Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Gazeteciler Uluslararası Af Örgütü’nün düzenlediği “Türkiye’de Gazetecilik Paneli”nde haber dili ve habercilik, zorlu koşullarda gazeteciliğin nasıl yapıldığı, medyanın tekelleşmesi, nasıl örgütlenmeli gibi konuları tartıştı.
İstanbul’da Gönen Hotel'de düzenlenen panel iki oturumdan oluştu. İlk oturumun başlığı “Haber peşinde ama tehdit altında” idi.
İlk oturumun kolaylaştırıcılığını avukat Hürrem Sönmez yaptı. Cumhuriyet gazetesinden Ahmet Şık, diken.com.tr’den Tunca Öğreten, Milliyet gazetesinden Gökçer Tahincioğlu, Posta gazetesinden Timur Soykan ve PEN International’dan Sarah Clarke konuşmacı olarak katıldı.
Panel Uluslararası Af Örgütü’nden Ruhat Sena Akşener’in açılış konuşmasıyla başladı.
Tahincioğlu: Gazetecilerin halka erişimi sınırlı
Panelin ilk konuşmacısı Milliyet'ten Gökçer Tahincioğlu’ydu.
Tahincioğlu haberin tarafsızlığının peşinde olmanın geçekçi olmadığını, gazetecinin doğal olarak bi bakış açısı, olaylara yaklaşım biçimi olacağını belirtti ama meselinin bu saikle “gerçeği bükmenin” sorun olduğunu söyledi.
Tahincioğlu konuşmasında gazetecilerin nasıl haber yaptığı ve haberin gerçekleri aktarıp aktarmamasının bir soru olarak ortaya koyduktan sonra.
“Yaptığımız haberleri kim okuyor” sorusunu sordu.
“Ulaşmaya çalıştığımız insanlara bakalım. İnternet kullanımına bakalım mesela. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'de kadınların yarısının internete erişimi yok. Bilgisayar ya ada akıllı telefonlara sahip değiller. Erkeklerin yüzde 60'ının internet erişimi var. Bu, nüfusun yarısına ulaşmadığımız anlamına geliyor.
“Ancak bu bugünün sorunu değil. Basılı gazeteler özellikle 1980'lerden beri insanlara ulaşmıyor. Gazetelerin en büyük alıcısı bizzat devlettir.”
Gazetelerin yolunun dağıtım tekelleriyle de kapatıldığı belirten Tahincioğlu, özgün haber üretmenini pahalı bir şey olduğunu söyledi ardından sordu: “Peki alternatif medya bunu yapabilir mi?”
Yanıtı ise “Bu çok zor” diye yanıtladı.
“Alternatif medyadaki meslektaşlarımız kahramanca haberleri halka ulaştırmaya çalışıyor. İnsanlara erişimleri sınırlı ve zorlu. Ancak ana akım diye adlandırdığımız medyada da halen gazeteciler var. Her şeye rağmen gazetecilik yapmak için uğraş veriyorlar.
“Bana en sık sorulan soru ‘Milliyet gibi bir gazetenin ana akım medyada yazmama nasıl izin veriliyor. Ben Milliyet’te mesleğe başladım, 20 yılı aşkın süredir oradayım ve gazetecilik yapmaya çabalıyorum.
“Gazetelerin sahipleri değişti, gazeteler değişti. Ama hale aynı muhabirler, yazı işleri çalışanları duruyor çoğu yerde. Ama bir gazetenin yayın politikasını değiştirmek için üç kişiyi değiştirmek yetiyor. O gazetelerde de olan bu.”
“Gazeteciliğe her zaman bir saldırı vardı. Ama bugünkü yaklaşım gazeteciliği tamamen yok etmektir. Bugün, kelimeleri bir araya getiren ancak gazetecilik ya da haber olarak adlandırılamayacak bir ‘şey’ görüyoruz. Ama umut yok mu bence var.”
