Benzer biçimde sağlık ocaklarında ilk "döner sermaye" uygulaması başladığında da bu kez "Pratisyen Hekimler Derneği" üyesi, sağlık ocaklarında çalışan pratisyen hekimler dalgalarını geçmişler; aldıkları "3 kuruş" döner parasıyla Sultanahmet Meydanı'nda vatandaşa bir "kıyak" geçerek döner ısmarlamışlardı.
Son günlerde sağlık kuruluşlarında çalışanlar kendi aralarında "çalışma barışı bozuldu" diyorlar. Gerçekten de öyle herkes ötekinin aldığı döner sermaye parasına kafasını takmış durumda. O kadar ki konu hastanelerde "Popstar" muhabbetlerini bile çoktan solladı.
Çalışma barışının bozulduğu ise doğru. Bozulmanın nedeni de kurumların "döner sermaye"den kazandıkları paranın çalışanlar arasındaki paylaşımı.
Hiç kimse şimdiye kadar gerçekleşen uygulamaların hiçbirinden memnun değil. Gerçekten de her bir yönteme kendi içinde bakıldığında bir çok kayırma, ya da tersine adaletsizlik göze çarpıyor.
"Performans" temelli paylaşım
Uygulamaya konulan yeni bir kararla 2004'den başlayarak hemen tüm kurumlarda "performans" temelli bir paylaşım söz konusu olacak.
Bu yöntem 2003 yılı içinde birkaç pilot hastane uygulanmıştı. Onun dışındakilerde ise değişik yöntemler söz konusuydu. Pilot uygulamanın yapıldığı kurumlarda da sağlık hizmeti bir ekip hizmeti sayılmasına karşın, çalışan meslek gruplarına dağıtılan paralar arasında büyük farklılıklar vardı. İdareye yakınlık, idari görevler, makam ve unvanlar bu dağıtımda önemli rol oynuyordu.
Ücreti az olanların döner sermaye payları azken, ücreti çok olanların daha çoktu. Şimdi ise payı artık yapılan iş sayısı belirliyor. Ama sağlık hizmetinde neyin iş olup, neyin olmadığı da tuhaf bir şekilde belirleniyor.
Örneğin "Paket programlar" benimsendi. İşlemler değil, işlemlerin konularına göre dağıtım söz konusu. Yalnız röntgen incelemesi yapan bir radyoloji uzmanı hiç para alamazken, kalp operasyonu yapan bir damar cerrahı inanılmaz rakamlar alabiliyor.
Nasreddin hocanın eşeği
İşin asıl önemli yanı SES'in (Sağlık Emekçileri Sendikası) bu konuda yaptığı basın açıklamasında da ifade edildiği gibi; sağlık çalışanlarının artık hastalarının sağlığını, iyileşmelerini değil, hastanenin kazanacağı parayı düşünür hale getirilmiş olmaları. Başka bir deyişle uygulanan yöntemler tartışılsa da ücretin döner sermaye şeklinde alınması sanki genel bir kabul görmüş durumda.
Burada bir pencere açıp bu yönteme dikkat çekelim. Aslında şimdilerde sıkça kullanılan bir yöntem bu. Bir olumsuzluğu topluma ya da belirli bir gruba kabul ettirebilmek için, önce o uygulamanın daha ağırı ya da olumsuzu "şok şeklinde" uygulanıyor, sonra bu olumsuzluktan geri dönülerek, asıl uygulanmak istenene sanki iyi bir şey yapılmış gibi geri dönülüyor.
Dahası bunun "reklamı" bile yapılıyor. Burada da öyle. Döner sermayenin bir bütün olarak olumsuzluğu bilindiğinden, önce kötü bir paylaşım modeli ile uygulanarak insanların o uygulama biçimine tepki duyması ama yöntemin kabul edilmesi hedefleniyor. Buna günlük yaşamdan bir çok başka örnek vermek mümkün.
Ne kadar çok müdahale, o kadar çok
Getirilmek istenen "Performans" temelli paylaşım da öyle bir şey. İnsanların sağlıklılığı değil; hastalanmaları ve hastalanmaları halinde yapılacak işlem ve müdahalelerin çokluğu ile yoğunluğu performans ölçütü olarak göz önüne alınıyor.
Bu tür bir bedel belirleme; hastaları müşteri, hastaneleri şirket, Sağlık Bakanlığı da dev bir "sağlık holdingi" haline getiriliyor. İnsanın "hasta", "hasta"nın "müşteri", sağlığı ise yalnız bedelini ödeyebilenin erişebileceği "ticari bir mal" veya "hizmet" olarak kurgulayan bir sistem yaratılıyor.
