Gazeteci olma fikri ilk olarak liseden mezun olduğum yıl belirdi aklımda. BBC’nin 1980’lerde Türkiye’ye dair çektiği belgeselleri izliyor, kendi kendime “hem dünyayı geziyorsun hem para kazanıyorsun hem de haber yapayım derken bir sürü bilgi ediniyorsun” diyordum.
İlerleyen süreçte gazeteciliğin bunlarla sınırlı olmadığını ve gazeteci olmanın sorumluluklarını öğrenmeye başladım. Üniversitede gazetecilik okumak istesem de aile baskısı ve gelecek kaygısı beni liseden çıkışlı olduğum yabancı dil sınavına, sonrasında ise İngiliz edebiyatı kürsüsüne sürükledi.
Bu süreçte yaşadığım şehre ve okuduğum üniversiteye dair ufak ufak haberler yapmaya başladım. Basıldıysa alıp arkadaşlarıma dağıttım. Gazeteciliği haber yapmanın değil aynı zamanda mücadele etmenin bir aracı olarak gördüm. Yeri geldi tehdit edildim, yeri geldi kampüs içinde izinsiz çekim yaptığım için bursum kesildi.
Çöpe giden yıllar
Şubat 2024’te üniversiteden çağırdıkları zaman “Yine ne diyecekler?” diye düşünerek çıktım yola. Ancak bu sefer tebliğ edilen şey sıradan bir burs kesintisi değildi. Eğitim ücretim, barınma hakkım ve beslenme masraflarımı karşıladığım nakit bursum; yani bir bütün olarak eğitim hakkımdı. Kesintinin sebebi de çarpıcıydı: “Üniversitenin kurumsal itibarını zedelemek” ile “TOBB ve TOBB ETÜ değerlerini taşımaya haiz olmamak”.
Ücretli olarak okumaya devam edemeyeceğim için bu burs kesintisi değil, okuldan atılma anlamına geliyordu. Daha önce de nakit bursu keserek beni “terbiye” etmeye çalışmışlardı. Ancak bu farklıydı. Buna karşı da mücadele ettik. Açtığımız davada imzamın bile olmadığı haberler hâkim tarafından aleyhime işletildi. Önce yetkisizlik, sonra istinafın kararı reddetmesi, yeniden yetkisizlik… Dava hâlâ sürüyor.
bianet’le tanışmam da bunlarla bağlantılı aslında. Öğrencilik statümü yitirince sınava yeniden hazırlanmam gerekiyordu. Sürecin mental ve nesnel yükünü kaldıramadım. Diğer sorumluluklarımı da gözeterek Kocaeli Üniversitesi’ni kazandım. Fakülteye girdiğimde ise okumaktan fazlasını yapmak gerekiyordu. İçerisinde yaşadığımız sistem beni tecrübe kazanmaya, mezun olurken sıra arkadaşlarımdan bir adım önde olmaya zorluyordu.
Önce üniversitenin haber ajansına girdim. Reklam kataloğunu aratmayan bu yerde iki haftadan fazla duramadım. Yerel gazetelere yazmaya başladım. Önceden haber ve çeviri yolladığım yerler vardı, onlar için içerik üretmeye devam ettim ama farklı deneyimlere ihtiyacım vardı artık. bianet’te staja başvurma fikri böyle ortaya çıktı.

Hak haberciliğinin farkı
Takip ettiğim çoğu internet gazetesinin aksine, bianet staj başvuruları için bir form açmıştı. Çok da ümitlenmeden başvurdum. Birkaç hafta geçmeden kabul edildiğimi öğrendim.
İlk defa bir haber merkezinde çalışacaktım. İçeriye girdikten sonra editörlerin sıcaklığı ilk gün çekingenliğini hızlıca atmamı sağladı. Gündem toplantılarına geldiğimizde kimse beni yargılamadı, fikirlerime karşı çıkmadı. Bir aylık süreçte de yanlış bir fikir varsa onu hep kendim fark ettim. Çünkü editörlerimiz “Bu haber olmaz” demedi, beni yeniden sorgulamaya itti.
