Trabzon'daydım, dönemin belediye başkanı Asım Aykan'la sohbet ederken onun cep telefonu çaldı. Arayan Tayyip Erdoğan'dı. Şimdi AKP milletvekili olan Asım Aykan, Tayyip Erdoğan'a benim de yanımda olduğunu söyledi ve telefonu bana uzattı. Tayyip Erdoğan'la düşünce özgürlüğü üzerine sohbet ettik. Bana, ''Aynı kaderi paylaşıyoruz Oral Bey, siz de ben de düşündüklerimiz yüzünden hapse gireceğiz. İnşallah bir gün bunlar biter, demokratik bir Türkiye'de özgürce yaşayabiliriz'' anlamında şeyler söyledi. Birbirimize geçmiş olsun dedik.
Tayyip Erdoğan o zaman siyasi haklarını yitirmiş ve geleceği belli olmayan bir siyasetçiydi. Toplumda kendisine yönelik bir sempati olduğu belliydi.
Hapse girmesiyle birlikte bu sempati ve ilgi daha da arttı. Zaman içinde mağdur Tayyip Erdoğan, muktedir Tayyip Erdoğan'a dönüştü. Artık o hakkını yitiren bir siyasetçi değil, hak dağıtan (!) bir başbakan oldu.
Tayyip Erdoğan bizim Musa 'nın (Kart) kendisiyle ilgili çizdiği bir karikatür nedeniyle gazetemizin yayımcısı Yeni Gün AŞ, Musa Kart ve sorumlu müdürümüz Mehmet Sucu aleyhinde 10 milyarlık manevi tazminat davası açtı. Tayyip Erdoğan'ı kızdıran, onun kedi şeklinde resmedilmesiydi. Mahkeme dava sonunda Musa'nın karikatüründe hakaret olduğuna karar verdi ve davalıları 5 milyar tazminat ödemeye mahkûm etti.
Tayyip Erdoğan, ''Mahkeme kararıdır, bir şey diyemem'' şeklinde karşılayabilir gelecek soruları. Kendisini de okuduğu şiir yüzünden hapse gönderen bir mahkeme kararıydı. Üstelik Musa hakkındaki davayı bizzat Tayyip Erdoğan'ın kendisi açmıştı. Ortada kamu adına bir şikâyetçi de yoktu. Davacı, Başbakan'ın bizzat kendisiydi.
Musa Kart'ın mahkûm edilen karikatürüne dikkatle baktım. Yumağa dolanmış bir kedi, Başbakan'ı kızdırmış ve dava açmasına neden olmuştu. Yıllar önce telefonla birbirimize geçmiş olsun dileklerimizi ilettiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan'a, ''Bir gün gelecek siz de başbakan olacaksınız ve hakkınızda yazılanlara, çizilenlere ve de sizi eleştirenlere karşı büyük bir öfke duyarak onları mahkûm ettirmeye çalışacaksınız'' deseydim, nasıl bir tepki verirdi? Çok eminim ki ''Yapmayın Oral Bey, biz bunca deneyi yaşayıp sıkıntıyı çektikten sonra düşünce ve ifade özgürlüğünün ne olduğunu iyi biliriz'' derdi.
İfade özgürlüğünün bir sınırı olacaktır. Kişilerin özel yaşamına saygısızlık yapıldığında ve kişilik hakları zedelendiğinde onlar da kendi haklarını arayacaklardır. Kimse özgürlük adına hakaret etme hakkına sahip değildir ve olmamalıdır. Fakat insaf ediniz... Kedinin nesi var? Ayrıca iktidar sahipleri daha tahammüllü olmak zorundadırlar. Her eleştiriye köpürüp dava açarlarsa, kendisini eleştiren medya mensuplarını ve kuruluşlarını düşman görmeye başlarlarsa tehlike çanları çalıyor demektir.
İktidar gücü birçok eleştirici sesi susturabilir. Bazılarını korkutup dillerini, tavırlarını değiştirebilir. Ancak unutmamak gerekir ki yanlış yapan, daha çok yanlış yapmaya devam eder.
Çoğunluk da onu, ''Çok doğru yapıyorsunuz Paşam'' diyerek sevindirebilir. Gerçek değişmez.(OÇ/EÖ)