olayları küresel iklim değişikliğinin farklı bir yüzünü gösteriyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği ve Afet Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, gözden uzak olunca sorunun çözülmediğini vurguluyor ve acilen politika değişikliği gerektiğini hatırlatıyor.
Doğu Karadeniz'de seller ciddi kayıplara yol açtı. Bunun nedeni neydi?
Doğu Karadeniz bulunduğu coğrafya bakımından yağış gelişimi kuvvetli olan bir bölümdür. Bununla beraber bölgede yıllar boyunca dantel gibi işlenmiş cahillik ve günü birlik yaşam telaşı artık sel ve heyelanları ölümcül hale getirmiş. Derenin binlerce yıl aktığı yerden denize akmasına müsaade etmeyen hırs ve zekâ, aynı zamanda dereyi ufak bir kutuya hapsederek yüzlerce metre dolaştırabileceğini sanıyor.
İnanılmaz bir inat ve akılsızlıkla koca dereler en düşük akıma sahip olduğu zamanlara bakarak küçük boruların/kanalların içine sokulmaya çalışılıyor. Böylece sonsuza kadar hem deredeki çer çöp görülmeyecek, akan kanalizasyon kokmayacak hem de derenin üstünü yol olarak kullanabileceğimizi sanıyoruz. Derenin küçük bir kısmında kıyılara beton duvar yaparak dereyi tümüyle dizginlediği sananlar, sel olunca sel sularından kurtulmak için ilk önce bu duvarları yıkmak zorunda kalıyor. Bu duvarın hemen etrafını da iskâna açmışlar. Daha da önemlisi ise selde insanların kaçıp sığınabileceği okullar da burada.
Ankara'dan yapılan tek tip projeler de bölgede traji-komik durumlar yaratıyor. Derenin de tapusu vatandaşa verilmiş. Altından dere geçen ya da ev yapmak için dere yatağının yerini değiştiren apartmanlar var. Kısaca HES denilen küçük hidroelektrik santralleri de tünellerden çıkartılan hafriyatı tümüyle derenin içine yığıyor... Yani vatandaşa derenin içine ev yapma diyen devlet adamları, HES'lerin yaptığını görmezlikten geliyor.
Afet yönetimi nasıl işliyor, etkin bir çözüm sunabiliyor mu?
Türkiye'nin önemli afet yönetimi, imar ve iskân sorunları olduğu ortada. Örneğin 1984 yılında imar planı yapma yetkisi yerel yönetimlere, denetimi ise İçişleri Bakanlığına verildi! Böylece bu konuda kanun ve kural koyan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının denetleme yetkisi elinden alındı. Bu bakanlığa afetler ile ilgili görev sorumlulukları 1959 yılında çıkartılan 7269 sayılı "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" vermişti. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, hala yürürlükte olan bu kanunun verdiği görevleri ana hizmet birimlerinden biri olan "Afet İşleri Genel Müdürlüğü" ile yerine getiriyordu. 17 Haziran 2009'da ise 5902 sayılı "Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" ile Afet İşleri Genel Müdürlüğü de Bayındırlık ve İskân Bakanlığından alındı ve yeni yılda tümüyle Bakanlık bünyesinden çıkmış olacak...
Doğu Karadeniz bu yaz yalnız değil, Çin, Filipinler, Japonya ve Tayvan'da tayfunun yol açtığı sel ve heyelenlar onlarca insanın ölümüne neden oldu; buzullar geri dönmeyecek şekilde erimeye devam ediyor. Karadeniz'deki seller ne kadar küresel ısınmayla bağlantılı?
Eskiden ağrıyan başından, bozuk moralinden ve kalkmayan uçaktan hep havayı sorumlu tutup havayı günah keçisi haline getirenler şimdi de seller gibi her şeyin tüm sorumluluğunu "küresel iklim değişimi"nin üstüne atmaya çalışıyor. Küresel iklim değişiminin hiç gündemde olmadığı geçmiş yıllara bakarsanız hem Doğu Karadeniz'de, hem de Güney Asya'da birçok sel vb afet olduğunu görürsünüz. Doğu Karadeniz'de örneğin 6 Temmuz 1929 yılında Trabzon'un Of, Çaykara ve Sürmene ilçelerinde büyük bir sel yaşanmış. 18-20 Haziran 1990'da 57 kişi hayatını kaybetmiş. 14-15 Ağustos 1998'de Sürmene-Köprübaşı-Beşköy'de tekrar yıkıcı seller olmuş, vs. Yani bu bölgede sel afeti yaşanması için iklimin değişmesi gerekmiyor!
Şimdi işlerine geldiği yerde küresel iklim değişiminden bahseden yetkili ve etkili kişilerin unutmaması gereken gerçek şu: Küresel iklim değişimi bu problemi, sayı, şiddet ve süre bakımından önemli ölçüde arttıracak. Madem iklim değişimini ciddiye alıyorlar, artık "yara sarmak" yerine bu sel problemini köklü bir şekilde çözmek yoluna gitsinler.
Geçen sene kuraklık nedeniyle iklim değişikliği yoğun olarak tartışılıyordu, bu sene barajlar dolduğu için sorun unutuldu mu?
Evet yağmur yağdı böyle oldu! Küresel iklim değişiminin Türkiye'deki en fark edilir etkisi kuraklık sonucu ortaya çıkan su kesintisi riski olduğu için bu yıl ki yağmurlarla iklim değişimi unutuldu gitti. Şimdi tekrar küresel iklim değişimini, kutuplardaki buzul dağlarının erimesi ve yıkılması haberlerinden takip eder olduk. Sonuçta bizim denizde yüzen buzullarımız yani iklim değişimi gibi problemimiz yok (?!)
Sel, Doğu Karadeniz'de değil de İstanbul veya Ankara'da olsaydı, tepkiler sizce nasıl olurdu?
Şüphesiz büyük şehirlerde hayatı etkileyen afetlerin hem sosyo-ekonomik, hem de siyasi etkisi çok daha farklı ve büyük olurdu. Doğu Karadeniz çalışkan insanlarının sellerle imtihanı çok uzun bir süredir devam ediyor. Günübirlik önlemler ve yara sarma çalışmaları ile köklü çözümler sürekli olarak ihmal ediliyor. Halbuki sel öncesi devletin burada yapacağı masraf sel sonrası 10 kat daha fazla artmış oluyor. Ayrıca hayatını kaybedenleri ve çekilen açıları geri getirmek ve olmamış gibi davranmak mümkün değil.(DPK/EÖ/EÜ)