Arif Şentek'in haber analizi, elimize bir aksaklık nedeniyle eksik bir biçimde ulaşmıştı. Düzeltilmiş biçimini yeniden sunuyoruz.
2 Kasım Cumartesi öğleden sonra önce telefon, internet bağlantıları kesildi. Kablolu televizyon yayınları durdu. Başkent İslamabat’a askeri birliklerin girmekte olduğu haberleri gelmeye başladı. Sonunda bir kaç gündür beklenmekte olan gerçekleşti. “Eyvanı Sadr”da (başkanlık köşkünde) başbakan, eyalet valileri, istihbarat örgütü başkanları ve ordu komutanları ile yaptığı toplantıdan sonra Müşerref “olağanüstü” hal (veya tam çevirisi ile “acil durum”) ilan ettiğini ve anayasayı askıya aldığını açıkladı.
Her ülkenin ordusunun kendine özgü bir yönetime müdahale biçimi var. Pakistan’da bu, genellikle bizdeki gibi kuvvet komutanlarının veya genel kurmayın “muhtıra” yayınlaması şeklinde olmuyor. Anayasa’da zamanında yapılan değişiklikle bu konuda genelkurmay başkanları yetkilendirilmiş. Öte yandan zaten son yıllardaki bütün “sivilleşme” söylemlerine karşın, 1999 yılında darbe ile yönetime elkoyan General Müşerref 8 yıldır işbaşında ve cumhurbaşkanlığı ile genelkurmay başkanlığı görevlerini birlikte yürütüyor.
Biz yakalıyoruz onlar bırakıyor!
Olağanüstü hal kararının başında, terör olaylarının tırmandığı, vatandaşın canını, malına yönelik ciddi bir tehlike haline geldiği belirtiliyor. Böyle bir ortamda yargının yetki sınırlarını aştığı, yürütme ve yasamayı etkisiz hale getirdiği üzerinde duruluyor.
Müşerref, 1999’dakinden sonraki bu ikinci darbesini öncelikle“yargı”ya karşı yaptı dersek yanlış olmayacak. Olağanüstü hal kararının neredeyse tamamında anayasal haklarını kullanan yargının hükümeti nasıl çalışamaz hale getirdiği anlatılıyor. Bize hiç yabancı olmayan şöyle bir ifade de yer alıyor kararda; Müşerref “yakalanan, sorgulanan ve tutuklanan keskin militanlar, aşırı uçlar, teroristler ve intihar bombacıları, daha sonra yargı tarafından serbest bırakılıyor”diyor. Yani “biz yakalıyoruz, onlar serbest bırakıyorlar” diye yargıyı suçluyor.
Müşerref, televizyonda yaptığı uzun “ulusa sesleniş” konuşmasında, olağanüstü hal ilanına neden olan ortamın, ülkenin kalkınması için de bir engel oluşturduğunu, yabancı yatırımların etkilendiğini eklemeyi unutmadı. Klasik bir finalle bitirdi konuşmasını, ve özetle “gerekirse Pakistan için kendimi feda ederim, ama ülkemi demokrasiye feda edemem” dedi.
Üç köşeden sıkıştırılan Müşerref
Müşerref yönetimi, özellikle 11 Eylül olaylarının ertesinde üç köşeden sıkıştırılmaya başlandı. Öncelikle Amerika, bir zamanlar Afganistan’daki Sovyet varlığına karşı birlikte doğurup büyüttükleri silahlı müslüman grupların tasfiyesini istedi. Müşerref pek istekli olmasa da bu doğrultuda bazı adımlar atmak zorunda kalıyor. İki ülke Kuzey-Batı sınırında, militanların barındığı köylere, hatta bazı medreselere ortak hava saldırıları düzenleyebiliyorlar. Buna karşılık militan islami gruplar ülke içinde yaygın bir destek görüyor ve yönetim Amerika ile işbirliğine girmekle suçlanıyor. Bu iki uçtan gelen baskıya bir de ülke içinden ve dışından demokrasi ve insan hakları yanlılarının, muhalefet partilerinin baskıları eklenince, Müşerref çareyi toplumsal muhalefeti susturmakta buldu. Yani diğer iki karşıt baskı kaynağı ile bir şekilde uzlaşma yolunu, en azından şimdilik tercih etmiş görünüyor.
