Japonya'da "Yüce Gerçek" tarikatının iki kez gerçekleştirdiği kimyasal tedhiş eylemini de anımsayacak olursak dikkat çekici olan nokta şu: Kimyasal ve biyolojik savaş araçlarının; bulunma, kullanım ve uygulama kolaylığı ve ucuzluğu... Bu da söz konusu silahların özellikle de terör eylemlerinde de kullanılabilme olasılığını akla getiriyor.
Dünyanın bu yönde gelişen bir tartışmanın ortasına çekilmesinin çok masum bir korunma içgüdüsünden öte bir gerçekliğinin olup olmadığı da kanımca araştırılmalı.
New York saldırısını yapmakla suçlanan Ladin'in özel düzeneklerle donatılmış ve çok iyi korunduğu söylenen mağara içindeki karargâhına ABD'nin olası bir operasyonunda bu tür silahların kullanılma olasılığı da hiç de düşük değil.
Göz yaşartıcı bombayı hafife almayın
Küreselleşme sürecinde egemenlerin dayattığı haksız düzene karşı çıkan milyonlarca muhalifin dünyanın her yanında gerçekleştirdiği eylemlerde güvenlik güçlerinin eylemcilere karşı bu tür silahların en azından hafif türlerini kullandıkları da unutulmamalı.
Göz yaşartıcı ve dağıtıcı gaz bombaları da bu tür silahlar arasında sayılıyor. Bu silahların kısa süreli "dağıtıcı" etkilerinin ötesinde uzun erimde ne gibi etkileri olduğu sorusu çerçevesinde, bilinenler bilinmeyenlerden ne yazık ki çok fazla.
Ülkemizde de bazı cezaevi operasyonlarında bu tür silahların kullanıldığı yolunda iddialar var. Operasyonlardan çıkanlar bu tür silahların kullanılmasına bağladıkları çeşitli yakınmaları hekimlere zaman zaman anlatıyorlar.
Hekimler de şaşırıyor
Doğrusu hekim ve sağlıkçılar da zaman zaman ne ve neden olduğunu tam anlamadıkları bazı bulgularla karşılaşabiliyorlar. En azından rastladıkları kimi bulguların bu tür silahlardan kaynaklanmayacağını söyleyemiyorlar.
Bu tür saldırılara maruz kalan tutuklu ve hükümlülerde ortaya çıkan çeşitli rahatsızlıkların neden bu operasyonlar sonrasında ortaya çıktığı henüz net olarak yanıtlanmış değil. Bilinenler bilinmeyenlerden ne yazık ki daha az.
Doğrusu bu tür silahları bulmak, üretmek vb. bilgilere kolaylıkla ulaşılabilirken, etkilerinin neler olduğunu bulup çıkarmak da o kadar kolay değil.
Sonuç olarak dünya üzerinde yaşayan herkes için eskiden olduğundan daha fazla oranda bu tür silahların olumsuz etkileriyle karşı karşıya kalma olasılığı var.
Elimizdeki kaynaklardan derleyebildiğimiz kadarıyla bazı basit ama önemli noktaları burada sıralayalım.
Sınıflandırma
Kimyasal silahlar, genellikle yarattıkları olumsuz sonuçlara yani toksik özelliklerine göre sınıflandırılıyor. Bu sınıflandırma yapılırken, sinir gazları, yakıcı gazlar, solunum sistemine etki edenler ve kan zehirleri olarak asıl olarak dört ana gruptan söz ediliyor:
1- Sinir gazları (Sarin, Soman, Tabun, Vx): Ölümcül etkileri var. Sinir sisteminin iletisinde rol alan bir enzimi (asetil kolinesteraz) baskılayarak sinir iletimini bloke edip, böylelikle solunum kaslarının felç olmasına ve ölüme neden oluyorlar.
2- Yakıcı gazlar (Hardal Gazı, Azotlu Hardal, Levisit): Yakıcı ve aşındırıcı etkisi olan bu ajanlar özellikle gazların doğrudan temas ettikleri vücut yüzeylerinde doku hasarı yapıyor. Gözler, deri ve solunum yolunun üstünü döşeyen doku bölümleri ilk ve en çok etkilenen bölgeler olarak belirtiliyor. Bu hasar sırasında hücrelerin yapıtaşları olan DNA'larda hasar oluşturdukları için uzun erimde bazı kanser türlerinin ortaya çıkması olasılığından söz edilir ve bunlardan sorumlu tutuluyorlar.
3- Solunum sistemi ve akciğer dokusunu tahriş edenler: (Fosgen, Difosgen, Klor): Bunlar da ölümcül etkililer. Solunum sisteminin üzerini döşeyen dokuyu (epitel) ağır şekilde tahrip edip, akciğerde sıvı toplanmasına(ödem) ve böylece kanın oksijenlenmesinin bozulmasına yol açıyor. Bu tür kimyasal maddelerle ölüm, boğulma (asfiksi) sonucu oluyor.
