Ülkemizde 1 Temmuz 2005'den beri yürürlükte olan 5378 sayılı bir "Engelliler Yasası" var. Ne var ki üzerinden iki yıla yakın bir süre geçmesine karşın, bu yasanın engellilere sağladığı haklar konusunda çok büyük değişiklikler yok. Daha da önemlisi toplumun "sağlam" bireylerinin engellilere ve engelliliğe bakışı açısından çok büyük değişiklikler de olduğunu söyleyemiyoruz.
Meksika'nın öncülüğünde başlatılan, bir çok uluslararası büyük gönüllü sivil toplum örgütünün ve çeşitli ülkelerin resmi ve bilimsel temsilcilerinin katıldığı; uzun soluklu bir çabayla "Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi" geçtiğimiz hafta içinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edildi.
Kurulmasının üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçen Birleşmiş Milletler'in böyle bir sözleşmeyi "ancak şimdi gündeme getirmesi" üzerinde düşünülmeye değer bir nokta.
Gecikilmiş de olsa dünya ölçeğinde çok önemli bir olayın gerçekleşmekte olduğu görebiliriz: Sözleşmenin yazım süreci beş yıl sürmüş ve 80 ülkenin katılımıyla tamamlanmış. Yazım sürecinde engellilerin kurduğu sivil toplum kuruluşları da aktif rol almışlar. Yukarıda da belirttiğim gibi bu sözleşme 30 Mart 2007 tarihinde ülkelerin imzasına açılacak.
* * *
Sözleşmenin "Genel ilkeler" bölümünde ele alınan ilkeler şöyle sıralanmış:
* İnsani onur, kendi tercihlerini yapma özgürlüğü dahil olmak üzere bireysel özerklik ve bağımsızlığa saygı
* Ayrımcılık yapmama
* Toplumsal yaşama tam ve etkin katılım ve içerilme
* Farklılığa saygı ve engelli bireylerin insanlığın ve insan çeşitliliğinin bir parçası olarak kabul edilmesi
* Fırsat eşitliği
* Erişilirlik
* Erkek ve kadınlar arasında eşitlik
* Engelli çocukların gelişen yetilerine saygı ve kimliklerini koruma haklarına saygı
Yine sözleşmenin "Genel Yükümlülükler" başlıklı 4. Maddesinin ilk fıkrasında da "Devletler hiçbir engelliliğe dayanarak hiçbir ayrımcılık yapmadan tüm engelli bireylerin tüm insan haklarını ve temel özgürlüklerini bütünüyle güvence altına almak ve teşvik etmekle yükümlüdür" diyerek, en büyük ve en önemli görevi devletlere veriyor.
Belki bu sözleşme imzalansa da büyük değişiklikler olmayacak. Ama Sevgili Tablacı'nın söylediği bir gerçeklik. Büyük bir anlamı var ve bu nedenle de önemli.
* * *
Kamuoyunu bilgilendirme ve hata kamuoyu oluşturma anlamında çok önemli görevleri olduğunu kabul ettiğimiz "medya"da bu konuyla ilgili olarak neredeyse bir "tık" yok.
Bu yazıyı yazdığım sırada, intenetteki en gelişmiş ve yaygın tarama motorlarında, "Engelli Hakları Sözleşmesi"ni arattığımda 219 kayıt olduğunu gördüm. Bunların da 12'sini listelendi.
Medyayı takip eden bir sisteme sahip değilim ama birkaç yayın organı dışında hiç bir yayında bundan söz edilmediğini iddia edebilirim. Medya konusunda şimdiye kadar edindiğim deneyim bana bu "iddia"yı yaptırıyor. Keşke haksız çıksam, çıkabilsem.
Peki neden? Bu ilgisizliğin nedeni ne?
Size bu konuya duyarlı gazetelerden birisinden, Radikal gazetesinden bir haber alıntılayarak bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım:
Haberin başlığı "Sayıları 1.7 milyon". 24.3.2007 tarihli haber aynen şöyle söylüyor:
"ANKARA - Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de 1 milyon 772 bin 305 engelli var. Türkiye'de engelliler için hayat hiç de kolay değil. Engellilerin yüzde 36.9'u okuma yazma bilmiyor. 'Eğitim alan' engelliler ise kendileri için hazırlanan özel okullara değil, normal okullara gidiyor. Eğitim hizmetinden yararlanan engellilerin oranı yüzde 12.27, bakım ve rehabilitasyon hizmetinden yararlananların oranı yüzde 5,9, sağlık hizmeti alanların oranıysa yüzde 55.7. Milli Eğitim Bakanlığı'nın rehabilitasyon hizmetlerinden sadece 194 bin 946 engelli yararlanabiliyor."
Burada ya bir yanlışlık ya da bir dikkatsizlik var. Sayı doğru değil çünkü. Belki gazeteci bu sayıyı verirken "özel bir engellilik hali"nden söz etmek istemiş olabilir. Ama haberi yazan, sayfaya koyan, düzelten vb., kısacası gazeteyi bizlere ulaşana kadar önünden geçen hiç kimse buradaki yanlışlığı fark etmemiş, düzeltmemiş.
Bu aslında bu konuya toplum olarak nasıl yaklaştığımızı gösteriyor. Çıkan Engelliler Yasası'nın bazı düzenlemelerin gerçekleşmesi için verdiği süre "yedi yıl". Yasa uygulamaya konulalı birbuçuk yılı geçiyor. Neredeyse her mahallede, her sokakta defalarca yenilemeler yapıldı. Hâlâ bir çoğunda engelliler için özel olarak "çakılmış tek bir çivi ya da yerleştirilmiş tek bir parke taşı"(?)yok.
* * *
Belki üzerine, sosyolojik, ekonomik, psikolojik, tarihsel, coğrafi, tıbbi, vb. binlerce teori üretilebilir. Ama gerçek olan şu ki nüfusun yaklaşık 6-7'de biri herhangi bir engelliliğe sahipken, yakınlarıyla birlikte bu sayı 20-25 milyona ulaşırken, toplum olara onları hâlâ "yok sayabiliyoruz", görmezden gelebiliyoruz, çok yüksek sesle olmasa da "onlar da evlerinde otursunlar" diyebiliyoruz.
Kuşkusuz başta görevi halka, topluma ve ülkeye hizmet etmek olan, her düzeydeki devlet görevlileri amaçlarını bu hizmetleri yerine getirecek "düzeni kurmak olarak belirleyen siyasetçiler başta olmak üzere herkesin bu konuda "vazgeçilemez, ertelenemez veya başka bir hizmetle ikame edilemez" görevleri, ödevleri var.
Tabii ki "medya"nın da. Üstelik medyanın en az "iki somut görevi" var. Birincisi bu duyarlığı doğrudan göstermek, bilinçli olmak, bilgili olmak, özenli olmak. İkincisi de bu duyarlığı göstermeyenleri teşhir etmek, işaret etmek, kamuoyunun bilgisine sunmak.
Değiştirmek için bir şeyler yapmalı. 30 Mart'ta ben de ulaşabildiğim kadarıyla medyayı izleyeceğim. İmzaya açılan "Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi" kaçında nasıl haber olmuş bakacağım. Size de öneririm.(MS/EÜ)
* Bu yazı 29 Mart tarihli Bizim Gazete'de yayınlandı.