Demirtaş Ceyhun'un "Sansaryan Hanı" adlı hikaye kitabı, en güzel hikaye kitaplarından birisidir.
Sirkeci'deki Sansaryan Han 1895 yılında Ermeni Mimar Hovsep Aznavor tarafından yapılmış. 1944 yılından itibaren 1980'li yıllara kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılan bu han şimdi adliye olarak kullanılıyor... "Tabutluk" olarak anılıyor ve "işkencehane" olmasıyla ünlü...Adliye olduktan sonra, ben dahil bir çok avukat meslektaşımın bu binaya çok zor girdiğini biliyorum...Artık sayıları çok azaldı ama, adliye olarak kullanılan bu binaya girmekte hala zorlanan bir çok kişiyi tanıyorum.
Avni Özgürel "Demokrasi Müzesine İhtiyacımız Var" başlıklı yazısında; "..1944'te aralarında Alpaslan Türkeş'in de olduğu Turancılık davası sanıklarının 'tabutluk' diye adlandırılan dar ve basık hücrelerde Almanya'dan özel olarak işkence maksatlı getirtilen ampuller altında tutulduğu, Nâzım Hikmet'ten Necip Fazıl'a, Sabahattin Ali'den Ruhi Su'ya, Gülay Göktürk'ten, Nuri Çolakoğlu'na kadar pek çok kişinin anılarında yer almış bir mekan Sansaryan Han...
Buranın nemenem bir yer olduğunu anlamak için soldan, sağdan bir kaç not kafi sanırım. Nihat Sargın anlatıyor: "On gün boyunca gözleri bağlı uykusuz, bir iskemlede oturtularak sorgulandım. Soyularak çırılçıplak biçimde beton zemin üzerinde bırakıldım. Gözaltına alınmamdan yaklaşık on gün sonra askıya alındım. Askıya alınmadan önce bir süre tazyikli soğuk su altında tutuldum. Birkaç gün sonra askıya alındığımda, cinsel organıma ve ellerime elektrik bağlandı. Elektrik verilmeden önce su ile bütün vücudumu ıslattılar..."
Han'ın eski 'misafirlerinden' Reha Oğuz Türkkan'ın tasviri de benzer nitelikte: "İstanbul'a nakledildiğimizde, Emniyet'in Sansaryan Han'ın en üst katındaki hücrelere kapatıldık. İşkenceler orada uygulandı. 'Mutena Oda' adı verilen, iki metre yükseklikte, 50 cm eninde ve tepesinde Nazi Almanyası'ndan alınma özel yapılmış (...) şiddetli acı veren ampuller yerleştirilmişti. Yukarıdan kelepçelerle asılı duruyorduk. Bütün bunlar Sansaryan Han'ın 8. katında oluyordu. (...) Sansaryan'ın en alt kattaki mahzenlerinde de hücreler vardı.. Beton, lağımla ıslak, akrepli yerlerdi. Ne yatak vardı, ne oturacak bir şey..."
Sansaryan'da uygulanan işkence yöntemleri ve tutuklulara eziyeti iş edinmiş 'Parmaksız Hamdi'ye ilişkin hatıradan bol bir şey yok.." (30.03.2009.Radikal)
Semra Çelebi'nin "Su'suz Geçen 23 Yıl" başlıklı yazısının bir yerinde Sansaryan Han var... "Sıdıka Umut, Kasım 1952'de eve gelen polisler tarafından İstanbul'a, işkenceleriyle ünlenen Sansaryan Han'a götürüldü. Ruhi Su da, bir ihbar üzerine opera binasından çıkarken gözaltına alınarak, tıpkı Sıdıka Umut gibi Sansaryan Han'a götürülecekti. Sansaryan Han'ın "tabutluk" adı verilen hücrelerinde beş ay ağır işkencelerden geçen Ruhi Su, "Bu nasıl İstanbul Zindan İçinde" isimli türküsünde Sansaryan Han'ı anlatır: Bu nasıl İstanbul zindan içinde/Kayboluverdi gecem gündüzüm/Bu nasıl İstanbul zindan içinde." (20.09.2008.Bianet)
Kitabın adı "Yağmur Sıcağı"...Demirtaş Ceyhun'un bu romanı Cem Yayınevi tarafından 1976 yılında yayınlanmış. 1970-71 olaylarının genel bir kesitini veriyor. İstanbul 1. Şube....Sansaryan Han'da bir hücre...Hücrede beş kişi, tıkış tıkış...
