Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin Meclis'teki grup toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin tutumlarını eleştirdi; "Sorunu bu hale getiren anlayışlardan medet beklemiyoruz ama diyoruz ki gölge etmeyin, engel olmayın. Bu kardeşlik projesine, bu barış ve bütünleşme projesine, bu milli birlik ve bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın. Gelin bu çalışmayı hep birlikte gerçekleştirelim" dedi.
Erdoğan'ın konuşmasından bazı bölümler şöyle.
"Sormanızı istiyorum, nerede yanlış yapıldı?"
Biz artık şu soruyu da soruyoruz, hem de yüksek sesle, gür sesle; eğer Türkiye enerjisini, bütçesini, kazanımlarını, bütün bunların ötesinde huzurunu, refahını, gencecik fidan gibi delikanlılarını teröre kurban etmeseydi, Türkiye son 25 yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hal ile faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ay yıldızlı bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi bugün nerede olurdu?
Eğer sorun daha ortaya çıkarken fark edilip gerekli tedbirler alınabilseydi, mesele büyümeden çözüme kavuşturulsaydı on binlerce insanımız hayatını kaybetmeden, on binlercesi yaralanmadan ve yüz binlercesi mağdur olmadan bu mesele suhuletle çözülmüş olsaydı bugün Türkiye nerede olurdu? Bu soruları çoğaltarak sormanızı istiyorum. Milletçe sormamızı istiyorum. Aziz milletimizin bu soruları sormasını, bu meseleyi objektif şekilde enine boyuna sorgulamasın özellikle rica ediyorum. Ne oldu, nerede yanlış yapıldı? Nerede yanlış politikalar uygulandı, nerede yanlış tavırlar sergilendi?
"Farklılıkları birbirinden ayırmak kimin haddine?"
Bizim binlerce yıllık dostluğumuzun, akrabalığımızın, kardeşliğimizin kopacağına, çökeceğine, çürüyüp,bozulabileceğine kim nasıl inanma cüretini gösterdi de aramıza nifak tohumları ekme gayretine girdi? Bu iş bu kadar kolay mı? Binlerce yıldır bir arada yaşayan, kız alıp kız veren, birbirine akraba olan, birbirine kardeş olan, et ile tırnak haline gelen Türküyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Gürcüsüyle birbirinden ayırmak, birbirine düşman eylemek mümkün müdür, muhtemel midir?
Türkiye'nin zenginliği olarak gördüğümüz tüm farklılıklarını birbirinden ayırmak, birbirine rakip ve düşman göstermek kimin haddinedir? Selahattin Eyyubi'nin sancağı altında Kudüs'ü fethederek, orayı bir barış ve huzur şehrine çeviren ordunun neferleri biz değil miydik? Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim'in ordusunda birbirine kardeş olan biz değil miydik? Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Kutülamare'de vatan topraklarını birlikte savunan, birlikte şehit ve gazi olan biz değil miydik? Kurtuluş Savaşı'nın kahraman evlatları hep birlikte biz değil miydik, Cumhuriyeti kuran ve ortak değerler etrafında yücelten bizler değil miydik?
"Şivan Perver 'Halepçe dediğinde..."
İstiklal Marşı'nı dinlerken hepimiz yüreği kabarmıyor mu? Yemen Türküsü'nü dinlerken hepimizin gözleri yaşarmıyor mu? Fuzuli'nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ehmedê Xanî'nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu? Neşat Ertaş, 'Gönül Dağı' dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor.
Aynı zaman Şivan Perwer, 'Halepçe', 'Hazal' dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal bu toprakların mayasını yoğururken Cudi'nin, Munzur'un eteklerinde dolaşan dengbejler de aynı topraklara, aynı kardeşlik mayasını atıyor.
Horon bizim horonumuz, zeybek bizim zeybeğimiz, halay bizim halayımız, zılgıt bizim zılgıtımız, bizi birbirinden ayırmak kimin haddine? Bizim kardeşliğimize kastetmek kimin haddine? Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine? Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek, kimin haddine? Bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan, Türk'üyle, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Çerkez'iyle, Gürcü'sü ile bizim kardeşimizdir. Buna kimse gölge düşüremez.
"Yavrum gitti, gelmedi, diyen anneyi hangi söz teselli edebilir"
Evlat acısından daha büyük acının bulunmadığını, son 25 yılda Türkiye'nin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde nice annelerin, çalan her telefonda yüreklerinin ağzına geldiğini söyleyen Erdoğan şöyle devam etti:
"Elleri telefona uzanırken, hasret gidermekle şahadet haberini almak arasındaki derin uçurumda kalmıştır. Bunu gittim bir evde yaşadım. 'Oğlum dün beri aradı. Anne ben şu anda bir yola çıktık, gidiyoruz. Dua et, ama şahadeti de özlüyorum 24 saat sonra oğlumun haberini aldım...' Tabii, göğsündeki cebinden çıkmış olan emanetleri, bana gösterdiklerinde de benim de dünyam sarsıldı. Hangi annenin yüreği dayanır buna? Hangi annenin kalbi bu açıyı taşır. 'Büyüttüm, besledim asker eyledim, gitti de gelmedi yavrum, buna ne çare...' diyerek ağıtlar yakan bir anneyi, hangi etkileyici söz teselli edecektir."
