Bu haftaki yazımda yine çocukların ve gençlerin sağlığıyla ilgili medyanın yaptıkları ve yapmadıklarını; yine "medya üzerinden" ama bu kez sağlıkçıların yaptıkları ve yapmadıklarına değinerek tartışmayı sürdüreceğim.
Bana daha önce e-posta yoluyla ulaştığını söylediğim Prof. Dr. Şükrü Hatun'un "çocukları akıllı kılan bir gıda(?)"yla ilgili yazısı geçtiğimiz hafta sonu Radikal2'de de yayınlandı.
"Çocukları kullanmak..." başlıklı yazısında Prof. Dr. Hatun, davet edildiği; lüks bir otelde yapılan, piyasa sürülecek bir "gıda"yla ilgili bir toplantıdan ve bu toplantıda olanlardan söz ediyordu.
Yazıya göre toplantıda "ünlü ve uluslar üstü bir gıda firması"nın "aklın gıdası" sloganı ile piyasaya verilen ve "akıl maması" diye adlandırılan bir üründen söz edilmiş. Toplantının "yabancı bir konuşmacı"nın katıldığı bilimsel (?) bölümünün yanında bir de "Sunay Akın ve Flamenko gösterisi" varmış.
Çocukların "daha zeki" olmalarını sağlayan bu "gıda"nın reklamlarına geçen hafta içinde otobüs duraklarında da rastladım. Aslında ben bu "gıda"yla ilgili reklamı Dr. Hatun'un yazısının yayınlandığı Radikal 2'nin bir hafta önceki nüshasında (Radikal2, sayı 539) da görmüştüm. Çeşitli basın organlarında da bu haber ve reklamların yayınlandığını çevremdeki kişiler söylemişti.
* * *
Prof. Dr. Şükrü Hatun "Orada olmaktan biraz huzursuzdum" diye sürdürdüğü yazısının devamında "Sanki çocuk hekimleri de bu ürünü öneriyor izlenimi verilmeye çalışılınca başka bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu düşündüm ve sakin kalmaya çalışarak ayağa kalkıp bazı sorular sordum. Sonra da salonda bulunan firma yetkilisine düşüncelerimi açık bir şekilde söyledim" diyor.
Özellikle sağlıkçılar, hekimler ve akademisyenler için bu tür durumlarla karşılaştıklarında "yaptıklarımız yapmadıklarımız" bağlamında ilk vurguyu tam da bu noktada yapmak istiyorum:
Birkaç yıl önce "çocukların süt ile beslenmesi" konusundaki, bir hekim olarak kesinlikle gitmeyeceğim, benzer bir "reklam/tanıtım toplantısı"na "sağlıkla ilgili yazılar yazdığım" için bir "sağlık haberleri yazarı" olarak davet edilmiştim.
Ağırlıkla sağlık alanında uzmanlaşmış gazetecilerin katıldığı bu toplantıda da Dr. Hatun'un anlattığına benzer durumlar yaşanmıştı. Ama ben ondan farklı olarak bilimsel ve medya bağlamındaki itirazlarımı hem de yüksek sesle dile getirmiştim.
Dahası toplantıya katılan aralarında Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle kimi akademisyenlerin de bulunduğu kişilerle "sıkı bir tartışmaya" girmiş, onları "sıkıştırmış"tım. Orada gösterdiğim ve "doğru tutum" olarak işaret ettiğim tepkileri ve önemli noktaları şimdi de ortaya koymak istiyorum.
* Bana göre hekimler sağlıkçılar, akademisyenler bu tür "reklam" toplantıları ve etkinliklerine kesinlikle katılmamalıdırlar. Çünkü bu katılım farklı ve aleyhte bir şeyler söylense de "bu tür toplantıları" ve "bu toplantı tarzını" bilim çevrelerinde kabul edilir kılmaktadır.
* Bu toplantılara "bilimsel" sunumlar yapmak üzere katılan hekimlere, kendi meslek örgütlerince ulaşılmalı, bu faaliyetler sırasında yaptıkları "sunumlar"ın ne olduğu ve dayanakları sorulmalı ve kendilerinin söz konusu ürünleri / hizmetleri sunan, pazarlayan ticari kuruluşlar ile "maddi bir alış-veriş" içinde olup olmadıkları sorgulanmalıdır.
* Bu toplantılara "herhangi bir şekilde katılan" hekimler, sunum ve onunla birlikte yapılanlar, ve "gösterilen izzet ikram" ne olursa olsun, doğruları "açıkça ve alenen" dile getirmelidirler. "Ayıp olur, kırılırlar, üzülürler, burada olmaz, bana yakışmaz vb." gibi konuyu asıl odağından uzaklaştıracak, sessiz, çekingen, centilmence, efendice tutumlar yerine gerçekleri ortaya koyan ve haklılığının ayrımında olarak doğrudan ve değişmeyi sağlayacak şekilde davranışlar sergilenmemelidir.
