Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan “Nöbetçi Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve bianet raportörü Erol Önderoğlu'nun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu savunması:
TIKLAYIN - FİNCANCI VE ÖNDEROĞLU HAKİM KARŞISINDAYDI
Sayın Mahkeme Üyeleri, Sayın Başkan,
Mahkemelerde 20 yılı aşkın gazeteci davalarını izledim, yüzlercesini haberleştirdim; ilk kez
karşınızda sanık olarak duruyorum. Zaten, demokrasi ve insan hakları mücadelesine dahil olmuşların nezdinde ve halkın gözünde, yargılanmak ve hapsedilmek, uzun zamandır ve 2016 Türkiyesi'nde de bir yetkinlik göstergesi değil midir?
Meselenin bize dönük basit bir haksızlık olmadığını, Türkiye’de yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve devletin ideolojik dönüşümüyle bağlantılı daha konjonktürel bir yönü olduğunu görüyoruz.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve hak haberciliğini savunan Bianet haber sitesi için basın özgürlüğü dosyalarının peşine koşan bir haberci olarak, bugüne kadar her siyasi duruştan gazeteciyi savunduğumu, avukatları ve meslektaşlarıyla görüşüp araştırmalar yaptığımı, mağduriyetlerinin son bulması için haber ve yazılar kaleme aldığımı, kampanyalara katıldığımı özellikle de bir duruşma salonunda hatırlatmam bu nedenle gereksiz olacak.
90’lı yılların düşük yoğunluklu savaşından 28 Şubat 1997 post-modem darbesine, koalisyon hükümetlerinin Avrupa Birliği adaylık heyecanından, AK Parti altında “reform ve uyum” atılımlarına kadar her şeye tanık olduk. Belki de daha güçlü şekilde, tüm bu dönemlerde egemen siyasetler altında, medyanın denetim veya intikam adına ezilmesine de şahit olduk.
Sayın Mahkeme Üyeleri, Sayın Başkan,
Bugün “Terör Örgütü Propagandası Yapmak”, “Suç İşlemeye Alenen Tahrik Etme” ile “Suçu ve Suçluyu Övme” ile suçlandığım için karşınızdayım, Özgür Gündem gazetesine dayanışma göstermek amacıyla, onlarca meslektaşım ve duyarlı hak savunucusu gibi, sembolik bir günlük “Eş Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katıldığım için 14 yıl 6 ay hapis istemiyle yargılanıyorum.
Barış ve özgürlük isteyen hak savunucuları, akademisyenler ve gazetecilerin baskı altında tutulması gibi Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) başkanı, Adli Tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı ve yayıncı-gazeteci Ahmet Nesin ile tutuklanmamızı da hiçbir zaman kabul etmeyeceğim.
Dava sürecince değerli avukat dostlarım, şahsıma yönelik suçlamalara, belki bizimle birlikte yargılananların uğradığı muazzam adaletsizliğe de ışık tutacak şekilde, dikkat çekeceklerdir. Müsaade ederseniz, onların da izniyle, 20 Haziran 2016 günü açık bir adaletsizlik altında tutuklanmadan önce hakkımızda yürütülen işlemlerden söz etmek istiyorum.
Sayın Mahkeme Üyeleri, Sayın Başkan,
Cumhuriyet savcısı Eşref Durmuş’un, bir günde hazırlayıverdiği 21 Haziran 2016 tarihli iddianame sorunludur. Savcının, karşısında dile getirdiğim düşüncelerime yeterince yoğunlaşamadığını anlıyoruz:
24 yıldır yayınını sürdüren Özgür Gündem gazetesinin Türkiye’de çoğulcu medyanın önemli bir unsuru olduğuna inandığımdan, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde başlatılan dayanışma eylemine katıldım.
Özgür Gündem gazetesinin 18 Mayıs 2016 tarihli baskısında benim “Eş genel yayın yönetmenliğim” altında çıktığı ifade edilen üç haberle ilgili, dil ve üslup denetimi dahil olmak üzere, bilgi sahibi olmam, dayanışma yazımı kaleme alıp çıkmamdan dolayı mümkün gözükmüyor.
İfademi alan Savcı Durmuş’a, söz konusu haberlerden bağımsız olarak, Türkiye'nin, eleştirel haberciliğini bastırmada Terörle Mücadele Yasası'nı orantısız bir şekilde uyguladığı gerekçesiyle defalarca Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinde mahkum edildiğini belirtmekle yetindim.
