Bu hak ve ödev örgütlere yasal olarak verilmiştir. Kamuda olsun, özelde olsun ya da kendi başına çalışsın, her oda mesleği uygulayan her bireyi mesleki etkinlikleri bakımdan irdeleyip, bir tutarsızlık saptadığında ya da belirlenmiş ilke ve kurallara uygun davranmadığında veya eksiklik gördüğünde veya böyle bir kuşku ortaya çıktığında bir mesleki disiplin soruşturması başlatabilir, durumu değerlendirip sonuçta verilen karara göre bu meslek çalışanı hakkında bazı mesleki yaptırımlar uygulayabilir.
Ülkemizin en eski meslek örgütlerinden birisi olan hekim örgütü, yani tabip odaları için de böyledir.
1980 darbesinden sonra tabip odalarına kamuda çalışan hekimlerin üye olma zorunluluğu kaldırılmıştır herhalde devlet kamuda çalışan hekimin hekim olduğundan kuşku duyuyor, ya da bazı hastalar gibi öyle olmadığını düşünüyor.
Bununla birlikte tabip odaları üyeleri olmayan bu hekimleri de mesleki etkinlikleri bakımından denetleyebilirler. Yasal düzenleme ve uygulama böyledir.
Herhangi bir kurumsal denetim sürekli ve düzenli yapıldığı zaman sonuç alıcıdır. Şikayete bağlı olarak yapıldığında sonuçta bir yaptırım uygulanması olasılığı gündeme gelebileceği için, o mesleğin çalışanlarını kuralların dışına çıkmaktan alıkoysa bile bu yolun etkin bir denetim yolu olduğu tartışmalıdır.
Hele hekimlerin meslek odasında olduğu gibi, üyeleri fazlaysa, çalışma alanı çeşitli dinamiklerin etkisi altında ve suiistimallere açıksa, vatandaşın bu alandaki genel bilgisi ve deneyimi eksikse, hizmetin doğru ve etkin sunulduğu bir hizmet sistemi yoksa bu model şimdi olduğu gibi pek de işe yaramaz.
Bu noktada tabii vatandaşın tutum ve davranışı da önemlidir. Benden değil Allahından bulsun, o devletin adamı ya da o büyük adam benim gücüm ona yetmez, eğer şikayet edersem bir daha işimi görmez diye düşünüp bu şikayet yoluyla yapılan denetimi başlatacak düğmeye basmazsa hatalı uygulamaların ve mağduriyetlerin azalması dolayısıyla etkin bir denetim söz konusu olamaz.
Yine de son yıllarda tabip odalarına giderek artan sayıda şikayetler söz konusu olmaktadır. Bunların da önemli bir bölümü sanılanın tersine suç ya da kusuru sabit görüp bir disiplin cezasıyla sonuçlanmaktadır. Verilen cezalar, uyarma, kınama, para cezası ve süreli meslekten men cezalarıdır. İddia edilen kusurlu davranış ayrıca bir de suç oluşturuyorsa bu da ayrıca yargıya bildirilerek ceza soruşturmasına yol açabilmektedir.
Tabip odalarının tıpkı düzenli denetim elemanları olmadığı gibi, şikayete bağlı denetim sonucunda verilen yaptırım kararlarını uygulayacak özel kolluk güçleri ve cezaları uygulayacak elemanları yoktur. Bunları kamu otoritesi ve ajanları eliyle yapar. Yani odaların verdiği meslekten men cezalarının uygulayıcısı devlettir.
İşte tam burada yeni ortaya çıkan bir sorun yaşanmaktadır. Kamuda çalışan bir hekim; kendisine tabip odası tarafından verilen bir disiplin cezasıyla ilgili olarak Danıştaya itirazda bulunmuş. İtirazı Danıştay görüşmüş ve bir karar vermiş. Bu karara göre devlet memurlarına tabip odaları tarafından verilen geçici meslekten men şeklindeki mesleki disiplin cezalarının uygulanamayacağına hükmedilmiş.
