668 Sayılı KHK ile kapatılan "Zaman Gazetesi"nin eski yazarları Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Ahmet T. Alkan, Nuriye Akman ve Mustafa Ünal ve aralarında bulunduğu 22's'i tutuklu 31 medya çalışanının "darbe girişimi" ve "FETÖ/PDY üyeliği" suçlamasıya yargılandığı dava Silivri Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü'ndeki adliye binasında görülüyor.
Tutuklu sanık eski Zaman yazarı Şahin Alpay, "Hiçbir suçum yoktur. Sadece ve sadece Anayasa ve AİHS ile güven altında olan ifade özgürlüğünü kullandım" dedi.
Tıklayın: Zaman Davası'nda İlk Duruşmasında Sanıklar Savunma Yapıyor
"Kanunu çiğneyen varsa hak ettikleri cezaları almalıdır"
Alpay'ın savunmasında öne çıkan ifadeleri paylaşıyoruz:
"Gerek AK Parti’yi gerekse Gülen hareketini kamuoyuna yansıyan yüzleriyle tanıdım. Gülen hareketi ile ilgili bilgilerim medya kuruluşlarından, hareketin yurt içinde ve dışında açtığı okullara yaptığım ziyaretlerden ve bir kısmına katıldığım Abant Platformu toplantılarından kaynaklanıyordu. Gülen hareketinin şeffaf olmayan, kamuoyuna yansımayan yüzü ile ilgili iddialar hakkında şöyle düşünüyor ve yazıyordum: 'Bu hareket içinde, iddia edildiği gibi kanunları çiğneyen, üstlerinden başka kimselerden talimat alan, gayrimeşru işlere karışanlar varsa, muhakkak ki soruşturulmalı, adil bir şekilde yargılanmalı ve hak ettikleri cezaları almalıdır. Ama Gülen hareketinin toptan, kolektif olarak suçlanmasını, toplumdaki her kötülüğün günah keçisi yapılmasını mantığa da hukuk devletine de aykırı buldum.' "AK Parti ile ilgili hayal kırıklığım 2011 seçimleriyle başladı""AK Parti ile ilgili hayal kırıklığım, 2011 seçimleriyle birlikte başladı. AK Parti iktidarı giderek ilk iki döneminde izlediği demokratik politikalardan vazgeçerek, ülkeye otoriter ve keyfi bir 'tek adam rejimi' getirmeye yöneldi. "AB kriterlerinden ve 'komşularla sıfır problem' politikasından gittikçe uzaklaştı. Ben de AK Parti iktidarına karşı muhalif-eleştirel yazılar yazmaya başladım. Dile getirdiğim eleştirilerin hemen hepsi muhalefet partileri ve başka yorumcular tarafından da paylaşılıyordu. Ne var ki, eleştirel yazılarımda yapılan yanlışlardan tüm iktidar partisini değil, Başbakan Erdoğan ve yakın çevresini sorumlu tuttum; partinin eski politikalarına dönmesi çağrısında bulundum. Yanlışlara karşı çözümlerin hep iktidar partisi içinden gelmesini bekledim. "Gülen hareketiyle ilgili hayal kırıklığım 15 Temmuz'da patlak verdi""Gülen hareketi ile ilgili hayal kırıklığım ise 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi. İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayrimeşru işlere karışan bir karanlık yüzü olduğunun bilincinde değildim. Tabii ki, idari bir kararla FETÖ/PDY olarak nitelenen ve silahlı terör örgütü olarak suçlanan Gülen hareketinin, hangi mensuplarıyla ve ne ölçüde gayrimeşru işlere ve 15 Temmuz darbe girişimine karıştıkları yargılamalar sonunda ortaya çıkacak. Ne var ki, kimi Gülen hareketi mensuplarının şu veya bu ölçüde 15 Temmuz darbe girişimine karışmış olduklarına dair emareler bütün yazarlık hayatım boyunca sivil yönetimi savunmuş, askeri darbelere, askeri vesayete karşı yazmış ve konuşmuş bir liberal demokrat olarak beni şok etti ve derin bir yanılmışlık duygusuna boğdu. "Fena halde yanıldım""Şurası muhakkak ki, Gülen hareketinin bir suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı, bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. Aynı ölçüde muhakkak ki Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde şu veya bu ölçüde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman gazetesinde yazmazdım. "15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum, bu nedenle Zaman’da yazdığım için de pişmanlık duyuyorum. Bu hareketin karanlık yüzünü göremediğim için fena halde yanıldım. "Tutuklanmamdan sekiz buçuk ay sonra iddianame yazıldı""27 Temmuz 2016 sabahı polislerce 32 yıldır kirada oturduğum Beşiktaş, Akatlar’daki daireden gözaltına alındım. Hiçbir suçum olmadığı için serbest