Bir aylık süreçte emek ve eğitim haberciliğine dair yeni perspektifler kazandığımı söylemeliyim. Birçok yeni teknik öğrendiğimi ve daha önemlisi, araştırmacı bir bakış açısı kazandığımı da. Bu konuda da bianet editörlerinin payı büyük. Çünkü kimse bizi her gün haber yapmak için zorlamıyordu. “Gerekirse 1 haber yap ama buradan çıktığında kullanabileceğin bir haber olsun,” diyordu örneğin Vecih ağabey.
Bir diğer nokta da iş ortamındaki alt-üst ilişkilerinin düzeyi idi. Daha önce birçok farklı işte çırak olarak çalışmıştım. Çay, kahve yapmak çırağın görevidir diye bilirdim. Ancak stajın ilk günlerinde buna davranmam komik bulundu mesela. Kim kahve içmek istiyorsa o yapmalı dendi. Editörlerimin benden yaşça büyük olmasına rağmen onlara abi veya abla dememe de tepkisi vardı. 2003 doğumlu olduğumu söylediğimde bir nebze hak verseler de “Sen yine de deme öyle, hiyerarşi oluşur,” diyordu Evrim abla.
Böyle bir ortamda çalışma deneyimi elde etmek her gazeteci adayının ilgisini çeker. Öyle ki hangi arkadaşıma anlattıysam “Biz nasıl başvurabiliriz?” diye sordular. İçerideki ortamın her insanı dönüştürebilmesi de benim için büyük bir ders oldu.
Gazetecilik öğrencilerinin siyaset haberciliğinden kaçtığı, spor veya magazin gibi konular ile ilgilendiği bir dönemdeyiz. Kendimi bu grubun içerisinde tanımlamıyorum; ancak bu bakış açısı bir noktada hayatın bütün çelişkilerini kavramışsın hissi yaratıyor. Editörlerimiz ile ettiğimiz sohbetler bu açıdan da etkili oldu. Çoğu ile benzer görüşü paylaşmak güzeldi. Bu sohbetlerde onların dünya görüşlerinden bir şeyler öğrenebilmek daha da güzeldi.
Başka bir gazetecilik mümkünmüş
Her şeyi uzun uzadıya anlatırsam stajyer adaylarının staj heyecanını çalmış olurum. Keza bu bir veda mektubu da değil. Çoğu medya kuruluşunun aksine bianet’in kürsüsü dışarıdan insanlara da açıkmış çünkü.
Nitekim fakültede öğretilenin dışında bir gazeteciliğin var olduğunu bir ay boyunca bana gösteren bianet editörlerine ve emekçilerine, ilk günlerde haberlerimi büyük bir sabırla düzenleyen Hikmet'e, kendi yazılarımı bir okur gözüyle görmemi sağlayan Ruken'e, diğer mevkidaşlarının aksine bizimle sohbet eden ve yazılarımıza bakan Murat hocaya, video kaydı almayı gösteren Korcan'a, hayat tecrübeleriyle görüşlerimi bir kez daha değiştiren Aren'e, ilkeli bir gazeteci olmaya teşvik eden Evrim'e, eve dönüş yolculuklarında bile uzun uzun mesleği öğreten Vecih'e, sorularımı yanıtsız bırakmayan Ali’ye, en sessiz anlarda ofise neşe katan Tuğçe’ye, Avrupa’nın en iyi üniversitelerinde okumamış gibi güçlü bir mütevazılıkla bize arkadaşlık eden Eda’ya, çay ve kahve yapmayı yeniden öğreten Leyla'ya çok teşekkür ederim.
Diğer stajyer arkadaşlarıma, mücadelesini haberleştirdiğimiz işçilere ve halklara, öğrencilere ve hak örgütlerine, görüş aldığım akademisyenlere, hukuçulara ve sendikacılara, söyleştiğimiz siyasetçilere, yazarlara ve gençlere ayrıca teşekkür ederim. Bu süreçte evini açarak beni yeniden İstanbullu yapan halamlara, akbilini ve harçlığını paylaşan kuzenime teşekkürü borç bilirim.
Cemal Süreya’nın da tarif ettiği gibi kötülüklerin büsbütün egemen olduğu bu namussuz çağda “O haberi mutlaka ben takip etmeliyim” diyen Metin Göktepe kararlığında kalabilmek dileğiyle... (AB/TY)
Abbas Vural'ın bianet'te yayımlanan haber ve yazılarını okumak için tıklayın.