Erdoğan yaklaşık 30 yıldır nice annenin, telefonun başında Ağrı Dağı gibi, Munzur Dağı, Cudi Dağı gibi, Erciyes Dağı gibi, Kaçkar Dağı gibi olduğu yere yığılıp kaldığını, hep bunu yaşadıklarını, babaların göz yaşlarınınsa sel olup içine aktığını söyledi.
"Annelerin Diyarbakır buluşmasından rahatsız oluyorlar, çok enteresan"
''Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgat'taki anne ile Hakkari'deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır. Bu süreçten hiçbir tarafın kazançlı çıkmayacağı aşikardır. Ama kaybedenin Türkiye olduğu, kaybedenin vatanımız olduğu, kaybedenin milletimiz olduğu, ülkemizin geleceği olduğu aşikardır. Kaybedenin anneler olduğu, babalar olduğu aşikardır. Şehit anneleri, buyurun, Diyarbakır'da bir araya gelip kucaklaşabiliyor da ama birilerine bakıyorsunuz ki onlar bu buluşmadan rahatsız oluyorlar. Çok enteresan bu.''
"Paket değil, süreç"
Bir paketten bahsetmiyoruz. Bir süreç... Bu süreci devam ettirirken de parlamento içi, parlamento dışı siyasi parti liderleriyle de görüşmeler yapalım. Akademisyenlerle, bu ülkenin çeşitli aydınlarıyla, çeşitli medya mensuplarıyla, sivil toplum örgütleriyle, yani bu konuda söyleyecek sözü olan her kesimle görüşmeler yapılsın diyoruz. Bu görüşmeleri, İçişleri Bakanımızın koordinasyonunda yürütüyoruz.
"Hani bunlar uzlaşmadan yanaydı?"
Ama bakıyorsunuz dün, Ana muhalefet ile diğer muhalefet partisi, her ikisine mektup gidiyor ve anında ret cevabı geliyor.
Hani bunlar uzlaşmadan yanaydı, hani bunlar bu ülkeden, mutabakattan yanaydılar? Bu meselede mutabakatın olmayacak da bu meselede çözüm aramak olmayacak da nerede çözüm arayacaksınız, söyler misiniz? Benim Bakanım gelip de size bir şeyi dayatmayacak, sizinle bir şeyi paylaşacak. Söyleyecek neyiniz var? Bize bunu söyleyin. Biz, bunları da bu çalışmanın içerisine koyalım. Sonuç bildirgesine, raporumuza bunu koyalım. Bu sürede bunları bir milat yapalım istiyoruz.
Bu meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin, kardeşlik ikliminin yeniden tesis edilmesi için biz bu çalışmayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Onun için bütün siyasi partilerle sivil toplum örgütleriyle akademisyenlerle medya yazar çizeriyle hepsiyle el ele verelim omuz omuza verelim bu işi böyle çözelim.
"Bahçeli vatan sevgimizi ölçecek ne kalitededir ne kariyerdedir"
Bizi adeta vatan haini olarak ilan Sayın Bahçeli'ye cevap verecek değilim. İnanıyorum ki, MHP'nin kendi içindeki mensupları bile onun bu yaklaşımından rahatsızdır. Sayın Bahçeli yaklaşan büyük kongresinin hazırlığı içinde bu hezeyanlara girmesi yanlıştır. Bizim vatan sevgimizi ölçebilecek ne kalitededir, ne kariyerdedir.
"CHP ve MHP tabanları hesabını soracaktır"
Aynı şekilde CHP'nin sayın liderine de burada cevap verecek değilim. Onlarla bu şekilde bir tartışmanın içine girecek değilim. Ancak her iki lidere de tavır belirmek noktasında son derece aceleci davrandıklarını bu şekilde çözümden değil çözümsüzlükten yana bir tavır içine doğru sürüklendiklerini de hatırlatmak isterim. Dere görülmeden muhalefet set çekmek için kazmayı küreği eline almış görünüyor. Ama bunun hesabını ben inanıyorum ki MHP ve CHP'nin tabanı onlardan soracaktır.
"Legal yapılanmaları muhatap kabul ederiz"
Biz legal yapılanmaları muhatap kabul ederiz. Hiçbir zaman illegal yapılanmaları kabul etmemiz mümkün değildir. Kürt vatandaşlarımızın sorununu üreten siyasi zihniyeti sorunu bu hale getiren politik yaklaşımı bizim sahiplenmemiz paylaşmamız sürdürmemiz mümkün değildir. Bizim dünya görüşümüz siyaset felsefemiz böyle bir sorunu üretmeyi de çözümsüzlüğe mahkum etmeyi de böyle bir soruna gözümüz yummayı da normal göremez. Çözümün akamete uğramasına çanak tutan anlayışlar yaşanan acıların vebaline de ortak olurlar. Bu milli birlik bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın diyoruz. Gelin bu çalışmayı hep birlikte şekillendirelim. Diyarbakır'da dile getirdiğimiz düşüncelerle bugün ortaya koyduğumuz irade arasında da fark yoktur. (TK)