Çünkü bu olmadığında hem doğan çocuğun, hem de annenin yaşamı ve sağlıklılığı büyük oranda risk altına girmektedir.
1998 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre ülkemizde gebe kadınların yüzde 32.5'i doğum öncesi bakım almamakta; yüzde 26.7'si de evde hijyen olmayan koşullarda doğurmaktadır. Doğumların yüzde 19.4'ü sağlık personeli yardımı olmadan gerçekleştirilmektedir.
Sağlık personeli yardımı
Sağlık Bakanlığı'nın resmi verilerine göre ise Sağlık Personeli Yardımı olmadan gerçekleşen doğumların oranı 2005 yılının ilk altı ayında yüzde 3,8-4,9 arasında değişmektedir.
1998'den sonra sağlık hizmetlerinde olumlu anlamda "gelişmeyi" gösteren, Sağlık Bakanlığı'nın bu son verileri doğru kabul edilse bile; bu süre zarfında gerçekleşen doğum sayısının yaklaşık 300 bin olduğu göz önüne alınsa bile bu zaman diliminde 12-15 bin doğumun sağlık personelinin yardımı olmaksızın doğduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Mevcut veriler bunların ne kadarının bebek veya annenin ölümüyle, ne kadarının da bir sağlık sorunuyla sonuçlandığını göstermemektedir.
TTB verileri
Buna dair bir veriye 2000 yılında yayınlanan Türkiye Sağlık İstatistikleri Yıllığı'nda (Türk Tabipleri Birliği) rastlamaktayız.
Buna göre 5 yaş altı çocuk ölümlerinin, ölüm nedenlerine göre dağılımında "doğum travması, güç doğum, anoksi (nefessiz kalma) ve doğum sırasında yaşanan diğer nedenler, bebek ölümlerinin yüzde 48'ini yani yaklaşık yarısını oluşturmaktadır.
Yine aynı yıllıkta yer alan hastane istatistiklerine göre ise "Anne ölüm nedenleri" sıralamasında "gebelik ve doğuma bağlı kanamalar"a bağlı ölümler, 47 bin 276 yatışta 83 ölüm, "doğum ve lohusalık enfeksiyonları"na bağlı ölümler ise, 13 bin 656 yatışta 16 ölüm olarak verilmektedir.
Bu veriler sağlık personelinin gözetim ve yardımı ile olmayan doğum hem annenin hem de çocuğun yaşam ve sağlığı açısından tehdit edici "riskli" bir durum olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Ayrımsız ve eşit sağlık hizmeti
Bu sonucun sorumluluğu doğaldır ki yalnız doğumu yapan anneye ve onun eşine ailesine bırakılmaz. Mevcut uluslararası sözleşmeler ve ülke mevzuatında bulunan kurallar çerçevesinde bu hizmet ayrımsız ve eşit biçimde tüm yurttaşlara sunulmak zorundadır.
Bu bağlamda en temel düzenleme olan "Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi"nin 24. Maddesinde açıkça "Taraf Devletler, çocuğun olabilecek en iyi sağlık düzeyine kavuşma, tıbbi bakım ve rehabilitasyon hizmetlerini veren kuruluşlardan yararlanma hakkını tanırlar.
Taraf Devletler, hiçbir çocuğun bu tür tıbbi bakım hizmetlerinden yararlanma hakkından yoksun bırakılmamasını güvence altına almak için çaba gösterirler"denilmektedir.
Bunun sağlanabilmesi için de "anneye doğum öncesi ve sonrası uygun bakımın sağlanması" gerektiği vurgulanmıştır.
Sağlık merkezleri ve hizmetleri
Bu hizmetlerin verileceği birimler halen yürürlükte olan 224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine dair kanun çerçevesinde asıl olarak "Sağlık Ocakları" ve onun bünyesinde yer alan "Sağlık Evleri"dir.
Ayrıca ilçe ve il merkezlerinde bu anlamda hizmet veren "Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri (AÇSAP)" bu hizmetleri yerine getirmekle yükümlü kurumlardır.
Ancak her iki hizmet sistemi için de ülkede öncelikle doğu-batı, kır-kent arasında büyük bir farklılık söz konusudur.
Dahası mevcut AKP Hükümeti'nin sağlık alanında gerçekleştirdiği değişiklikler, bu kurumların "tümüyle" ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Sağlık güvenceleri
Kuşkusuz hiç kimse dokuz ay karnında taşıdığı bebeğinin ölmesini ya da sağlığıyla ilgili bir sorunla karşı karşıya kalmasını istemez.
Eğer kendi olanakları varsa doğum olayını, başta yataklı tedavi kurumları olmak üzere çeşitli sağlık kurumlarında gerçekleştirmeye çalışır.
Sosyal ve sağlık güvenceleri ya da kişisel kaynakları bu hizmetten onların yararlanmalarını olanaklı kılabilir.
Ancak bu koşul ve olanaklara sahip olmayanlar için, yukarıda verdiğimiz olumsuz sonuçlar kaçınılmaz olacaktır. Başka bir deyişle sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanabilme bir hak olarak onu yerine getirecek olan bir kurum veya merciin varlığında söz konusu olabilir.
Uygulamalar ve yetersizlikler
Günümüzdeki uygulamalar ve sağlıkla ilgili değişiklikler de dahil, kırsal kesimdeki sosyalizasyon sistemi ve kentsel bölgelerdeki AÇSAP Merkezleri bu hizmeti tüm yurttaşlara sunma konusunda yetersiz bulunmaktadır.
Açıktır ki bu durum daha baştan bir "hakkın ihlâli" anlamına gelmektedir.
Ülkenin nüfus kağıdını taşıyan, vergisini veren yurttaşlarının daha doğum anında böyle bir hakka sahip oldukları halde, bu hakkın gereği olan hizmetten yararlanamıyor olmaları kabul edilmemelidir.
Sonuç olarak başta yeni bir bebeği bekleyen anne babalar olmak üzere, ülkenin tüm vatandaşları bu temel hizmetin, herkese "kayıtsız şartsız" sunulmasını bir hak olarak görmeli ve bu hakkın gereğini yerine getirilmesi için devleti göreve çağırmalı, bu görevin yerine getirilmemesi halinde de uygun ve meşru yöntemlerle hakkını aramalıdır. (MS/AD)