Hrant Dink Vakfı tarafından yürütülen Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında hazırlanan Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil Eylül-Aralık 2014 Raporu yayımlandı.
İki bölümden oluşan raporun ilk kısmını akademisyen İdil Engindeniz hazırladı. Engindeniz 2014’ün Eylül ve Aralık aylarında yazılı basında yer alan nefret söylemini analiz etti.
Hakan Ataman tarafından hazırlanan ikinci bölümde ise Suriyeli mültecilere yönelik basında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemler ele alındı.
Nefret söylemi artmaya devam ediyor
Eylül-Aralık 2014 döneminin nefret söylemi raporuna göre, nefret söylemi içeren yayın sayısındaki artış bu dönemde de devam etti.
Ulusal düzlemde Kobanê eylemleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti ile Türkiye’ye gelen Papa Francesco’nun ziyareti ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarının yanı sıra her yıl aynı dönemde olduğu gibi bu yıl da yılbaşı kutlamaları nefret söyleminin üretildiği konular oldu.
En çok nefret söylemi Yahudilere
Hakkında nefret söylemi üretilen içerik sayısı bakımından, en çok Yahudiler hakkında (143) nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada 115 içerikle Hıristiyanlar ve ardından 60 içerikle Ermeniler üçüncü sırada yer aldı.
Kobanê gündeminden dolayı da Kürtler geçen dönemin üç katı fazla olan 59 nefret söyleminin öznesi oldu ve dördüncü sırada yer aldı.
“Diğer dezavantajlı gruplar” başlığı altında Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği 47 içerikten 29’u LGBTİ’leri hedef aldı. Kadına yönelik nefret söylemi de, incelenen dönem ve yayınlar içinde 18 kez gözlemlendi.
"Kemikleşmiş düşmanlık devam ediyor"
Raporda, nefret söylemine maruz kalan grupların dönemler boyunca değişmemesi ile ilgili şu tespit yer aldı:
“Hakkında uzun bir döneme yayılan çok sayıda yazıyla nefret söylemi üretilen grupların değişim göstermiyor olması, söz konusu grupların nefret söylemi karşısındaki kırılganlığına dair önemli bir bilgi sunmanın yanında kemikleşmiş ve vazgeçilmeyen bir düşmanlaştırma çabasını da ortaya koymaktadır.
“Bu grupların, bu coğrafyada birlikte yaşayan halkları, inanışları, etnik kökenleri kapsaması ise nefret söyleminin olası tehlikelerini ve nefret suçuna zemin hazırlama özelliğini daha da arttırmaktadır.”
Dosya Konusu: Suriyeli Mültecilere Yönelik Ayrımcı Dil
Savaş nedeniyle nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve büyük bir kısmı Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecileri konu edinen haber ve köşe yazılarında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemlere yer veren raporda; Suriyeli mültecilerin en çok yaşadığı illerden olan Antep’te yayımlanan yerel gazeteler Olay, Gaziantep Güneş ve Gaziantep 27 yayınları ile ulusal yayınlardan Hürriyet ve Sabah gazetelerini incelendi.
12 Ağustos 2014’te Suriyeli bir mültecinin ev sahibi ile yaşadığı tartışma sırasında, ev sahibini bıçaklayarak öldürmesi üzerine Gaziantep’te yaşanan linç girişimlerinin yaşandığı haftaki yayınlar taranarak analiz edildi.
Ek olarak, 6-7 Ekim Kobane protestolarını kapsayan iki haftalık dönemde yerel gazetelerin taramasına dâhil edildi.
Suriyeli mültecilerle ilgili olarak doğrudan veya dolaylı bir ayrımcı söylem içeren köşe yazıları ve haberlere dair üç temel bulgu tespit eden rapor özetle şöyle:
Hak temelli bakış açısından yoksunluk
* Yapılan incelemede Suriyeli mültecilerle ilgili köşe yazılarının ve haberlerin mültecileri hak sahibi özneler olarak görmeyen bir bakış açısıyla üretilmiş olduğu görüldü.
* Suriyeli mültecilerle ilgili olarak biri Hürriyet gazetesi, diğeri ikisi ise Gaziantep Güneş gazetesinde yer alan toplam üç köşe yazısı hariç, köşe yazılarının tamamı hak temelli bakış açısından yoksun. Haberler açısından bakıldığındaysa hak temelli bir bakış açısını yansıtan haberler sayısı sadece 11. Bunlardan biri Hürriyet, üçü Olay, dördü Gaziantep Güneş ve üçü Gaziantep 27 gazetelerinde yer aldı.
* Suriyeli kadın mülteciler hakkında yapılan haber sayısı da neredeyse yok denecek kadar az.
Güvenlik endeksli bakış açısı
* Medyada yer alan haber ve köşe yazılarında hem Suriyeli mültecileri hem de yerel halkı yakından ilgilendiren barınma, çalışma, eğitim ve sağlık hakları ile ilgili sorunlarda, güvenliğin insani boyutunu temel alan bir bakış açısı söz konusu değil. Bu anlayış, ekonomik ve sosyal hakları son aşamada polisiye ve askeri bir güvenlik sorununa indirgiyor. Suriyeli mülteciler bir güvenlik sorunu olarak görülüyor.
Haberlerin sosyal üretimi ve medyanın ötekileştirici rolü
* Haberlerin önemli bir bölümünde görüşlerine yer verilen kişiler öncelikli olarak siyasi figürler ve iş dünyasının önde gelen isimleri. Yaşanan olaylar karşısında Suriyeli mültecilerin neler hissettiğine birinci ağızdan yer veren ise sadece üç haber mevcut.
* Suriyeliler bizim “misafirimiz”, “kardeşimiz” olarak yansıtılıp, tutum pozitif gibi görünüyor. Bazı istenmeyen olayların yaşanması durumunda da Suriyeli mültecilere “sağduyu”, “sabır” ve “hoşgörü” ile yaklaşılması telkin ediliyor.
* Raporda bu söylemlerle ilgili “İlk etapta olumlu görünen, ancak hak temelli bakış açısından yoksun olan bu tür söylemler, “biz” ve “onlar” ayrımını daimi kılmaktadır” tespiti yer alıyor.
Raporun dosya konusu, 2 Temmuz Perşembe günü saat 18.00’da Hrant Dink Vakfı Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda gerçekleşecek “Basında İltica ve Kavram Karmaşası” başlıklı atölye çalışmasında Ataman tarafından sunulacaktır. Atölyede Mültecilerle Dayanışma Derneği’nden Eda Bekçi de medya çalışanlarına yönelik, kavramlar üzerine bir sunum gerçekleştirecek.
Raporun tamamını şuradan okuyabilirsiniz. (EA)