Öğreten: “Yayınlarsın ama hapsedilebilirsin”
Panelin ikinci konuşmacısı Tunca Öğreten’di. Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın sızdırılan e-postalarının haberlerini yapmakla suçlanan Öğreten, 25 Aralık 2016'da gözaltına alınmıştı; 6 Aralık 2017 günü ikinci duruşmada tahliye edilmişti.
Öğreten gözaltına alınmasına giden süreci şöyle anlattı:
“Redhack’in ben ve benim gibi bir grup gazeteciyle paylaştığında e-postaları okudum ve haber değeri taşıyan parçaları ayırdım. Diken.com.tr’nin hukuki danışmanlığı Prof. Dr. Yaman Akdeniz yapıyor. Haberi okuttum ve fikrini sordum. Yaman hoca ‘Çok iyi haber’ dedi. ‘Yayınlayalım mı’ diye sordum. ‘Yayınlayabilirsin ama hapsedilebilirsin” diye yanıtladı.
“Düşündüm, ‘bu yüzden yayınlamamalıyım’. Yayınladım. 2,5 ay geçti haberin yayınlamasının üzerinden. Bir gece sabah karşı polisler kapımızı güm güm çaldı.”
“Evi arama yapan polislere sordum. Suçlama nedir diye. Örgüt üyeliği dediler. Ama pek fikirleri yoktu, ‘MLKP olabilir mi’ diye bana sordular. ‘Hiç sanmam’ dedim. ‘FETÖ’dür dediler. ‘Hele oradan hiçbir şey çıkaramazlar’ dedim. ‘Hele bir karakola gidelim’ dediler.
“Gözaltında tutulduğumda da hangi örgüte olmakla suçlandığım netleşmedi. Sorgumda adlarını bilebildikleri bütün örgütler hakkında sorguya çekildim. Sonuçta iddianamede öğrendik. DHKP-C’yi uygun görmüşler. Daha önce hakkında hiç haber yapmadığım bir örgütün üyesi olmakla suçlandım. Bırakın hakkında yazmayı, haberlerimde örgütün harflerinin yan yana geldiği bir şey yok. Ben o örgüt olsam, bu nasıl pasif bir üye der, uzaklaştırırım zaten.
“Mahkeme duruşması gerçeküstüydü, yargıç bile örgütlerden örgüt beğenme konusunda şakalar yapıyordu. Savunmamı verdi. Tamam dedim, yargıç bile saçmalığı anladı dedim, rahattım. Yargıç güle oynaya tutuklama kararı verdi iyi mi…”
“İddianame bir paragraf. Bahsettikleri örgütle yalandan da bağlantı kurmaya çabasına bile girmemişler. Suçlamalardan biri de şu: Deniz Yücel ile temas halinde. Yani bir gazetecinin diğer gazeteciyle konuşmasından uç icat ettiler.
Şık: Gazeteci iktidar diliyle konuşmaz
Daha sonra söz alan Ahmet Şık sözlerine “Gazetecilik her dönem yargılanıyor” diyerek başladı.
“Medya 200 yıllık bir geçmişe sahip. İlk gazeteler devletin çıkarlarını korumak için yayınlandı. İki asırdan sonra, hala aynı şey."
Şık, bunun işin doğası olduğunu söyledi: “Eğer herhangi buradakilerden herhangi birimiz devlet başkanı olsaydık, devleti korumak için de aynı şeyi yapardık. Bunu gazetecilik yapmak için hiçbir şeye sahip olmayan medya patronlarıyla yapardık. Bu rasyoneldir: devletin çerçevesini korumaktır.
Çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir diyerek söylerine devam eden Şık:
“Medyadaki meslektaşlarıma karşı bir eleştiri yapmak istiyorum - büyük çoğunluğu örgütlenmekten uzak duruyor, cevap verecek çok şeyleri var” dedi.
“Bunun içine alternatif, muhalif de diyebiliriz medyayı da katıyorum. Bianet, Medyascope, Express gibi bu işi hakkıyla yapan yerleri ayrı tutuyorum. Ana akımın yaptığı haberi kopyalayıp koyup, muhalif bir başlık atarak gazetecilik yaparak doğru bir şey yapılmış olmuyor.