Dolayısıyla yapılan her türlü işlemin, müdahalenin insandaki anlamı dönüşmüş durumda. Onlara artık "döner sermayenin döndürücüsü" olarak bakılıyor.
Acı olan taraf bunu başta "idareci" olanlar olmak üzere bir bölüm hekimin ve bazı yoğun hizmet elemanlarının konuya bu alınan payın bir "hak" olduğu biçimindeki yaklaşımları.
Bu yanılgı, asıl hak olan sağlık hakkı ve sağlıklı yaşama hakkının da reddi anlamına geliyor.
"Sembolik" asıl ücret olursa
Bir başka yan ise emeğin karşılığının belirlenmesinde "asıl" ölçütün değişmesi ve böyle bir biçimde tanımlanması.
Aslında toplu pazarlıkla belirlenmesi gereken sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığının böyle bir fiyatlandırma üzerinden parça başı ödemeye dönüştürülmesi.
Üstelik de bu bile bir "kavga" konusu haline gelmiş durumda. Şu anda bu pay için kavga edenler Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin söylediklerinin ayrımında değil gibi görünüyorlar.
Şimdi asıl ücretlerine eklenen bir "prim" gibi gösterilen bu paranın, çok yakında sembolik bir "temel ücret-bazal maaş"ın üzerinde asıl ücret haline getirileceği söyleniyor.
Ya hep beraber!
Sağlığı genel bütçeden finanse edilen kamusal bir hizmet ve hak olmaktan çıkaran değişiklikleri sağlık emekçilerine, en başta da hekimlere kabul ettirebilmek için ağızlarına çalınmak istenen bir parmak bal olan "Döner sermaye" için mücadele etmenin sağlık çalışanlarını ve toplumu nereye götüreceği böylelikle belli oldu.
Hekimler de bu yapılanları yaşayınca artık "tek başlarına kurtuluşun olamayacağını" görmüş olmalılar: Gerçekten de "Ya hep beraber, ya da hiç birimiz!"
Şimdilik yine de bazı farklılıklar var. Halen bir bölümü sağlık kurumlarında yöneticilik yapan kimi hekimler ve sağlık çalışanları üretilen sağlık hizmetinin karşılığını sadece ceplerine giren paraya bakıp uygulamalara hâlâ alkış tutuyorlar.
Daha önce de aynı hekimlerin bir bölümü bu parayı artırabilmek için "parası olmayan" hastalara bakmaktan kaçınmış, daha pahalı tetkikleri önermiş, gereksiz incelemeler ve hatta operasyonlar yaparak etik mesleki ilkeleri de ayaklar altına almışlardı.
Bu gidişe bir "dur" diyen yok mu?
Elbette var. Örneğin bu alanın temel emek örgütleri olan TTB ve SES döner sermaye uygulamasının sağlık hizmetinin kamusal niteliğini ortadan kaldırmaya, sağlığı özelleştirmeye yönelik bir uygulama olduğunu her zaman söyledi.
Önerilen model de hekim ve sağlık çalışanlarının ücretlerinin toplu sözleşmeler yoluyla ve genel bütçeden ödenmek üzere çağa uygun bir düzeyde belirlenmesi yolundaydı. Dahası bunları söylerken çok önceden bugünü öngörüp "aksi takdirde ileride ciddi ücret dengesizliklerinin ve sağlığın ticarileşmesinin kaçınılmaz olduğunu" söylemişlerdi.
Bu gerçekleri ise bazı hekim ve sağlık çalışanları 'TTB ve SES cebimize giren paraya göz dikti, emeğimizin karşılığını almamızı engellemeye çalışıyor' diye feryat figan bağırarak karşılamışlardı.
Bu bağırış bugün de desteğini Sağlık Bakanı Recep Akdağ'dan alıyor. Akdağ "hekimlerin yüzde 700, diğer sağlık çalışanlarının ise yüzde 200 döner sermaye katkı paylarını artıracaklarını" vaat ediyor.
Yan ödemeler daha fazla olamaz!
"Doktorların döner sermayeyi küçümsememeleri gerektiği" yolundaki uyarılarda bulunuyor. Üstelik henüz ortada yüzde 700 alan hekim yokken ve Maliye Bakanlığı'yla, ve 2004 Bütçe Kanunu'nu "kimse asıl maaşından daha fazla yan ödeme, döner sermaye vb. ad altında para alamaz" demesine karşın hem de.