Askeri bölgeye yapılan silah sevkiyatına bölgenin tepkilerinin, iki güvenlik kurumu arasındaki anlaşmazlığın, medyası bağımsız her ülkede haber değeri ve niteliği taşıdığını ifade ettim. Bu bir gerçektir. Yayınlara konu “sert” söyleme göre AİHM’in Türkiye ve başka ülkelerle ilgili verdiği mahkumiyet kararlarına örnekleri de sunmaya hazırım.
Sayın Mahkeme Üyeleri, Sayın Başkan,
Anlaşılan Hükümet, barış sürecine Temmuz 2015’te son vermesinden sonra, anaakım medyaya da kendi politik çizgisini dayattıktan sonra muhalif medyanın da sonunu getirmeye karar verdi. Bugün Olağanüstü Hal (OHAL) altında, Özgür Gündem’i, Hayatın Sesi TV’si İMC TV’si kapatılan, Cumhuriyet gazetesi operasyon altında olan, yüzde 80’i iktidara bağlammış Türkiye medyası çorak bir tarlaya dönmüş durumdadır.
Sizlerin ve değerli dinleyicilerin dikkatini, çağdaş değerler düşünüldüğünde ilk akla gelen medya özgürlüğü, yolsuzluk ve şeffaflık ile temel özgürlükler bakımından Türkiye’yle ilgili bazı uluslararası göstergelere çekmek istiyorum.
Türkiye, temsilcisi olduğum Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Şans Frontieres- RSF) örgütünün 180 ülkeyle ilgili olarak yayınladığı 2016 Dünya Basın özgürlüğü Sıralamasında 151. Sıraya geriledi (Bir önce yıl 149’uncuydu). Türkiye, sıralamada “en çok gerileyen ülkeler”den oldu.
1995’ten beri Yolsuzluk Algı Endeksi’nin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşan Uluslararası Şeffaflık örgütü (Transparency International), raporunda, “2014 yılında yaşadığı dramatik düşüşle son 6 yıldaki ilerlemesini sıfırlayan Türkiye, bu yeni düşüşle de olumsuz konumunu sürdürmüş oldu. Puanı yanında ülke sıralamasında da 2 sıra daha düşüş yaşayan Türkiye, 2014 yılı Endeks’inde 64. sıradayken şimdi 168 ülke arasında 66. sırada yer alıyor” diyor.
Bu tespitleri dünyanın bir başka yerinde gerçekleştirilen bir başka çalışma da destekliyor: Merkezi ABD’de bulunan Freedom House (Özgürlük Evi), 2016 Basın Özgürlüğü Raporunda Türkiye’yi “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde saydı. Rapora göre Türkiye basın özgürlüğünde gerilemenin en çok yaşandığı ülkeler arasında yer alıyor.
Sayın Mahkeme Üyeleri, Sayın Başkan,
Biz gazetecilerin sorumluluğu, toplumu yaşanmaz kılan söz konusu koşullara dikkat çekmek, olumsuzlukları gündeme getirmek, kendi kanaatlarını geliştirmesi için kamuoyunu bilgilendirmektir. Bir toplumda çeşitli kanaatların varlığı ve fikirlerin özgürce ifade edilmesi bir toplumun gelişmişliğini gösterir.
Çalışmalarına dahil olduğum başta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve uluslararası gazetecilik örgütlerinin faaliyetlerinde, başta “nefret söylemi”, her tür “şiddetin propagandası” ve “sövgü” gibi olumsuz tutumlarla ilgili tavır ve tutumumuz nettir. Bu zamana kadar altına imza attığım 10 bini aşkın haberde, hiçbir zaman buna dair bir suçlamadan hareketle hakkımda değil dava tek bir soruşturma dahi yürütülmemiştir.
Medya özgürlüğünde yana ilkesel bir tutum aldığımız için tutuklandığımızı ve suçlandığımızı düşünüyorum. Bu nedenle, “Terör Örgütü Propagandası Yapmak”, “Suç İşlemeye Alenen Tahrik Etme” ile “Suçu ve Suçluyu övme” ile ilgili suçlamaları kesinlikle reddediyorum. (EÖ/BK)