"Hrant İçin 6. Yıl. Buradayız Ahparig" etkinliklerinin Tütün Deposu'ndaki dördüncü günündeki "Bir Büyüme Hikayesi" adlı söyleşide Karin Karakaşlı kendi hikayesini anlattı; edebiyatla, iki farklı hayatla, Hrant'la...
Salona, bir yanda o "malum" manşetlerin bir yandan da o büyük sessiz yürüyüşün fotoğraflarının sıralandığı koridorun içinden geçerek varılıyor. Koridorun sonundaki pencereden Hrant Dink bakıyor. Karakaşlı "Hayatın kurgusu edebiyata beş basıyor" diyerek "iyiler ve kötüler geçidi" diye tanımladığı bu koridordan bahsederek başladı konuşmasına. Koridorda altı yılda yaşanan tüm duyguların görüldüğünü söyleyen Karakaşlı yaşarken olduğu gibi şimdi de sözlerini, pencereden bakan Hrant Dink'in gözlerini unutmadan söylemek gayretinde olduğunu belirtti.
"Ben Ermeni'yim diye büyümez çocuklar"
Karakaşlı daha sonra kendi hikayesini anlattı. Çocukların ben şimdi Ermeni'yim diye büyümediğini, kimliklerin insanın rızası dışında hatırlatıldığında ve bedel ödettirildiğinde başka bir şey olduğunu söyleyerek...
"Evde konuşulan dile Ermenice demezsiniz. Evinizin dilidir o, dünyanızdır. Benim ilk kez ayırdına varmam sokaktan farklı sesleri duyduğumda oldu. 'Yaya bu ne' diye sorduğunda 'Türkçe' diyor. 'O zaman evdeki ne' diye sorduğunda Ermenice olduğunu öğreniyorsun"
80'ler: Korku yılları
Sonra ilkokul yılları. Hiyeroglif gibi Ermeni alfabesinin 38 harfinin yanında Latin alfabesinin 39 harfini öğrenmek zorunda olunan birinci senenin tüm Ermeni çocuklarının travma yılı olduğunu söylüyor Karakaşlı. Haylazlıktan mülayimle varan Aramyan Uncuyan İlköğretim Okulu'ndaki beş yılın ardından Avusturya Lisesi yılları geliyor Karakaşlı için. "Adın niye Karin?" soruları da burada başlıyor.
"10 yaşımdayken yeni tanıştığım bir arkadaşıma 'Ermeni'yim bir sakıncası var mı?' dedim. O da büyük bir ciddiyetle 'yook' dedi."
Karakaşlı arka planda korku dönemi olarak hatırladığı 80'lerin sürdüğünü söylüyor. Korkunun üzerine bir de Asala'nın saldırılarının eklenmesiyle eve gelen Hürriyet gazetesinin manşetlerinin "Ermeni terör örgütü Asala" diye başladığını ve bunun yarattığı yarılmayı anlatıyor:
"Ermenilik kötü bir şey olarak ilk kez orada karşıma çıktı. Ama ben kendime, etrafıma bakıyorum iyi görüyorum."
Aileye bunların sorulmadığı yıllarda isminin neden Karin olduğunu sorulduğunda Ermeni'yim diye değil Hıristiyan'ım diye cevaplamasının tembihlendiğini hatırlıyor Karakaşlı.
"Hıristiyan olmanın Ermeni olmaktan daha makbul olduğu zamanlardı. Şimdi o da durumu kurtarmaz."
Dinin ahlak bölümünden sorumlu olduğu yıllar
Avusturya Lisesi yıllarında konu olan din derslerinin bugün hala tartışılıyor olmasının ülkenin değişmezliğine örnek gösterdiğini söylüyor Karakaşlı.
"Din derslerine sınıfla girmiyordum. Birkaç gayrimüslim öğrenci tarçın ve kurabiye kokulu loş odaya tıkılıp Almanca Kitab-ı Mukaddes'i okuyorduk. Bunu hak olarak algılamıyordum; sınıfından alınmış bir çocuktum."