Böyle bağıranların bir bölümü ise şimdi paylaşımı adaletsiz bulup, bu gerçekleri görününce çok daha yüksek sesle bağırmaya başladılar. Çünkü atılan taşın bir "boomerang" gibi geri dönüp atanı vuracağı anlaşıldı.
Pratik yöntemler bulunsaydı
Eğri oturup yine doğruları dile getirelim: Bu noktaya gelmemize yol açanlar arasında, bireysel kurtuluşun olabileceğini düşünen böyle hekimlerin yanında, "güncel beklentiler" ve "gereksiz çatışmalardan uzak" olmak gibi kimi gerekçelerle zaman zaman konuyu öne çıkarmaktan kaçınan hekim ve diğer sağlık çalışanlarının örgütleri de vardı.
Kanımca bu olacaklar öngörüldüğünde yalnız sözle karşı çıkmanın yetmeyeceği açıktı. Bugün yaşananlar öngörüldüğünde; aynı zamanda uygulamalara da müdahale edilmesi gerekiyordu. Döner sermayeyi hiç almamak, alınan paraları ya iade etmek, ya da birleştirip, herkese eşit dağıtmak, döner sermayeye kaynak girişini sağlayan resmi parasal işlemleri yapmamak gibi pratik karşı çıkışlarda bulunmak gerekiyordu.
Bu ve geliştirilebilecek başka tür karşı-eylemlerin hiç birisi yapılmadı. Söylenen sözler dışında somut bir tepki yaşanmadı. Tam tersine döner sermaye payı dağıtılmayan yerlerde bu payın dağıtılması için eylemler yapıldığını bile anımsıyorum. Emek ve hak mücadelesi ne yazık ki "ikircikli" tutumlarla ileri gitmiyor.
Bu gelişmeler yalnız bize özgü değil. Dünyanın her yerinde aynı şeyler yaşanıyor.
Ücretli hizmete tepki
Yeni yılın ilk gelen haberlerinden birisi olan "Almanya'da sağlık reformuna tepki" başlıklı haber, yalnız ülkemizde değil dünyadaki gidişin de aynı doğrultuda olduğunu gösteriyor.
Almanya'da, yeni yılla birlikte sağlık reformu adı altında hizmet alanlardan para alınmaya başlanması tepki doğurmuş.
Alman Sağlık Bakanlığı bir açıklama yaparak, vatandaşlardan 3 ayda bir 10 euro tahsil edileceği belirtmiş. Yeni yılın ilk günlerinde, hastaların büyük çoğunluğu istemeyerek de olsa 10 euroluk ücreti ödemişler.
Bu sırada tek tepki Federal Tabipler Birliği (KBV) sözcüsünden gelmiş. Yapılan açıklamada "Yeni yıla gireli 3 gün oldu. Fakat bu 3 günde birçok muayenehane tatildeydi. Bu nedenle kaosu tam göremedik.
Fakat önümüzdeki günlerde bu kaosun ne denli büyük olduğunu hep birlikte göreceğiz. Muayene ücretleri ileride daha da artacaktır" denildiği ileri sürülüyor.
Bir yıllık peşin
Sözcü sözlerini muayene ücretlerinin gelecekte nakit yerine kredi kartıyla ödeneceğini tahmin ettiklerini ve birçok kişinin ev doktorlarıyla randevulaşarak bir yıllık ücret olan 40 euroyu peşin ödediklerini söyleyerek sürdürmüş.
Yani gidiş o gidiş. Alman ya da Türk fark etmiyor. Sağlık dünyanın her yerinde artık "bedel" ödenerek sağlanan bir hizmet!
Bir arkadaşımın bana gönderdiği bir mesajda belirttiği bir doğruyla yazımı sonlandırmak istiyorum:"Şimdi hangi tıbbi uygulamanın 'fiyatı'nın ne olması gerektiğini tartışmak değil, insanın bir 'değer' olduğunu ve asla bir fiyatı olmayacağını daha güçlü bir şekilde yinelemek ve sağlığı fiyatlandıran anlayışa karşı direnişi daha güçlü bir şekilde örgütlemek daha doğru bir yaklaşım olsa gerek."
Görüldüğü gibi sağlık "hak" filan değil. Sigortalı da olsa, cebinden de ödese fark etmiyor. "Ne kadar ekmek o kadar Köfte" değil. Ne kadar Para O kadar Döner.
Şimdi aklıma gelen soru başta sorduğum soru.
Yanıtını bilen var mı bilmiyorum? Ama üzerinde biraz daha düşünmeye değer:
Döner sermaye döner mi ki yensin, Döner yenirse döner sermaye büyür mü? (MS/NM)