"Bu işi yapıyorsan ölümden korkmayacaksın"
Bugün gösterime giren Press'in başlarında duyduğumuz bu cümle, film boyunca aklınızdan çıkmıyor. Film, bölgedeki tabiriyle, "kurşunla tekzip edilen gazetecileri" anlatıyor.
1992'de yayına başlayan Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunun öyküsünü anlatan filmin yönetmeni Sedat Yılmaz "İsimsiz kahramanların, unutulanların öyküsünü anlattım" diyor.
"65 gazetecinin tutuklu olduğu söyleniyor ama biz sadece beşinin sesini duyuyor, yüzünü görüyoruz. Bu film, o 65'in içinde olup sesini duymadığımız, yüzünü görmediğimiz gazetecilerin sesini duyurma çabasıdır."
"Türkiye'de bu film çekilemez"
Yılmaz hem kendi yaşadıklarını hem de neden bu filmi çektiğini bianet'e anlattı.
* Bölgede o dönem gazetecilik yapmış olan Bayram Balcı, 1995-1996'da yaşadıklarını yazmıştı. Bu notlardan 2003'te haberdar oldum ve filmini yapmaya karar verdim. Balcı, "Türkiye'de bu film çekilemez" diyerek 96'da not tutmayı bırakmıştı.
* Filmi aslında 2008'de çektik. Maddi sıkıntılardan dolayı vizyona girmesi üç yılı buldu. Filmin çekildiği dönemde bölgedeki ortam, 90'lardakinden çok farklı değildi. Yaygın medyanın algısında da değişiklik yoktu.
"Filmi Türklerin izlemesini isterim"
* 2008'de Ergenekon davasıyla bir şeyler değişmeye başladı, bazı konular daha rahat konuşulur oldu. Ana akım medyanın da toplumun da "dili çözüldü." Filmi Kürtler'den çok Türklerin izlemesini isterim.
* 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki galada, gösterimin ardından on kişilik bir grup bizi taciz etti. Gruptan biri "Tamam filmde anlattıklarınız gerçek ama örgütün yaptıklarını neden göstermiyorsun" dedi. Yaşananların bu şekilde kabul edilmesi bile eskiden söz konusu değildi. "Devlet böyle bir şey yapmaz" denmiyor artık. Gerçeğe olan direnç azaldı.
* Medyanın insanların kafasında oluşturduğu imajın bir anda kırılmasını beklemek de imkansız. Bu zamanla gerçekleşecek. Bu algının büyük kısmı medyanın ürettikleriyle ilgili. Tabi hala değişmeyen asli şeyler de var.
* Türkiye'nin bugünkü siyasi ortamında gazeteci öldürmek çok uç bir hareket olur. O dönemde ise gazetecilerin öldürülmesi haber bile olmuyordu.
"Diyarbakır'daki galada ağlayanlar oldu"
* Filmin 13 Mart'ta Diyarbakır'da yapılan galasında, o dönemi yaşamış olanlar daha çok etkilendi, ağlayanlar oldu. Ama İstanbul'dakilerin de filmi izlediğinde "Bizim hissetmediğimiz şeyler olmuş" demesi çok önemli.
"Polisin gözü hep üzerimizdeydi"
* Filmdeki Kürtçe bir pazarlık sahnesinde bile polisin gözü üzerimizdeydi. Siyasi bir konuşma olmamasına rağmen, sahne bitene kadar izlendik. Gazetelerin göründüğü sahnelerde de polis sete girip gazeteleri kontrol ediyordu. Öyle bir an geldi ki, Diyarbakır'da çalışamaz duruma geldik. Son olarak ifade vermeye de çağrılınca şubeye gitmek yerine Batman'a gidip çekimleri orada tamamladık.
"Tutuklu gazetecileri hala tanımıyoruz"
* Şimdi de gazetecileri tartışmaya Mustafa Balbay ile başladık. Hatta Nedim Şener ve Ahmet Şık'tan sonra bir tepki oluştu. Kalanların yüzlerini, isimlerini hala bilmiyoruz. Geri kalanlar bir rakamdan ibaret.
* Örneğin Atılım gazetesi çalışanları beş yıldır tutuklu ama isimleri hala geçmiyor. Bu ifade özgürlüğü tartışmalarını sahici bulmuyorum. Son olaylar olmasaydı, gazeteciler 20 yıl tutuklu kalsa yine de haber olmayacaklardı. Herkes işin kendiyle ilgili kısmıyla ilgileniyor.
"Ana akım medya devletin suç ortağıdır"
* İnsanların hakları için sokağa çıkması her zaman olumludur, desteklerim. Ama basın özgürlüğü sahici şekilde tartışılıyor mu? Şimdi gazeteciler için yürüyenler 90'larda ne yapıyordu? O dönemde de herkes her şeyi biliyordu. Ana akım medya devletin suç ortağıdır.
* Bundan sonra da 12 Eylül'le ilgili bir film yapacağım. Bir idam öyküsü... O filmde de yüzleri, sesleri bilinmeyenleri beyazperdeye taşıyacağım. 12 Eylül filmlerinde de darbeyle bir hesaplaşma yaşanmadı. Hep aydınların hikayesi anlatıldı. O alanda bir boşluk var.
"Gazete hala baskı altında çıkıyor"
* Özgür Gündem gazetesinin o dönem sosyalist bir boyutu da vardı. Türkiye'de her kesimden sosyalistler okurdu. Şimdi birden fazla günlük gazete olmasıyla ilgili olabilir ya da o dönemki yan yana duruşun şimdi daha mesafeli olmasıyla alakalıdır. Günlük gazetesi, Özgür Gündem kadar sola hitap etmiyor.
* Günlük gazetesi de hala aynı baskılarla karşılaşıyor. Bu caydırma çabaları sonlanmış değil. Hala kapatmalarla, cezalarla boğuşuyorlar.
"Hala karnımızdan konuşuyoruz, Kürt diyemiyoruz"
* Hala "Kürt" denemiyor. "Kürt asıllı" ya da "Doğu kökenli vatandaş" deniyor, Doğu illeri deniyor. Oysa "Marmara kökenli" diye bir terim yok. Hala karnımızdan konuşuyoruz, Kürt'e Kürt diyemiyoruz. Nasıl ki Türk kökenli denmiyorsa, Kürt kökenli de denmemeli.
"Kürtçe bilmiyorum, o sahnelerde zorlandım"
Ben Kürt değilim. Filmde Kürtçe sahnelerde zorlandım. Örneğin bir yerde küfür edilmesi gerekiyordu. Oyuncu küfür etti, "Ne dedin?" diye sordum. "Namussuzlar" demiş. Ben de daha ağır bir küfür etmesini istedim. Ancak montaj sırasında fark ettim ki, bu sefer de çok ağır bir küfür etmiş. Onu çıkarmak zorunda kaldım. Diyalogları Türkçe yazdım, daha sonra yönetmen Kazım Öz'le birlikte Kürtçe'ye uyarladık. (AS)
* Filmin senaristi ve yönetmeni Sedat Yılmaz. Danışman Bayram Balcı. Oyuncular: Aram Dildar, Engin Emre Değer, Kadim Yaşar, Sezgin Cengiz, Tayfur Aydın, Asiye Dinçsoy, Bilal Bulut, Ömer Şahin, Fırat Altay, Abdullah Tarhan, Kemal Ulusoy, Mahmut Gökgöz.