4- Kan zehirleri (Siyanür, Siyanojen Klorür ): Kanın içinde bulunan ve dokulara oksijen götüren alyuvarların bu işlevlerini sağlayan enzim sistemini (Sitokrom oksidaz enzim sistemi) bozarak hücrelerin solunumlarını baskılayarak ölüme yol açan sistemik etkili letal ajanlardır.
Bunların dışında, çeşitli amaçlarla kullanılan toksik ajanlar da bulunuyor. Tablo 1'i görmek için tıklayınız. Örneğin:
* Merkezi sinir sistemini etkileyip uyarma ya da baskılama yoluyla davranış bozukluğuna neden olmak üzere kullanılan LSD, Meskalin gibi "Psikomimetik Ajanlar" veya "Kapasite Bozucular";
* Bitkisel gelişimi direkt olarak yok ederek veya toprağı tamamen sterilize ederek etki eden "Bitki Öldürücü Ajanlar";
* İritan gaz veya aerosol halinde kullanılıp göz, cilt ve akciğerlerde iritasyon yapan, göz yaşartan veya ağır bulantı ve kusma ile kapasite bozan "Kargaşa Bastırıcı" ajanlar gibi...
Organizmaya Giriş Yolları
Kimyasal savaş ajanları, etkisini yerel veya sistemik olarak gösteriyor. Çoğu, birden fazla yoldan (cilt, göz, solunum, ağız) alınabiliyor ve sistemik olarak da emiliyor. Ayrıca temas yüzeylerinde hasara neden olabiliyorlar.
Kimyasal silahların toksik etkilerinin başlaması temas yoluna, emilim hızına ve ayrıca çevresel koşullara, giyeceklerin bulaşma ve etkilenme derecesine, koruyucu giysi ya da araç gerecin varlığına, temas öncesinde cildin kirli veya terli olmasına bağlı olarak değişebiliyor.
Etkinin süresi kimyasal ajanın kalıcılığı ve formu ile ilişkili oluyor. Kimyasal savaş ajanlarının bazıları saldırıdan sonra da uzun bir süre, sıvı veya buhar halinde tehlikeli olma özelliklerini sürdürebilirken, bazılarının etkisi kısa süreli olabiliyor.
Çevrenin, kullanılan kimyasal savaş ajanı ile bulaşması halinde, doğrudan ya da buharlaşma sonucu ajanın tehlikeli olduğu süre (kalıcılık süresi) değişik olabiliyor.
Kimyasal silahların kalıcılık süreleri için (II. Tablo) tıklayınız.
Doku içine geçme (Penetrasyon) Güçleri
Çoğunun çeşitli materyalden girme-geçme (penetrasyon) gücünün son derece yüksek olduğu belirtiliyor.
Örneğin, sinir gazları ve yakıcı gazlar, sıvı ve buhar halinde normal kumaştan kolaylıkla geçebiliyorlar. Deri materyal de insan derisi gibi geçirgen olduğu için farklı bir koruma sağlamıyor. Boya, lak, plastik, kauçuk, tahta gibi materyaldeki çözünürlükleri çok fazla ve kolaylıkla içine girebiliyorlar. Bu kimyasal maddeler daha sonra, uzun süre içinde serbestleşip ortama ve kişiye bulaşmaya, dolayısıyla da etkilemeye devam edebiliyor. Bu özellikleri nedeniyle tehlikeleri artarken temizlenmeleri de güçleşiyor.
Bu kimyasal silahlar, korunmak amacıyla kullanılan basit cerrahi eldivenlerden de geçebiliyor. Dolayısıyla onların bir koruyuculuğu bulunmuyor. Ancak butil kauçuk ve poliester gibi sentetik maddelerden geçemiyorlar.
Bu ajanların büyük miktarda, hatta sınırlı ölçüde kullanımıyla geniş halk kitlelerinin sağlığının etkilenebildiği belirtiliyor.
Bu ajanların akut etkisinin yanı sıra daha da önemli sayılabilecek uzun süreli etkileri var: "Kronik" ya da "geç" etkiler olarak söylenebilecek bu etkiler nedeniyle dokularda kanserli hücreler gelişebiliyor (karsinojenez), genetik yapılar bozulabiliyor(mutajenez) ve anormal gelişimler(teratojenez) görülebiliyor.
Dolayısıyla ekolojik değişikliklerden de sorumlu olabiliyorlar.
Tüm bunların ötesinde kimyasal ve biyolojik silahların büyük ölçekli kullanımının çevrede uzun etkili, önceden tahmin edilemeyen değişikliklere neden olabileceği söyleniyor. (III. Tablo için tıklayınız) (NU)