* Özellikle ilgili mesleki kuruluşlar, uzmanlık örgütleri ve akademik yapılar tarafından, bu toplantılarda yer alan ve yaptığı sunumlarla, bilimsel gerçekleri tahrif eden kişiler hakkında hem mesleki hem de hukuki olarak tekzip, eğer bundan mağdur olanlar varsa da mevcut mekanizmalar çerçevesinde hukuki yollara başvurulmalıdır.
* Bu konuda medyada yer alan her türlü yazı, resim ve sunumla ilgili olarak da ilgili sivil örgütlenmelere bildirimde bulunup, gerekiyorsa "adli yollar ve mekanizmalar" harekete geçirilmelidir.
Benim sıraladığım bu tutum ve davranışlardan bir kaçının Dr. Hatun tarafından da gerçekleştirildiğini görmek beni sevindirdi. Sayın Hatun yazısının "sorular" bölümünde "aklın gıdası"na bilimsel destek sunan bir "mesleki uzmanlık örgütü"ne yönelik olarak şunları yazıyor:
* "Bu reklam kampanyasında içerik güçlendirici olarak adı geçen "Pediatri
Birliği"ne kaç tane çocuk hekimi üyedir?
* Yani bu dernek ülkemizdeki 3,500 dolayındaki çocuk hekiminin yüzde kaçını temsil ediyor?
* (...) ülkemizde adında "pediatri" (çocuk hekimliği) olan bir derneğin tamamen ticari bir ürünün reklam kampanyasında "güven" unsuru olarak kullanılması etik olarak çok büyük sakıncalar taşımıyor mu?
* Hem adı geçen reklamın içeriği hem de bu reklamda yer alan "Pediatri Birliği Derneği" çocukluk kavramını ve çocukları "kullanmış" olmuyor mu?
* Ve son olarak, bu dernek ilgili reklamda isminin yer alması için, aldıysa, ne kadar ekonomik yardım aldı?"
Bu soruların yanıtları Prof. Dr. Şükrü Hatun'a geçen süre içinde ne yanıt verildi bilmiyorum. Ama yazısını gönderdiği İnternetteki mesleki bir iletişim listesinde gören TTB Merkez Konseyi yukarıda sıraladığım işlerden bazılarını yapmış. Sevinerek öğrendiğim bu gelişmeleri Genel Sekreteri Sevgili Dr. Altan Ayaz aynı iletişim listesine gönderdiği bir mesajla belirtti. Buna göre TTB olarak konuyu "Reklam Kurulu"na taşımışlar ve kurul da söz edilen reklamın "tedbiren durdurulmasına" karar vermiş.
Daha sonra Dr. Hatun'un gönderdiği bir başka mesajda da; söz konusu ürünü çıkaran firmanın bağlı olduğu uluslararası ticari kuruluşun bir yetkilisinin kendisini ziyaret ettiğini ve firmalarının yararlı bir ürün geliştirdiğini anlatmaya çalıştıklarını belirtiyordu.
Yine aynı mesajda ayrıca "hafta başında da Pediatri Birliği Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer'in kendisini aradığını ve "Bundan sonraki tutumlarını yazının ışığında gözden geçireceklerini söyledi"ğini belirtiyordu. Ama o mesajda Dr. Hatun yazısında sıraladığı soruların yanıtını alıp almadığını söylemiyordu.
Eğer o soruların yanıtını alamamışsa, bu mesleki uzmanlık derneğinin üyelerinin ve yine aynı alandaki diğer kişi ve kurumların bu "haklı soruların" yanıtını söz konusu dernekten talep etmelidir.
Dr. Hatun Radikal'de yayınlanan yazsının sonunda bir de "çağrı"ya yer veriyor ve "kendisi de çocuk hekimi olan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ'dan olaya el koymasını diliyor ve ilgili kurumların bu yazıyı bir başvuru olarak kabul etmelerini istirham ediyorum" diyordu.
Buna nasıl karşılık verileceğini geçmişte yaşananları göz önüne alarak tahmin etmek zor olmasa gerek.
Yaşananlar ve olanlar, bu "akıllı gıda"nın bu reklamlarla sağladığı "haksız" kazanç, ama bundan daha önemlisi "tıp ve medya tarihinde" aldığı yer bu konudaki tutum ve davranışlarımız için bir örnek oluşturmalı.
Her gün pek çok örneğini gördüğümüz "maddi bir çıkar uğruna yanlış yönlendirme yapan" bu reklamlara ve benzeri olaylara karşı yalnız "medyanın" bir şeyler yapmasının yeterli olmayacağı herkes tarafından, ama en çok da bu konularla dorudan ilgili kişi, kurum ve kesimler tarafından çok iyi bilinmeli.
Çünkü medya "olanı" gösteriyor. Olanda ise hepimizin sorumluluğu var. Birileri "yeter artık bıktık" dese de bir kez daha söylemeden duramayacağım: "en az yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz".(MS/EÜ)