Son günlerde “sezaryen” konusunda Sağlık Bakanlığı ve kadın doğumcular iki karşı taraf ve medya önünde tartışıyorlar. Bakanlık artan gider ve maliyetleri nedeniyle sayının azaltılmasını istiyor. Hekimler ise uygulamaya konulması düşünülen ve ödemeyle ilgili konulardan rahatsızlar ve düzenlemelere karşılar.
Yani "kasap et derdinde, koyun can derdinde"den çok, “kasap da, celep de paranın derdinde” türünden bir tartışma bu.
“Koyun” ne yazık ki kendi canının derdinde olamıyor günümüzde!
* * *
Otuz yıl önce tıp fakültesindeyken doğumun normal, fizyolojik bir olay olduğu, hekimin nezaret ettiği, “normal” biçimde gerçekleşemediğinde seçeneklerden birinin de, “sezaryen” olduğu anlatılmıştı.
Bunun “gerek ve yeter” koşulları sıralanmış, bunlar dışındaki nedenlerin “yapay” ve “etik dışı” olduğu söylenmişti. Her tür müdahalede olduğu gibi bunun da riskleri söz konusuydu. Gereksiz uygulanırsa harcanacak kaynağı, zamanı ve emeği arttıracağı, bunlardan olabildiğince uzak durulması anlatılmıştı.
Diğer yandan o zaman “hasta hakları” falan bilinen konular değildi. “Hastanın gereksinimi” ve “tıbbın gerekleri” belirleyiciydi, seçimleri ve tercihleri ise yalnız “bunun karşılığında ödediği ilave bir şey varsa” dikkate alınırdı. O da çok küçük bir kesim için geçerliydi.
Bir sezaryen 1,5-2 saat sürer, oysa doğum anında hastanın yanında hekimin toplam bulunma süresi 10-15 dakikayı geçmez. Doktorlar o nedenle bu tür durumlar çıkmasını istemez, ölçütleri katı bir şekilde uygularlardı. Asıl olarak gerçekten yapılması gerekenler yapılırdı. Bu noktalarda bugün de büyük oranda bir değişiklik söz konusu değil.
* * *
Şimdi bir hastanedeki doğumların neredeyse yarısı sezaryenle yapılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın da Dünya Sağlık Örgütü'nün de bu yöndeki öneri ve kararları “sağlığın ticarileşmesi”nin doğurduğu artış yüzünden. Ama bunu onlar yaptı!
Geçmiş yıllardaki tartışmalarda da aynı durum dikkat çekiyor: Sağlık kurumları ve hekimlerin kazançları için uygulanan “performans” sayılardaki değişimin temel unsuru olmuş. Sağlık Bakanlığı’nın uyarı ve dikkatleri de hep bu ödemelere dönük.
Haber ve tartışmalarda şu soruların yanıtlarının yokluğu da bunu kanıtlıyor:
- Gebeliklerin ne kadarı bir sağlık kurumu ya da görevlisi tarafından izleniyor; bunların ne kadarı evde, ne kadarı sağlık kurumunda gerçekleşiyor; sağlık kurumlarının ne kadarı özel ya da kamu sağlık kurumu; bu doğumların ne kadarı normal ne kadarı sezaryenle yapılmış; bunların tıbbi nedenleri geçerli ve doğru mu, oranı ne kadar;
- Doğuranların sağlık güvenceleri var mı; tüm bunların bölge, yerleşim yeri ve zaman içindeki değişimleri; sezaryen olgularının dağılımının oradaki kadın doğum uzmanı sayısıyla ilişkisi var mı;
- Yaşanan komplikasyonlar ve tıbbi hataların oranı; tüm bu oranlarda zaman içindeki değişimler, anne ve eşlerinin yeterli bir şekilde bilgilendirilip, bilgilendirilmediği, aydınlatılmış onamlarının olup olmadığı...
Bu soruların yanıtlarının verilmediği her tartışmanın “kasapla celebin çıkar kavgası” olduğu unutulmamalı.
* * *
Son söz:
Sağlık hizmeti bir haktır. Gereksinim olarak ortaya çıktığı her durumda, ilgili hizmetlere eksiksiz bir şekilde ulaşılmalıdır.
Uygulama ancak tıbbi kural ve ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmeli, başka hiçbir gerekçe, etken, neden bu uygulamaları belirleyip, ortadan kaldırmamalıdır.(MS/EÜ)