tüm yurda yayılan gezi parkı direnişinin en önemli sonuçlarından birisi direnişçilere yönelik polis saldırılarındaki “pervasızlık ve ölçüsüzlük”, buna karşın direnişçilerdeki “korku eşiği”nin aşılmasıdır.
artık bu ülkenin insanları kendilerine dayatılan ya da dikte ettirilen yanlış ve haksızlıklara karşı, güçlerinin son sınırına kadar direnmektedirler.
bu direnç devlet güçlerinde şaşkınlığa ve daha fazla oranda hukuk dışı yollara sapma tutumuna yol açmaktadır.
son olarak sağlık alanında bizzat sağlık bakanı tarafından sağlıkçılara ve kamuoyuna duyurulan şu üç somut olay bu durumu net olarak ortaya koymaktadır.
- direniş sırasında yaralanarak kamu sağlık kurumlarına başvurulanlar fişlenmektedirler.
- direniş mekanlarında başta tabip odaları olmak üzere sivil kurumlar tarafından oluşturulan acil müdahale noktalarında gönüllü olarak çalışan “devlet memuru” sağlıkçılar, geçen haftaki yazımda söz ettiğim fiili saldırılar dışında, aslında görevlerinin gereği olan bu dayanışma faaliyetleri nedeniyle amirleri tarafından tehdit edilmekte, yasal ve idari disiplin cezası ile karşı karşıya bulunmaktadırlar.
- olaylarda yaralananlara sağlık hizmeti vermek üzere oluşturulan bu müdahale noktalarıyla ilgili olarak sağlık bakanı tarafından “hukuki olmadıkları” gerekçesiyle buralarda tedavi yapan ve ilaç yazanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağını açıklamıştır.
eylemcilerin “fişlenmesi” gerçeğini kamuoyuna duyuran türk tabipleri birliği hakkında “ttb gibi bir meslek örgütünün böyle asılsız iddialarla kamuoyunu yanlış bilgilendirmesi üzüntü vericidir” şeklindeki ifadesiyle bir de açıkça suçlama getiren sağlık bakanlığı yetkilileri içine düştükleri çaresizliği, yasalarca kendisine verilmiş görevleri uygulayan bir sivil yapılanmaya saldırarak gidermeye çalışmaktadırlar.
güneş balçıkla sıvanmaz, olay gerçektir: elde söz konusu ihbarın yapılacağı formun bir örneği bulunmaktadır.
bir “excel tablosu” ile oluşturulan bu bilgi formunda toplanan bilgiler şunlardır:
“hastane adı / hasta adı / cinsiyet / yaş / müracaat tarihi / müracaat nedeni (biber gazı / travma / yanık / medikal vb.) / müracaat şekli (112 / polis /kendi imkanları) / vakanın geldiği andaki genel durumu / vakanın şu anki genel durumu / ne şekilde tedavi edildiği (ayaktan / ayaktan acil gözlem / yatarak) / yapılan - planlanan tedavi (varsa operasyonlar belirtilecek) / yoğun bakım yatış tarihi / yoğun bakım çıkış tarihi / taburculuk tarihi”
“tc kimlik no / hangi örgüte mensup olduğu” vb. bazı bilgiler bu formda yer almıyor, muhtemelen unutulmuş ya da başka biçimlerde doldurulacağı düşünülmüş.
bizzat ülkenin başbakanının olaylarla ilgili olarak “bizden olan / olmayan” ya da “çevreci / marjinal” şeklinde dile getirdiği bir “ayrımcılık” örneğini kamuoyuna açıklayan ttb kendisine yönelik suçlamalar karşısında yaptığı açıklamada olayın anlamını şöyle ortaya koymuştur:
“…söz konusu uygulamanın gerek göstericilerde gerekse hekimlerde oluşturduğu kaygıya dikkat çekilmiştir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na yazılar da yazılarak kişilerin isim bilgilerinin toplanması nedeniyle yaralanan yurttaşların duyduğu kaygı dile getirilip, bunun hasta haklarına aykırı olduğu, yaralanan kişilerin bilgilerinin paylaşılıyor olabileceğinden duydukları çekince nedeniyle ihtiyaç duydukları tıbbi yardımı almaktan imtina ettikleri ifade edilmiştir. Hastaların isim bilgilerinin rızaları dışında paylaşılmaması gerektiği ve ivedilikle ilgili formlardan yaralanan yurttaşların isim bilgilerinin çıkarılması talebi dile getirilmiştir.”
sağlığın bakanı değil!
sağlık bakanı müezzinoğlu’nun bu acil müdahale noktalarındaki sağlıkçılarla ilgili olarak söylediği şu sözler ve yaptığı suç duyurusu ise çok daha vahim bir noktada olunduğunu göstermektedir.
“bana göre bu da doğru değil. türk tabipleri birliği’nin açıklamaları var ama bugün türkiye’de sağlık hizmetleri sunumunda bir boşluk yok ki. orada farklı bir ideoloji ve hukuksal yapıyı bozan uygulama var. dolayısıyla onun da hukuki olmadığını söylüyorum. onlarla ilgili de yasal süreci başlatacağız”
sağlık bakanlığına bağlı acil/olağanüstü durumlarda hizmet vermek üzere oluşturulmuş bulunan “UMKE” ekiplerinin hiç birisi hiçbir eylem noktasında yoktur.
buralarda yaşanan çatışmalarda yaralananlara ilk müdahaleyi yapacak, yine sağlık bakanlığı tarafından görevlendirilmiş bir özel ekipler de ne yazık ki yoktur. yakın kamu hastanelerinde de kısa sürede müdahaleyi sağlayacak önlemler de alınmamış, çoğu sağlık kurumunda sağlık sosyal hizmet emekçileri sendikası (ses) üyesi sağlıkçılar maruz kalacakları idari yaptırımları da göze alarak özveriyle yaralıların yardımına koşmuşlardır.
yaralı sayıları ve yaralıların durumları ttb ve tabip odaları tarafından sürekli duyurulmaktadır. bunların hemen hepsine o “gönüllü ekipler” ve “ilk müdahale noktaları” hizmet vermişlerdir. bu sağlıkçıların bazıları yaralanan güvenlik görevlilerine bile yardımda bulunduklarını ifade etmektedirler.
çünkü sağlıkçılar bir savaş ortamında bile “dost düşman” ayrımı yapmadan yaralanan herkese yardım etmekle yükümlüdürler.
sağlık bakanlığının bu olaylar sırasında bir ekip bile görevlendirmek bir yana, kendiliklerinden ve gönüllü olarak yardımda bulunanlara yönelik bu yaklaşımı bu direnişe ve direnişçilere nasıl bakıldığının da bir kanıtıdır.
öte yandan sağlık bakanının bir olağanüstü hal bölgesi haline gelen direniş noktalarının hiç birine gittiğine dair bir duyum yoktur.
hal böyleyken, sağlık bakanı müezzinoğlu, halkın sağlığını değil, iktidarının sürekliliğini düşünmek yerine, gerçek görev ve yükümlülüklerinin ne olduğunu öğrenmeli, öğrenmişse anımsamalı, onların gereğini doğru bir şekilde yerine getirmeli ve “sağlıkçılara suç duyurusunda bulunarak gerilimi büyütmekten vazgeçmelidir. (ms/ekn)