“Bir eleştiri de okurlara. Alternatiflerin eksikliğini eleştirmeme rağmen - ama şunu da sormam gerekiyor: Alternatif medyayı desteklemek için neler yapıyorsunuz? Alternatif medyaya katkıda bulunuyor musunuz? Haber yapmak pahalıdır. Destek olmadan nasıl var oluruz?
Ahmet Şık, tüm baskılara rağmen gazetecilik yapmak için mücadele veren gazetecilerin de olduğunu söyledi:
“Türkiye sadece hapsedilen gazetecilere sahip değil, hapsedileceklerini bilen gazeteciler var.
Baskı dönemlerinde buna şaşırmamak gerektiğini söyledi: “Gazeteci iktidarın diliyle konuşmaz çünkü; iktidarın diliyle konuşuyorsa gazeteci değildir.”
Soykan: Baskı daha da sertleşti
Ahmet Şık’ın ardından Posta gazetesinden Timur Soykan konuştu.
“Benim katkım ana akımda çalışan bir gazeteci olarak kendi deneyimimi paylaşmak olabilir diye düşünüyorum. 1999'da Ahmet Şık ile tanıştığım Radikal gazetesinde başladım gazeteciliğe.
“O günden bugüne, durumun kötüleşmesinin bir sonu yok gibi görünüyor. Radikal gazetesi hak savunması konusunda haklı olabileceğimiz en iyi gazetelerden biriydi.
“Örneğin 2007'de Ergenekon soruşturması döneminde bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başladım. Operasyonlar başladığın derin devletle hesaplaşmanın yaşanacağına, özellikle 90’lar boyunca cezasız kalan suçların faillerin ortaya konulacağını düşünüyorduk. O sürecin sonunda Ahmet’in hapse atıldığı sürece kadar geldik.
“Medyadaki baskı tipi değişti ve daha da sertleşti. Çalıştığım gazetenin de içinde bulunduğu Doğan Grubu satıldı. Düşünün Doğan Grubu, bir kamu bankasından alınan krediyle satın alındı. Bizim paramızla yani.”
Clarke: Ciddi adil yargılama ihlalleri gözlemledik
Pen International adına konuşan Sarah M. Clarke, panele Skype bağlantısı ile katıldı. Clarke Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Cumhuriyet Davası süreçleri ile ilgili gözlemlerini ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesi süreciyle ilgili konuştu.
“Bu davalarda ciddi adil yargılama ihlallerini gözlemledik. Ön yargılamada bu kovuşturmaların nasıl yürütüldüğü ile ciddi olarak ilgileniyoruz. Yakında bu konuyla ilgili bir rapor yayınlayacağız.”
İkinci oturum: Medya dili ve örgütlenme
İkinci oturum da “Medya dili ve örgütlenme” başlığını taşıyordu. Bu oturumda da gazeteci Uğur Güç’ün kolaylaştırıcılığında bianet Proje Danışmanı Nadire Mater, dil bilimci Necmiye Alpay, Agos gazetesinden Pakrat Estukyan ve Özgür Gazeteciler İnisiyatifi’nden Hakkı Boltan söz aldı.
Nadire Mater: Tartışabiliyorsak gazetecilik için umut var
Nadire Mater konuşmasına 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere’in bombalanmasının önemli bir eşik olduğunu söyleyerek başladı.
“Bu tarihten sonra gazetecilik dünya çapında daha da zorlaştı. Çünkü güvenlik politikaları hemen tüm dünyaya yayıldı. Ulusal güvenlik kavramanın en sevmediği şey gazeteciliktir.
İkinci oturumun başlığının örgütlenme olduğuna dikkat çeken Mater, “örgütlenmeli mi’ sorusuna değil “Nasıl örgütlenmeli” sorusuna yanıt aramak gerektiğini söyledi.
Örgütlenme denildiğinde öncelikle kastedilenin sendikalar olduğunu belirterek. Basın alanında faal olan 5 sendikadan iktidara yakın iki sendikanın TRT’den Anadolu Ajansı’na ve Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü’ne kadar genişi bir gazeteci kitlesini temsil ettiğini söyledi.