bırakılacağımı beklerken, kolluk ifadesini takiben savcı önüne çıkarılmaksızın, 30 Temmuz 2016 akşamı İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklandım ve Silivri Cezaevi’ne gönderildim. İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği’nin 01.09.2016 gününde tebliğ edilen kararında, ben dahil altı Zaman yazarı hakkında 'darbeyle suçlanmamakla birlikte darbeye teşebbüs eden örgütün özellikle 17/ 25 Aralık 2013’ten sonra fikir ve savunmalarını kamuoyu önünde yaymak ve silahlı terör örgütüne üye olmak' şüphesiyle tutuklama kararı verildiği belirtiliyordu. "10 Nisan 2017 günü, yani tutuklanmamdan yaklaşık sekiz buçuk ay sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamede ise, yazarlar hariç hiç tanımadığım kimselerle birlikte 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, TBMM’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engellemeye teşebbüs etme, T.C. Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olma' suçlarının şüphelisi olarak gösteriliyorum. "Dini cemaate üye olmam söz konusu değil"Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, iddia edilen suçların hiçbiriyle ilgim yoktur. Gerek yaşam tarzım gerekse dini inançlarım gereği herhangi bir dini cemaat ya da gruba üye olmam söz konusu değildir. "Aynı şekilde demokratik ve barışçı görüşlerim gereği herhangi bir yasa dışı terör örgütüne üye olmam da söz konusu olamaz. "Mensup olduğum kuruluşlar şunlardır: Türkiye Siyasî İlimler Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi’nin üyesiyim. Türkiye Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar (TÜSES) kurucu üyesi ve mütevelli heyeti üyesiyim. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) mütevelli heyeti üyesiyim. Demokrasiye, laikliğe ve hukuk devletine bağlı, her türlü şiddetin karşısında, liberal yani özgürlük yanlısı bir siyaset bilimci ve yorum yazarı olduğumu iç ve dış kamuoyu yanında eminim devletin istihbarat örgütleri de iyi bilmektedir. "Herhangi bir yazım hakkında soruşturma yapılmadı""İddianamede söz konusu suçları işlediğimin delilleri olarak 19 Aralık 2013– 29 Mart 2014 tarihleri arasında Zaman’da yayımlanan yedi yazıma gönderme yapılıyor. Bundan üç- dört yıl önce yayımlanan bu yazılarım hakkında ya da herhangi bir yazım hakkında, gazetelerde yazmaya başladığım günden bugüne, herhangi bir soruşturma yapılmamıştır. "Gönderme yapılan bu yazılar da kanaatimce, iddia edilen suçları işlediğimin değil, tam tersine işlemediğimin kanıtlarıdır. Şöyle ki: "19 Aralık 2013 tarihli ve 'Kokuşmuş birşeyler var' başlıklı yazımda, AK Parti hükümetinin değil, ama haklarında yolsuzluk soruşturması yapılan bakanların istifalarının istenmesi demokrasilerde normal, olağan bir taleptir. Nitekim aynı talep iktidar partisinin önde gelen temsilcileri tarafından da dile getirilmiştir. Yazıda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in 'AK Parti olarak gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda yapılması gerekenlerin eksiksiz olarak yapılmasını istiyoruz' dediği aktarılmaktadır. İlgili bakanların istifa etmeleri 'gerekenlerin eksiksiz yapılması' anlamına gelmez mi? Günün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 'Böyle bir şey başıma gelse, tercihim istifa olur' şeklindeki sözleri de yazıda anılıyor. "21 Aralık 2013 tarihli ve 'Din Savaşıymış…' başlıklı yazımda, AK Parti hükümeti hakkında şu değerlendirme yapılmaktadır: 'Yüzyılın kabaca ilk on yılında Başbakan Erdoğan’ın başında olduğu AKP hükümeti, AB’ye katılımı programının merkezine koyarak Yeni Türkiye’nin öncülüğünü üstlendi, çok da yol almasını sağladı. Başta eski Türkiye’nin mağdurları olmak üzere çok farklı siyasî, iktisadi, kültürel güçler her biri kendi özellikleri ve beklentileriyle Erdoğan ve partisinin mücadelesine destek verdiler. Yeni Türkiye ittifakı en geniş ifadesini 2010 Referandumunda buldu (%58). Bu ittifak AKP’nin dindarlığından değil ama ekonominin liberalleşmesinden hoşnut sermaye gruplarından, siyasî rolünün ne ülkeye ne de askere