Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
Barış İçin Akademisyenler/İstanbul grubu adına barış talebinde ısrarcı olduklarına dair açıklamayı okuyan ve gözaltına alınan üç akademisyen çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklandı.
Savcının tutuklama talebiyle mahkemeye sevkettiği akademisyenler Yard. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yard. Doç. Dr. Muzaffer Kaya’nın duruşması saat 17.45 sularında başladı. Duruşma salonuna yalnızca her biri için üçer avukat alındı. Karar saat 21.30'da açıklandı.
5. Sulh Ceza Hakimliği'nde görülen duruşma hakim Cevdet Özcan üç akademisyenin "terör örgütü propagandası" (TMK 7/2) suçlamasıyla tutuklanmasına karar verdi. Akademisyenlerin avukatlarından Meriç Eyüboğlu "hukukun kalmadığını bir kez daha gördük" dedi. Karara itiraz edeceklerini belirtti.
Adliye önünde "Yalnız değiller" sloganları
Adliye.önünde akademisyenler yalnız değildir sloganları pic.twitter.com/llwqZzHXBr
— Beyza Kural (@b__yaz) 15 Mart 2016
Sabah erken saatlerden itibaren üç akademisyen için adliyede olan öğrenciler meslektaşları kararın ardından adliyenin karşısında toplandı.
Kararı alkışlarla protesto ederken "Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya yalnız değildir" sloganları attılar.
Avukat: Karar politik, hukuk kalmadı
Akademisyenlerin avukatları adına adliye önünde açıklama yapan Meriç Eyüboğlu
"Yine de belki hukuki olarak bu süreci etkileyebilir diye elimizden geleni yaptık. Müvekkillerimiz ifade verdi. Biz örnek kararları sunduk, hukuki gerekçeleri tartıştık ama gerçekten hukukun kalmadığını bir kez daha gördük.
"Söz konusu olan politik bir karardır. Yakalama kararı da politikti. Müvekkiller kendileri kendi rızalarıyla emniyete gittiler. Haklarında herhangi işlem yapılmasına gerek yoktu. Adresleri bilinen kişiler, nerede çalıştıkları belli, her zaman ulaşılabilecek durumdalardı. Buna rağmen haklarında yakalama kararı verildi. Sonrasında da aynı koşulları taşıdıkları, hukuki hiçbir dayanağı olmadığı halde gerekçesiz olarak da tutuklama kararı verildi.
"Tabii ki itiraz edeceğiz hukuki süreci takip edeceğiz ama yanı sıra bunun aslında hukuki dayanağı olmayan karar olduğunu yukarıda ifade ettiğimiz gibi burada da tekrar ifade ediyoruz."
Yakalama kararından mahkemeye giden süreç
Akademisyenler hakkındaki yakalama kararın ardından yaşanan süreci avukat Meriç Eyüboğlu, karar için verilen arada basın mensuplarına anlattı. Eyüboğlu, avukatlar ve müvekkiller olarak hiçbir aşamada müvekkillerin ne ile suçlandıklarını öğrenemediklerini belirtti. Kişinin suçlandığı konunun açık ve anlaşılır olması gerektiğine dikkat çekti.
“Emniyette ifade vermeyen akademisyenlere savcılıkta daha önce ‘bu suça ortak olmayacağız’ bildirisiyle ilgili soruşturmalarda diğer akademisyenlere sorulan ‘PKK terör örgütü müdür’, ‘devletin katliam yaptığını düşünüyor musunuz?’ şeklinde 15 soru soruldu. 10 Mart açıklaması değil, ‘bu suça ortak olmayacağız’ bildirisi soruldu.
“Müvekkiller ‘Yaşam hakkının korunması, barışın tesisi, çatışma ortamının sona ermesi için böyle bir metin kalem aldıklarını, suç işlediklerini düşünmediklerini, metnin hem bir akademisyen hem de bu ülkenin bir vatandaşı olarak ağır bir eleştiri hakkı kullanmaktan ibaret olduğunu, barış içerikli bu metni imzaladıklarından pişman olmadıklarını’ söyledi. Mahkemede de savcılık ifadelerinin geçerli olduğunu belirttiler.”
"Ne ile suçlandıklarını öğrenemedik"
Eyüboğlu, resmi yazılara göre 10 Mart’taki basın açıklaması nedeniyle yakalama kararı verildiğini ancak bunun hiçbir aşamada sorulmadığını söyledi.
“Yakalama kararına itirazımızı 3. Sulh ceza mahkemesi reddetti. Dosyanın savcısı İrfan Fidan’ın yerine görevlendirdiği Faruk Söker ifadeleri aldı. Akademisyenlere 10 Mart açıklaması sorulmadı, Bu suça ortak olmayacağız başlıklı bildiri soruldu. Görevlendiren savcı, konuyu bilmediğini, ‘bana bu konu söylendi’ diyerek o şekilde ifade vardı.
“Mahkemede de itirazımızı dile getirdik. Ne avukatlar ne müvekkiller olarak gözaltı, savcılık, savcılık tarafından mahkemeye sevk aşamalarında müvekkillerin ne ile suçlandığını öğrenemedik.
“Bu müvekkillerin savunma hakkını kısıtlayan, adil yargılama hakkını ihlal eden bir durum. Biz avukatların da hukuki destek sunmamızı engelleyen, mesleğimizi icra etmemizi imkansız kılan bir durum.
“AİHM kararları da var, kişinin suçlandığı konuyu açık ve anlaşılır şekilde öğrenmesi gerekir.”
Ne olmuştu?
Yrd. Doç. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı Barış İçin Akademisyenler/İstanbul grubu adına, "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini kamuoyuna sunmalarından bu yana yaşanan gelişmeler hakkında 10 Mart’ta basın toplantısı yaptı.
Yrd. Doç. Esra Mungan Boğaziçi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü öğretim üyesi.
Doç. Dr. Kıvanç Ersoy Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Matematik Bölümü öğretim üyesi ve Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Hukuk Sekreteri.
Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya Nişantaşı Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü öğretim üyesiydi, ancak bildiriye imza atmasının ardından işten atıldı.
Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı da İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü öğretim üyesiydi, ancak bildiriye imza atmasının ardından işten atıldı.
Açıklamada savcılığın hangi suçu istinat edeceğini belirlemeden soruşturmalar için harekete geçtiğini belirterek, barış talebinde ısrarcı olduklarını söylediler.
Dört akademisyen hakkında yakalama ve gözaltı kararı çıkarıldı. 14 Mart'ta akademisyenlerin evine polis baskını yapıldı. Akademisyenler evlerinde değildi. Yurtdışında olan Meral Camcı dışındaki üç akademisyen avukatları ile Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti.
Cumhuriyet Başsavcı Vekili İrfan Fidan imzalı yakalalama ve gözaltı kararında "Terör örgütü propagandası" suçlaması yer aldı. Kararda Bese Hozat ve Cem Erciş'in yazıları ile 10 Mart'taki açıklamanın tespit tutanağı haline getirildiği belirtildi.
Üç akademisyen 14 Mart'ta savcılığa çıkarılmadan emniyette bekletildi. 15 Mart'ta saat 11.00 sularında adliyeye getirildiler. Savcı tutuklama talebiyle mahkemeye sevketti. (BK)