Mater gazetecilerin ve gazeteciliğin asıl sorunlarından birinin de haber içeriklerinin bizzat gazeteciler tarafından tartışılmaması olduğunu söyledi:
“Bugün haber içeriğinin tartışması yok. Birbirimizin haberlerini eleştirebilmeliyiz. Ana akım medyada bile iyi haberleri okumanın mümkün olduğuna inanıyorum. Okurların gazeteleri okumadıklarını, gazetecileri de kullanmadıklarını düşünüyorum.
“Son günlerde bianet’te en çok okunan haber muhafazakar kadınlar için yapılan bir alışveriş merkezini anlatıyor. Bunun haber olmadığını söylemiyorum ama size insanların ne okuduğunu söylüyor.
Mater konuşmasını şu sözlerle bitirdi:
“Hala bir umut olduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Bu konuları tartışmak için böyle tanışabildiğimiz için…”
Necmiye Alpay: Dil büyük problem
Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin danışma kurulunda olduğu için gözaltına alınıp hapis yatan ve tahliye edilen ve davası halen süren dil bilimci ve gazeteci Necmiye Alpay sözlerine şöyle başladı:
“Özellikle Kürt medyası hakkında konuşmak istiyorum. Halen hapiste olan ve geçmişte hapse atılmış gazetecilerin sayısı çok.
“Medya üzerindeki baskı tartışılırken Özgür Gündem'in gözardı edilmesi dikkat çekicidir. İktidardakiler Özgür Gündem’in bir gazete olmadığını, orada çalışanların gazeteci olmadığını iddia ediyor. Bunun bir sorun olduğuna inanıyorum.
Alpay uzmanı olduğu dil alanı içi de şu örneği verdi “Terörle Mücadele Kanunu’ndaki ‘terörizm’ tanımı uluslararası kabul gören bir dil ile uyumlu değil. Bu büyük bir problem.”
Alpay, "ölü ele geçirildi", "etkisiz hale getirildi" gibi ifadeleri duydukça içinden haber diline tercüme ettiğini söyledi: "Öldürüldüler".
Estukyan: Alternatif medyanın şansı süpermarkete karşı bakkalınki kadar
Agos Gazetesi’nden Pakrat Estukyan ise Hindistan'daki ilk Ermeni gazetesi 230 yıl önce yayınlandığını söyleyerek konuşmasına başladı.
“Hindistan’da İpek Yolu üzerinden ticaret yapan Ermenilerin anavatandan haber almaları amacıyla başlamıştı yayını.”
Ermeni gazetelerin tarihini kısaca anlatan Estukyan mesleğin geleceği gençler için şunları söyledi:
“Gazetecilik öğrencilerini düşünüyorum ve ne tür bir gelecek için umut ediyorlar diye soruyorum kendi kendime. Çünkü alternatif medyanın ana akım medyaya karşı şansı köşe başındaki bakkalın süpermarketlere şansından daha fazla değil.”
Boltan: Gazetecilikte gereklilik paranın yerini alır
Özgür Gazeteciler Girişimi'nden Hakkı Boltan son konuşmacıydı.
“Bağımsız medya, yani devletten ayrı bir medya Türkiye'de bir seraptır. Medya mülkiyeti devletle doludur.
“Parasız gazetecilik yapılıp yapılamayacağı sorusu burada tartışıldı. Olabileceğine inanıyorum. Gazetecilik, yapamadığımız bir şeyse, bu gereklilik paranın yerini alacaktır. Biz bunu yapıyoruz.
“Özgür Gündem için yapılan dayanışma kampanyası bunun bir örneğidir. Nöbetçi yayın yöneteni olanlar bunu için para almadılar üstelik devletin gadrine uğrayacaklarını bilerek ki beklenen de oldu."
* Bu toplantı Pen International, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Ben Gazeteciyim İnisiyatifi, DİSK Basın-İş Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Özgür Gazeteciler İnisiyatifi, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Basın Konseyi ve Article 19’un desteğiyle düzenlendi. (HK)