yaradığı bilincine varan askerlere kadar uzandı.' "Yabancı basında çıkan, Türkiye’de yaşananları 'Din Savaşı' olarak niteleyen bir yorumu eleştirmekle başlayan bu yazıda, yaşananların din savaşı değil, Eski - Yeni Türkiye kavgası olduğu sonucuna varıyorum. Yeni Türkiye’den ne anladığımı da AK Parti hükümetinin 2002-2011 arasındaki reformlarıyla somutlaştırıyorum. "Yazdıklarım teşvik edicidir""2011’den sonraki otoriterleşmeyi eleştiren yazılarımda da her zaman AK Parti hükümetinin ilk iki iktidar döneminde yaptığı hizmetlere değinerek, başlangıçtaki gündemine dönmesi çağrısında bulundum. Yazdıklarımın AK Parti hükümetinin işini yapamaz hale gelmesini temine çalışmakla bir ilgisi olmadığı, tersine teşvik ettiği açıktır. "Tutukluluğum cezaya dönüştü""Anayasal düzene yani demokrasiye ve onun ayrılmaz parçası olan hukuk devletine her zaman, bütün yazı ve konuşmalarımda bağlı oldum. AK Parti hükümetine yönelik eleştirilerim hiçbir zaman ifade özgürlüğünün anayasa ve insan hakları sözleşmeleriyle çizilen sınırları dışına çıkmamıştır. "Aksine, Türkiye’de ifade özgürlüğünün güvence altında olduğu inancıyla kaleme alınmıştır. Bugüne kadar hiçbir yazım ya da konuşmam hakkında kovuşturma yapılmış değildir. Yaklaşık 14 aydır tutukluyum. Tutukluluğum cezaya dönüştü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi haksız yere tutuklandığıma dair başvurumu ivedilikle görüşme kararı aldı ve Adalet Bakanlığı’na 4 Ekim 2017’ye kadar cevaplanmak üzere tutukluluğumla ilgili sorular yöneltti. İddianamede ileri sürülen suçların hiçbirisini işlemedim. Yargılama sonunda tümüyle aklanacağımdan kesinlikle eminim. "İfade özgürlüğümü kullandım""Hiçbir suçum yoktur. Sadece ve sadece Anayasa ve AİHS ile güven altında olan ifade özgürlüğünü kullandım. Yargılama sonunda aklanacağıma kesinlikle inanıyor, beraatimi istiyorum. Yargılama süresince kaçmam söz konusu olamayacağı gibi, delilleri karartmam da mümkün değildir. Tahliye edilerek, tutuksuz yargılanmama hükmetmenizi; ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum. Bundan böyle hayattan ailemle birlikte olmaktan başka hiçbir beklentim yok. "Bu davada benimle birlikte yargılanan sekiz yazardan dördü tutuksuz yargılanmakta. Başka benzer davalarda, yaşları 70’in üzerinde olan şüphelilerin tutuksuz yargılandıklarını biliyoruz. Bana da bu hakkı tanıyacağınızı umuyor, saygılarımı sunuyorum." |
Yargılananlar* Ahmet Metin Sekizkardeş, Ahmet Turan Alkan, Alaattin Güner, Ali Bulaç, Cuma Kaya, Faruk Akkan, Hakan Taşdelen, Hüseyin Belli, Hüseyin Turan, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mehmet Özdemir, Murat Avcıoğlu, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu, Sedat Yetişkin, Şahin Alpay, Şeref Yılmaz, Yüksel Durgut, Zafer Özsoy, Adil Gülçek tutuklu olarak, Suçlamalar30 sanık, Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme (TCK 309/1), Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme (TCK 311/1), Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme (TCK 312/1), Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma (TCK 314/2) ile suçlanıyor ve bu maddelere ek olarak haklarında Terörle Mücadele Kanunu'nun 5, Türk Ceza Kanunu'nun 53,54,58 ve 63. maddelerince işlem yapılması isteniyor. Bu her bir sanık için üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ile 15 yıl hapis istemi anlamına geliyor. Ne olmuştu?15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen medya kuruluşlarına yönelik operasyonlar başlamış, onlarca gazeteci ve medya çalışanı gözaltına alınmıştı. Sanıklardan Osman Nuri Öztürk, Süleyman Sargın, Şeref Yılmaz, Ahmet Metin Sekizkardeş, Alaattin Güner, Faruk Akkan, Mümtazer Türköne, Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan, Lale Kemal, Ali Bulaç, Sedat Yetişkin, Murat Avcıoğlu, Yüksel Durgut, Zafer Özsoy, Cuma Kaya, Hakan Taşdelen, Osman Nuri Arslan ve Nuriye Ural 27 Temmuz 2016'daki ilk gözaltı dalgasında gözaltına alınmıştı. Sanıklar 4 Ağustos'tan itibaren çeşitli tarihlerde tutuklandılar. |
(EA/BK)