Kamuda çalışan hekimler kendi çalışma kurallarına göre çalışırlar. Dolayısıyla bu şekilde verilen cezalar eskiden, ceza verilen çalışanın mesaisini sürdürmesini ama mesleki etkinlikte bulunmamasına olanak tanınmayarak uygulanırdı. Bu tutum o hekimin kusurlu davranış ve aldığı cezayı yok sayan bir niteliktedir. Başka bir deyişle kamu çalışanlarının üzerindeki denetim yetkisinin tabip odalarının elinden alınması söz konusudur. Bu bir anlamda mesleki örgütlenmenin yalnız sivil alanda çalışması ve yasasında öngörülen kamusal niteliğinin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
Kamu kendisi için ve adına çalışanları yani memurlarını hukuksal ve cezai soruşturma ve kovuşturmalardan özel bir yasayla korumaktadır. Eskiden varolan kuvvetli bir koruma sağlayan memurların yargılanmasıyla ilgili yasa bir süre önce değiştirilerek hukuka daha çok uyan bazı düzenlemelerle biraz esnetilmişti. Ama bu karar en azından sağlık alanında kamuda çalışan hekimler açısından bu korumacı yaklaşımı yeniden gündeme getiren bir sonuç vermektedir.
Bu düzenlemeyle devlet kusurlu davrandığı, hatta suç işlediği kanıtlanan ve bunun için ceza alan bir memurumu ben korurum demektedir. Aslında bu karar, çeşitli suçlar işleyen kamu hukuk dışı uygulamalar yapan, bulunduğu konumdan kendisine çıkar sağlayan memurların kişilerin neden cezalandırılamadığını çok iyi ortaya koyuyor.
Bu durumdan yola çıkarak hekimler ve hekim örgütleri aslında tüm diğer mesleki örgütler- kamu otoritesine şu soruları sormalıdır:
Tabip odalarında hekimlerle ilgili mesleki soruşturma yapılıp ceza verilmesine ne gerek var? Kamu çalışanları bakımından mahkemelere ne gerek var?
Bunların hepsi yalnız sivil vatandaşlar için mi çalışacak ya da çalışmalı?
Hukuk denen şey devlet ya da onun elemanı kabahatli olduğu zaman "guguk" mu oluyor? Verdiği cezayı, ya da belirlediği yaptırımı uygulatamayan bir meslek örgütü üyeleri tarafından kabul edilebilir mi?
Böyle bir meslek örgütü üyelerini mesleki faaliyetleri bakımından denetleyip yaptıklarını irdeleyebilir mi?
Tüm bunlara ilişkin olarak düzenlenen yasalar yönetmeliklerin bu noktadan sonra bir anlamı ve önemi olabilir mi?
Eğer verilen karar yanlışsa, buna ilişkin itiraz süreçleri işlerken cezaya itiraz etmeyip, sonradan da uygulanamayacağına hükmetmek nasıl bir idari işlemdir?
Danıştay bağımsız bir kuruluş ve devletin kurumlarının hukuka uygun işlemesini gözetleyen bir kuruluş olarak dayandığı hukuku göz ardı ederse hükümetlerin eylem ve çalışmaları ile idari mevkilerde bulunanların hukuk içinde çalışmalarını sağlayabilir mi?
Bu uygulama, demokrasinin işletilmesi için en önemli araçlardan birsi olan devlet dışı sivil ve gönüllü örgütlerin hiçbir anlam ve işlevi olmadığını gösteren bir karar mıdır?
Şu andaki hükümet dahil "sivilleşmeyi" sağlamak, AB'ye girmek için bir zorunluluksa bu karar ülkemizi girdiği bu yolda engellemek isteyenlerin bir komplosu mu yoksa?
Hükümetin ve idarenin yetkilileri, sivil toplumun önderleri bu konuda acaba ne diyor?
Hani birlikte yönetim, yönetimin paylaşılması isteniyordu, yoksa bunların hepsi yalan, vatandaşı kandırmak için söylenen sözler miydi?
Soruları çoğaltabiliriz; ama yanıt alabilir miyiz orası belli değil.
Türkiye de sağlık hizmeti veren hekimlerin yaklaşık üçte ikisi kamuda çalışmaktadır. Bu uygulamanın bir başka anlamı da kanımca tabip odalarının mesleki bakımdan önemini ve rolünü ortadan kaldırma istemidir.
Bunun nedeni odaların mesleki etkinlikler dışında kamu sağlığına yönelik çalışmaları ile ülkemizde demokrasinin korunmasına ve kurumlaşmasına yönelik çalışmaları olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu noktada da asıl talep daha çok demokrasi ve demokrasinin gerçek anlamıyla varolması için her kurumun hatta hukukun bile üzerine düşeni tam yapabilmesidir.
Bu; meslek örgütlerinin daha çok siyaset yapması, demokrasiyle ilgili görev ve verdikleri mücadeleleri yükseltmesiyle gerçekleşebilir. Ancak o zaman gerçek anlamıyla batıda olan demokrasi bizde de olabilir.(MS/NM)