" Hava dehşetli sıcaktı. Daha Nisan ayında havanın böylesine sıcak olması, gerzekten inanılır gibi değil.Olağanüstü bir şey bu. Sıkıntılı. Ağır. Zor solunuluyor. Oysa genellikle yağmurlu geçer Nisan burada. Yağmur, günler boyu, siyim siyim yağar da yağar. ama şimdi?...Üç dört gündür hava öylesine sıcak ki...Gerçekten olağanüstü bir şey bu. Hala Nisan ayındalar mı sahi? Emniyet Müdürlüğündeki kaçıncı günü, bu gün? Onyedi, onsekiz? Belki de bir ayı bulmuştur? O zaman, aylardan Mayıs olmalı. Ama mayıs ayında da İstanbul'da havaların bu denli sıcak gitmesi olağan bir şey değil ki..Şu hücrelerin tavanlarını da niçin sanki biraz daha yüksek yapmamışlar yapanlar? Hesabı karıştırıverdi mi anası, "At izi it izine karıştı gene" derdi...Doğru...At izi it izine öylesine karışmış mi üstelik...
O çocuk, gene burnunun dibine sokulmuş, belki bininci kez;
- Ağbi diyor pısır pısır, sahi bana ne ceza verirler? İnan, bildiri filan dağıtmadım. Polisler basıverdiler üniversite bahçesini, topladılar getirdiler. Doğru, birileri bildiri dağıtmış ya, vallahi ben dağıtmadım. Ama anlatabilirsen anlat. İlle de sen Türkiye Halk Kurtuluş Ordusunun erisin diye tutturdular. bildiri dağıtırken yakalandın diyorlar. biz iki arkadaş ders çalışıyorduk bahçede ağbi. Solcuyum evet ama, polislerin geldiğini gördüğümüz halde kaçmayışımızdan belli değil mi suçsuzluğumuz? İlk günü falakaya da yatırdılar, ama gene de kabul etmedim tabii. İmzaladım hazırladıkları tutanağı. Lakin ikinci gün...Dayanamadım ağbi.Arkadaşım da dayanamamış, imzalamış. Gösterdiler.Acaba ne ceza verirler bana ağbi? Hıı? Kaç yıl hapis yatarım?
İnsan, dinlemediğini, üstelik dinlese de bir çare bulamayacağını bile bile derdini bir başkasına anlatmaktan ne umar acaba? Kendisini öğrenci olaylarından tanıyormuş. Her şeyi bildiğini, her şeyi yapabileceğini sanıyor. "Bu suçtan dolayı, artık seni asarlar oğlum" demeli şuna.
Emniyet Müdürlüğüne getirildiğinin kaçıncı günüydü, kendisini bu hücreye attıklarında? Çıkabilmenin olanağı yok. Hücrede şimdi beş kişiler.Bazen altı kişiyi buldukları da oluyor. Tıkış tıkış. İşte o zaman dönecek yer kalmıyor hücrede. Herkes iç içe. Nicedir bu hücrede değişmeyen iki kişi de, bu çocukla kendisi. Bir gün akşama doğruydu, getirip atıvermişlerdi hücreye bu çocuğu boş bir çuval gibi. Ötekiler, nedense durmadan değişiyor. Kimler gelmedi, kimler geçmedi...Hele geçen günkü o üç kişi...Arkadaşlarmış. Hücreye girer girmez üçü de birden sigara içmeye kalkışmaz mı? Sigara dumanından hücrede göz gözü görmez olmuştu bir anda. Üstelik şimdiki gibi cehennemi bir sıcak. İşte gene bu oğlan atılıvermişti çocukça bir işgüzarlıkla. "Ağbiler" demişti, "Hücremizin de yasaları var. Yazısız yasalarımız var yani. Örneğin bu yasalara göre, hep birlikte sigara içmek yok. Sigara içmeyi de bir sıraya bindiriyoruz. Biri içerken, ötekiler içmiyor." Ne garip, demek hücreyi de sahipleniverebilirmiş insan. Malı belleyebilirmiş...Birazdan da o avukatın yanına gider. Dizinin dibine çöker. Bu kez ona başlar anlatmağa. "Ağbi sahi bana ne ceza verebilirler? " (Demirtaş Ceyhun. Yağmur Sıcağı. Sayfa 390-392)
29 Temmuz 2009....
"Ağbi sahi bana ne ceza verebilirler? " sorusunun cevabını vermeden mi gidiyorsun?
Sahiden gidiyor musun Demirtaş abi?(Fİ/EÜ)