Olağanüstü hal ilanının hemen ertesi günü Güney Veziristan bölgesinde daha önce militanların tutsak aldığı 213 askere karşılık “terör”den hüküm giymiş veya tutuklanmış 25 militanın serbest bırakılması Müşerref’in öncelikli hedefinin “terör” olmadığını gösteriyor. Bu arada militanların üçüncü kenti de ele geçirdiğine ilişkin Swat bölgesinden gelen haberler bu yorumu pekiştiriyor.
Tutuklananlar toplumsal muhalefet yanlıları
Aynı günlerde göz altına alınan avukatların, insan hakları savunucularının, muhalefet partisi mensuplarının sayısı binlerle ifade ediliyor. Başkent yakınında her dönem siyasi tutuklulara mesken olmuş, Benazir Butto’nun babası eski başbakanlardan Zülfikar Ali Butto’nun idam edildiği Aidala hapishanesinin konukları gün geçtikçe artıyor. Yüksek Mahkeme yargıçları evlerinde gözhapsinde tutuluyor. Sokakta göstericilerle polis arasındaki çatışmalar yer yer devam ediyor.
Olağanüstü hal ilanı ile birlikte yayınlanan kararname, basına yeni kısıtlamalar getiriyor. Şu anda basın üzerinde fazla bir etkisi görülmüyor bu kısıtlamaların, ama ülkede en yaygın iletişim olan kablolu televizyon yayınları durdurulmuş vaziyette. Olan bitenleri uydu yayınlarından öğrenmek isteyenleri engellemek üzere çanak anten donanımı satışını polis engelliyor. Gazetelerde uydu ve internet üzerinden yapılan yayınların nasıl izlenebileceğine ilişkin teknik bilgiler yayınlanıyor.
İktidardan gelen, olağanüstü halin kısa sürede kalkacağı ve seçimlerin en kısa zamanda, mesela Şubat ayında yapılacağı açıklamalarına karşın, ortalık durulacağa benzemiyor. Muhalefet olağanüstü halin biran önce kalkmasını ve seçimlerin yansız bir yönetim altında yapılmasını istiyor. Bugünkü koşullarda yapılacak bir seçimin adil olmayacağı konusunda yaygın bir kanı var.
Pakistan sıkıyönetimlerden zarar gördü
Kurulduğu 1947 yılından bu yana 60 yılın önemli bir bölümünü sıkıyönetim veya benzeri demokrasi dışı yönetimler altında geçirmiş Pakistanlılar. Ama buna “alışamamış”lar. Birkaç ay önce yapılan bir anket, Pakistanlıların sıkıyönetimli dönemlere hiç de olumlu bakmadığını ortaya koyuyordu. “Sıkıyönetim dönemlerinin Pakistan’a zararı mı olmuştur yoksa yararı mı?” sorusuna yanıt verenlerin yüzde 66’sı sıkıyönetimlerin ülkenin yararına olmadığı yanıtını vermiş.
Sözkonusu anket Pakistan’ın itibarlı gazetelerinden Dawn (Şafak) tarafından yaptırılmış ve gazetenin aylık dergisi “Herald”ın geçtiğimiz Ağustos sayısında yayınlandı. Anket, ülkenin 60. kuruluş yıldönümü nedeniyle vatandaşlara yöneltilen 60 sorudan oluşuyor. Beş eyaletin merkez kentlerinde yaşayan 1101 kişi ile yapılan anket değişik yaş ve gelir gruplarından kadın ve erkekleri kapsayan bir örnekleme ile ACNielsen firması tarafından hazırlanmış ve yürütülmüş. Teknik olarak yüzde 3 kadar bir yanılma payının olabileceği belirtiliyor.
