Tanı ve tedaviye ulaşma ve yararlanma hakkı temel bir hak. Hiç kimse, herhangi bir nedenle bu hakkı engelleyemez. Engellenmesi kabul edilemez.
Maliye Bakanlığı'nın Bütçe Uygulama Talimatları aracılığı ile halkın sağlığı üzerinde yürüttüğü uygulamalar, insanların yaşama ve sağlık hakkını ortadan kaldırıyor. Bu talimatlarla gerçekleştirilen anlık ve birbiriyle çelişen kararlar, Maliye Bakanlığı'nın da onun bu yöndeki uygulamalarına itiraz etmeyen Sağlık Bakanlığı'nın da dolayısıyla "hükümet"in de ülke insanının sağlığına dolayısıyla yaşamına nasıl baktığını çok iyi gösteriyor.
Kanser tedavisi bile bütçe dışına çıkarıldı
Tümüyle ekonomik nedenli ve çeşitli çevrelerin çıkarlarını düzenleme noktasından hareketle yapıldığını düşündüğümüz bu uygulamalar çok ciddi bir insan hakkı ihlâli boyutlarına ulaştı.
Kanserli hastaların tedavilerinin bile bütçe ödemesi dışına çıkarılması "insanın sağlığına, hastalığına, tedavisine" hükümetin nasıl baktığını çok iyi gösteriyor.
İlaç isteğe bağlı bir tüketim maddesi değil
İlaç sıradan kullanımı isteğe bağlı bir tüketim maddesi değil. İlaç depolanarak, bankaya yatırılarak kazanç sağlanan bir tüketim nesnesi değil. İlacın rantı olamaz ve rant elde etmenin bir unsuru olarak kullanılamaz.
İlaç yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın kazanılması için zorunlu olarak kullanılması gereken bir madde. Kullanıldığında kamusal bir yarar söz konusu olur, kullanılmadığında ise ortaya "zarar ve sağlıksızlık" çıkar.
Eğer bu anlamda kullanılmadığında zarar çıkmayan veya kullanılması herhangi bir yarar sağlamayan bir madde "ilaç" olarak ruhsatlanmış ve doktor reçetesine giriyorsa bu da bir yanlış uygulama ve suistimaldir, halkın kandırılmasıdır.
İlaç ödeme kapsamı dışına çıkarılan "ilaç" değildir
İlaca ruhsatı devlet veriyor. Ruhsat verdiği herhangi bir ilacın, herhangi bir nedenle ve herhangi bir biçimde yararsızlığını ileri süremez, bu anlama gelen bir kararı uygulamaya koyamaz. Eğer koyarsa bu iki karardan birisinin keyfi veya başka amaçlarla alındığını gösterir. Eğer bir ilaç ödeme kapsamı dışına çıkarılıyorsa o zaman o bir "ilaç" değildir. Ruhsatı alınmalı ve eczanenin dışına çıkarılmalıdır.
Söz konusu uygulamada çeşitli ilaçların ödeme kapsamına alınıp çıkarıldığı veya önce çıkarılıp sonrasında kapsam içine alındığı görülüyor. İşte o zaman konunun insan sağlığı ve hastalıkların tedavisiyle ilgili olmadığı, tümüyle çok uluslu ilaç firmalarının ve bazı mesleğinin etiğinin farkında olmayan hekimlerin; daha çok kazanmak için gerçekleştirdikleri yanlış ve çıkarcı uygulamaları engelleme amacıyla yapıldığı anlaşılıyor.
Meslek örgütlerine de görev düşüyor
Sorun ilaçla ilgili değil de onun yazılması ve bedelinin ödenmesi sırasında yaşanan bir yolsuzluk veya suistimal ise o zaman da çözüm yolu "adli" süreçleri işletmek.
Bunların ceremesini vatandaş çekemez. Çünkü tanı ve tedaviye ulaşma ve yararlanma hakkı ulusal ve uluslarüstü düzenlemelerle de açıkça kabul ve ifade edilmiş temel bir haktır.
Hükümet eğer ilacın böyle kullanımından dolayı bir rahatsızlık duyuyorsa, vatandaşın sağlığı ve yaşamıyla oynayan bu kişilerle mücadele etmeli. Bunları önleme gerekçesiyle, vatandaşın sağlığı üzerinden bir tedbir alınması kabul edilemez ve aslında insan haklarının temel kurallarına da aykırı.
Bu noktada Sağlık Bakanlığı kadar önemli bir görev de hekimlerin meslek örgütlerine düşüyor.
"Şikayet olursa denetim yaparım" demek yeterli değil
Yalnız yeğlenen politikalara "sözde" muhalefet yapmak yetmez. Hekimlerin meslek örgütleri söz konusu Bütçe Uygulama Talimatları'nın ilaçla ilgili bölümünü hazırlayan hekimlere yönelik olarak bunun gerekçelerini sormalı. Bu kişilerin arasında hekimler var ve hekimlerin mesleki faaliyetlerinin kontrol ve denetimi meslek örgütlerine verilmiş bir görev. Bu kurulda bulunmak ve bu konuda karar vermek de mesleki bir faaliyet ve sorumluluğu var.
Maliye Bakanlığı'nın bu tebliği ve burada yapılan değişiklikler bazı çıkarları kesme adına yapılıyorsa o zaman da yine meslek örgütü bu kez mesleki faaliyetini sürdüren hekimleri denetleyerek bu konuyu açığa kavuşturmak zorunda. "Ben şikayet olursa denetim yaparım" demek yeterli değil.
"Hekimlerin eğer bu konuda 'kendi çıkarları' doğrultusunda bir davranış sergiledikleri yolunda bir kuşku" varsa bunu araştırmalı. En azından bunun sorumlusunun hekimler olmadığını ve bu gerekçenin kabul edilemeyeceğini kanıtlamak için bunu yapmalı.
Ülkemizin insanı İMF, DB patentli bu sağlık politikalarını ve onları canı gönülden uygulayan Sağlık Bakanı'nı "hak" etmiyor.
Bu politikalar ivedilikle terk edilmeli, insanlarımızın sağlık ve hasta haklarının engellenmesi önlenmeli; karar ve uygulamalarıyla bu ihlâllere yol açan Sağlık Bakanı gitmeli, gerçekten insanı ve halkının sağlık hakkının gereğini yerine getiren bir bakan gelmeli. (MS/KÖ)
* Mustafa Sütlaş, Sağlık Hakkı Hareketi Derneği Başkanı.