Kenan Evren dönemindeki değişiklikle sınıftaki din derslerine katılmaya başlıyor Karakaşlı. "Karin de namaz kılacak mı öğretmenim?" sorularını öğretmeninin "O da bize Hıristiyanlığı anlatır" diye cevapladığı "dinin ahlak bölümünden sorumlu" yıllar bunlar. Talimnamedeki değişiklikle tarçın ve kurabiye kokulu odaya dönüyor sonra Karakaşlı.
"Benden daha telaşlı, uzun boylu bir adam"
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki mütercim tercümanlık bölümündeyken öyküler yazmaya başlıyor Karakaşlı. Gençlik Kitabevi'nin öykü yarışmasını kazandıktan sonra bir gün "Ben Bakırköy Beyaz Adam'dan Fırat Dink" diyen biri arıyor:
"Ben bilmiyordum. 'Hrant Dink yani' dedi; o da durumu kurtaramadı. En son, ödül aldığımı öğrendiğini ve törene geleceğini söyledi. Törende benden daha telaşlı uzun boylu, elleri kolları oynayan bir insan sürekli fotoğraflarımı çekti. Annemde öyle bir tepki yok. İnsan tanımadığı birine niye bu kadar sevinir ki diye düşündüm"
Hrant Dink o gün, yakında bir gazete çıkaracaklarını bunun için onunla da röportaj yapmak istediklerini söylüyor. Röportaj yapılıyor, Karakaşlı deneme sayısı çıkan gazetenin kokteyline gidiyor. Bir hafta sonra da Hrant Dink 'Sen de gel; dünyanı değiştirecek burası' diyor.
Agos'la dağılan sessizlik
Böylece Karakaşlı'nın Agos yılları başlıyor. Günde bir haber yazdığında sevindiği ilk zamanlardan sonra Hrant Dink'in teklifiyle Ermenice yazdığı köşesi oluyor. Agos'la birlikte evdeki sessizlik dağılıyor yavaş yavaş:
"Varlık Vergisi günü geldiğinde onunla ilgili Agos'a yazı konuluyordu. Yazıdan sonra terzi anneannenin kapkacaklarını Türk komşusunun sakladığını öğreniyorsun. Ekonomik sıkıntı o zamandan mirasmış meğer. 6-7 Eylül ile ilgili yazı konulduğunda annen kendi gençlik yıllarına denk gelen 6-7 Eylül olaylarını anlatmaya başlıyor."
"Agos hiç işyerim olmadı"
Karakaşlı Agos'un, tüm karalamalara doğrudan cevap vermek, sorunları gündeme getirmek için kurulduğunu anlattı. Hrant Dink'in deli cesaretiyle 'kervan yolda düzülür' diyerek yola çıktıklarını:
"Agos, derdini anlatmak için kuruldu. 'Okullarda sıkıntı var, çünkü vakıflarla ilgili sorunlar var. Asala'nın PKK'nin işbirlikçisi denince bana kastediliyor. Duyun, benim size diyeceklerim var, sizinle konuşmaya geldim' diyordu. Yine yapılmazdı belki ama Hrant Dink'te deli cesareti vardı. 'Kimse üstüne alınmıyorsa ben alıyorum, yeter ki çıksın artık. Kervan yolda düzülür' dedi."
Öyle de oldu. Agos hem konuşulmayan Ermeni tarihini ortaya çıkardı hem de Türkiye'nin demokratikleşmesine talip olarak gündem olmayan şeylerin konuşulmasını sağladı.
Karakaşlı 10 yıl kaldığı Agos'un hiçbir zaman işyeri olmadığını söyledi.
"Tekke ve zaviye, okul, tımarhane oldu ama hiçbir zaman işyerim olmadı. Başka hayat denemek için ayrıldığımda da 19 Ocak yaşandı."
Konuşmasının sonunda "Edebiyat hep iki arada bir derede kaldı" diyor Karakaşlı. Kimi zaman roman kimi zaman öykü olan edebiyatın söze en çok ihtiyacı olduğu anda şiir olduğunu söylüyor: "En çok şiirde rahat ettim. Şiir beni özgürleştirdi." (BK/HK)