Gelen gidenleri arattı
Anketin bir başka sorusu Müşerref iktidarının nasıl değerlendirildiğine ilişkin. “Müşerref’in daha önceki Benazir Butto ve Navaz Şerif iktidarlarından daha iyi olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna olumsuz yanıt verenlerin ülke genelinde ortalaması yüzde 52. Bu oran, bazı sosyo-ekonomik özellikleri ile bizim İzmir’e benzeyen Lahor’da yüzde 73’e kadar çıkıyor. Ama çoğunluğun Müşerref’ten memnun olduğu yerler de yok değil. İran’a komşu ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu Belucistan eyaletinin merkezi Quetta’da anket sonuçları ülke genelinin tam tersini gösteriyor. Bu kenttekilerin yüzde 73’ü Müşerref yönetimini olumlu buluyor.
İş ekonomiye geldiğinde Pakistanlıların yüzde 14’ünün kararsız kaldığı, geri kalanların yarısının Müşerref yönetimini olumlu bulduğu, diğer yüzde 43’lük yarısının ise bu dönemde ekonominin iyi yöneltilmediği görüşünde olduğu anlaşılıyor. Burada da Quetta yüzde 65 ve Ravalpindi yüzde 66 ile iyimser tarafta kalıyor. Ravalpindi için, başkente yakınlığından dolayı iktidarın nimetlerinden daha fazla yararlanıyor yorumu yapılıyor.
Yoksulluk arttı politikacılara güven yok
Ancak yoksulluğun azalıp azalmadığı sorusuna verilen yanıtların çizdiği tablo daha kötümser. “Müşerref’in izlediği politikalar yoksulluğu azalttı mı, yoksa artırdı mı?” sorusuna olumlu yanıt sadece ülkenin dörttebirinden geliyor. Anketi yanıtlayanların yüzde 75’i, Müşerref döneminde yoksulluğun arttığı kanısında.
Ankete verilen yanıtlardan halkın önemli bir bölümünün ne politikacılara ne de orduya güveni kalmadığı anlaşılıyor. Ülke genelinde ankete katılanların yüzde 68’i politikacıların yolsuzlukta başı çektiği görüşünde. Bunu yüzde 13 ile ordu mensupları ve yüzde 12 ile bürokratlar izliyor. Yolsuzluğa en az bulaşan kesim yüzde 5 ile yargı mensupları olmuş.
Ordu mensupları konusunda daha doğrudan yöneltilen bir soruya verilen yanıtlar ise, bu kesime duyulan güvensizliğin bir başka açıdan ifadesi. Ankete katılanların yüzde 47’si Müşerref’in iktidara gelmesinden bu yana geçen 8 yıl içinde generaller fazla yolsuzluğa bulaştığı kanısında. Bu soruya yanıt vermeyerek sessiz kalanlar yüzde 25 ile önemli bir oran oluştururken bu kesimde yolsuzluğun azaldığını söyleyenler yüzde 28 oranında kalıyor.
Beşiktaşlı başkanın durumu kritik
Anket sonuçlarının genel bir değerlendirmesi ülkede önemli bir çoğunluğun mevcut iktidardan yana olmadığını ortaya koyuyor. Son günlerde yaşanan olayların bu karşıtlığı daha da artırdığını söylemek yanlış olmayacak. Basının neredeyse tamamında Müşerref yanlısı bir satıra rastlamak mümkün değil. Her türlü kısıtlama tehdidine karşın yazılı ve görsel basın, ülke içinden ve dışından gelen tepkileri aktarmaya devam ediyor.
Müşerref çocukluğunun 7 yılını babasının görevi nedeniyle Ankara’da geçirmiş ve o günlerden kalma Beşiktaşlılığı var. Ama herhalde son bir haftadır durumu Beşiktaş’tan daha kritik. Öte yandan Beşiktaşlı Müşerref’e karşı şimdilik Pakistan “çarşı”sının pek sesi çıkmıyor, ama yargıçlar, avukatlar, muhalefet partileri ve insan hakları savunucularının başlattığı direniş artarak devam ediyor. Son günlerde üniversite öğrencileri de düzenledikleri protesto gösterileri ile seslerini duyurmaya başladılar. (AŞ/EK)