“sağlıkta bilinçlenme; toplumsal ve bireysel anlamda daha sağlıklı, mutlu ve uzun yaşam getirecektir.”
bu sözler anadolu üniversitesi iletişim bilimleri fakültesi basın ve yayın bölümü başkanı prof. dr. erkan yüksel ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen, tam adı “türkiye’de sağlık konulu yayıncılık ilkelerinin belirlenmesi: kaynak, ileti ve hedef kitle bağlamında sağlık konulu yayınların analizi” olan çok önemli bir çalışmanın sonuç bölümünde yer alıyor.
çalışma düşünce olarak ilk kez 2006'da gündeme gelmiş, sonrasında 1 nisan 2010’da başlayıp tam üç yıl içinde tamamlanmış.
başından beri değişik evrelerinde farklı biçimlerde katkımın olduğu bu çalışmanın raporu yaklaşık haziran sonlarında yayınlandı. ortaya çıkan 583 büyük sayfalı raporun bölümleri ve ayrıntılarına bir süreden beri internetten de tam erişim bir süredir artık mümkün.
sağlık yayıncılığında durum saptaması
sağlık alanındaki habercilik ve haber dışındaki genel yayıncılığın durumu farklı kesimler tarafından genellikle yakınmayla birlikte dile getirilir.
sağlık çalışanları kendilerinden yeterince söz edilmediği, görüş ve düşüncelerinin dile getirilmediği, hatta bazı durumlarda yaşamları pahasına hizmet verdikleri bu alanda medya tarafından hep “kötü” olarak gösterildiklerini dile getirirler.
içinde bazı “ünlü hekim”lerin de yer aldığı, sağlığın alanının ticari tarafı da, medyada şöyle ya da böyle ama mutlaka olumlu yönleriyle, bazen de kimi karşılıklar ödeyerek medyada yer almayı başardıkları, hatta zaman zaman yönlendirebildikleri için, aralarında çatışsalar bile durumdan pek de şikâyetçi değildirler.
her konuda yazıp çizen, haber yapan gazeteciler ise genellikle, sayfayı dolduramadıklarında ya da kişisel sorunları temelinde ve sıklıkla bir “yarar” karşılığı konuyu kamuoyunu gündemine taşırlar, bunun da bu alanın “doğası”nın bir gereği olduğunu ileri sürerler.
bu alanın uzman habercileri ise sıklıkla “doğru”, “gerçeklere dayanan” ve “yeterli” haberin olmadığını dile getirerek uzmanlaşmanın “olmazsa olmaz” bir unsur olduğunu vurgularlar ve yapılan sağlık yayıncılığından hoşnutsuzluklarını ifade ederler.
haberin muhatabı, alıcısı, okuru ve aslında sağlık hizmetinin de yararlanıcı, kullanıcısı olan halk ise, her haberi doğru kabul edip, onun peşinde dolaşıp, sonunda hüsrana uğradığında genellikle hepsini birden şikâyet eder, ama bir yandan da düzenli olarak izlemeyi sürdürür.
hepsinin de haklı ve haksız oldukları yanlar olmasına karşın, durumun gerçekte ne olduğunu tüm boyutlarıyla ortaya koyan “yetkin” bir araştırma ya da çalışmaya da rastlanmaz ne hikmetse.
ilk kez bu kapsamda gerçekleştirilen aslında sözcüğün tam anlamıyla “büyük bir proje” olan bu çalışma artık bu tür şikâyet, yakınma ve eleştirileri ortadan kaldıracak bir nitelikte.
tübitak tarafından desteklenen bu proje sürecinde gerçekleştirilen, sağlık haberciliği ve yayıncılığı konusundaki araştırmaların benzerinin bugüne kadar yapılmamış olduğunu bir kez daha vurgulayarak, bu çalışma nedeniyle erkan yüksel hoca ve ekibine teşekkür etmek, sağlık haberciliği ve yayıncılığıyla yıllardır uğraşan herkesin boynumun borcu.
aslında bu teşekkürü yalnız sağlık alanında habercilik ve yayıncılık yapanların değil, bence herkesin etmesi gerekli.
tanım, durum ve sonuçlar
bu çalışmanın ilk aşaması günümüz türkiye’sindeki sağlık konulu yayıncılık alanının “tanımı” ve “olan biten”in ne olduğu somut olarak saptanmasına yönelikti. bunun için önce benim de kişisel olarak aralarında yer aldığım ve uzun süredir bu alanda çalışmaları olan kişilerle yüz yüze görüşmeler yapıldı.
ayrıca, 2010 yılı boyunca türkiye’de yayın yapan 1.781 basın organı, 52 televizyon kanalı ve 551 internet portalını izleyerek sağlık konulu medya içeriklerinin değerlendirildi.
sonra alanın tüm temel özellik ve unsurları haberci, haber kaynakları ve okuyucu/izleyiciler açısından nasıl görülüp ve değerlendirildiğine yönelik ayrı alan çalışmaları gerçekleştirildi.
bu amaçla sağlık konulu yayınların hedef kitlesi konumundaki kamuoyuna yönelik olarak 33 ilde; 142 mahalle ve köyde yaşayan 2.503 kişiyle yüz yüze görüşerek yapılan araştırmada da, bu yayınların nasıl algılandığı ve değerlendirildiği belirlendi.
sonuçta ise elde edilen bulgular, uzman haberciler ve akademisyenler başta olmak üzere ilgili tüm taraflar tarafından çeşitli toplantılarda yeniden irdelendi, olması gereken ya da ideal olarak görülen sağlık konulu yayıncılığa ilişkin belli başlı kanaat, ilke ve kurallar tanımlandı.
kısacası bir durum saptaması ve doğru analiz için gerekli olan tüm veriler ve bilgiler bu üç yıl çok sayıda kişi ve kurum temsilcisinin katkı ve katılımıyla gerçekleşti ve ortaya gerçekten çok önemli ve alandaki pek çok gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayacak önemli bir kaynak oluşturuldu.
ben bugüne kadar bu ülkede aynı nitelikte bir çalışmanın medya alanının bütününde de yapılmadığını biliyorum. bu çalışma her şeyden önce, hem akademik ve bilimsel olarak, hem de habercilik ve yayıncılık faaliyeti açısından, yapılması gereken araştırmalar açısından bir düzey tanımlamış oldu.
kuşkusuz her çalışmada olduğu bu çalışmanın sonunda da bazı öneriler, hatta o öneriler doğrultusunda adılmış çeşitli adımlar var. ama genel olarak yapılan çalışma ve sonuçlarının medya ve ilgili taraflar tarafından yeterince ele alındığı ve irdelendiğini söylemek ne yazık ki çok olanaklı değil.
dolayısıyla öncelikle elde bulunan sonuçların kamuoyunda da daha geniş biçimde tartışılması ve paylaşılması gerekli. bunu da yine hem medya, hem de sağlık alanının kurum ve insanlarının yapması önemli. sonrasında ise eksikliği saptanan noktalarda benzer çalışmalar gündeme getirilmeli. çünkü gerçekten de “doğru anlamak ve bilmek” sorunları azaltmayı, daha sağlıklı olmayı, dolayısıyla da daha iyi yaşamayı sağlayabilir. bu da hepimizin görevi. (ms/hk)