Medya ve İletişimciler Derneği (MİD) tarafından bu yıl ikincisi organize edilen “2. Medya Günleri” Medya ve İletişim Etiği paneli ile 13 Ekim günü başladı. İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’ndaki organizasyon 16 Ekim Perşembe gününe kadar devam edecek.
Medya Günleri'nin açılış konuşmasını yapan MİD Yönetim Kurulu Başkanı Çağrı Öner, derneklerinin ana akımda yer alan söylemlere karşı mücadele verdiğini ve iletişim sektörüne farklı bir soluk getirmeyi görev edindiklerini ifade etti.
Öner’in ardından kısa bir konuşma yapan İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ekrem Demirtaş, 2010 yılından bugüne MİD’in yaptığı organizasyonlarda derneğe desteği görev kabul ettiklerini kaydetti. Demirtaş ayrıca, MİD’in şu ana kadar çok iyi etkinlikler düzenlendiğini ve bunların devamını beklediklerini de belirtti.
2. Medya Günleri’nin ilk panelinde “Medya ve İletişim Etiği” konusu irdelendi. Kolaylaştırıcılığını bianet Genel Yayın Yönetmeni Haluk Kalafat’ın yaptığı panelde gazeteci Mustafa Alp Dağıstanlı, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülseren Adaklı, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yurt Gazetesi Yazarı Dr. Cüneyt Ülsever ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan (TGS) Emine Uyar konuşmacı olarak yer aldı.
Adaklı etik konusunda teorik bir çerçeve çizerken, Dağıstanlı basın üzerinde Osmanlı'dan günümüze uygulanan baskıyı özetledi. Ülsever ise meslek yaşamındaki örneklerden bahsetti. Uyar'ın konuşması gazetecinin örgütlenme sorunlarıyla basın etiği arasındaki ilişkiyi üzerineydi. Oturumun bitiş konuşmasını yapan Kalafat, neden basın ahlakı değil, basın etiği denildiğini açıkladı.
Adaklı: Bu kadar sınırlı koşullarda habercilik yapmak imkânsız
Panelin ilk konuşmacısı Doç. Dr. Gülseren Adaklı oldu. Adaklı, medyanın en can alıcı bölümünün gazetecilik bölümü olduğunu ve bu sebeple de habercilik etiğinin bu alanda çok tartışıldığını ifade etti.
Söz konusu alanda gazeteciyi sınırlandıran bazı alanların da mevcut olduğunu belirten Adaklı, “Ölüm tehlikesi, yasal sınırlılıklar, reklam verenler ve büyük sermayeler, medya patronları, polisiye uygulamalar ve devletin kendi işlerini korumak için kurduğu yapılar gazeteciyi sınırlandıran alanlardır” diye konuştu.
Medya çalışanlarının sübjektif alanları doldurması gerektiğine inandığını belirten Adaklı, “Bir bilgi işçisiyseniz kendinizi bilgiyle donatmalısınız” dedi. Tüm medya çalışanlarının kendisini geliştirmeye ihtiyacı olduğunu aktaran Doç. Dr. Gülseren Adaklı, bu kadar sınırlı koşullarda da habercilik yapmanın imkânsız olduğunun altını çizdi.
Dağıstanlı: Gazetecilik yaparken mücadele etmek gerek
Adaklı’nın ardından konuşan Gazeteci Mustafa Alp Dağıstanlı sözlerine İngiliz şair ve hiciv yazarı John Milton’un ‘Areopagitica’ adıyla daha sonra kitaplaşan ifade özgürlüğünü savunan konuşmasından söz ederek başladı.
Dağıstanlı John Milton’ın 1644 yılında “Areopagitica”yı bir meclis söylevi olarak yazdığını hatırlattı. Sansüre karşı en önemli savunmalardan biri olduğunu söylediği bu söylevin Britanya Parlamento’nun yürürlüğe koyduğu hükümetin verdiği ruhsat belgesi vermediği hiçbir metnin basılamayacağını karara bağlayan Ruhsat Yasası’na karşı Parlamento’da verdiğini söyledi.
Dağıstanlı, Miltton’un verdiği mücadeleden yola çıkarak gazetecilik yaparken mutlaka mücadele etmek gerektiğini kaydetti ve gazetecinin her zaman doğru haber yazmaya çalışması gerektiğini söyledi. Dağıstanlı ayrıca, medyada sansürün Osmanlı zamanından beri devam ettiğini ve medyanın bir mücadele alanı olduğunu ifade etti.
Ülsever: Öğrenmeden öğretmek kimsenin haddine değildir
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Cüneyt Ülsever ise konuşmasında eski medya ile yeni medya arasındaki farktan söz etti. Ülsever sözlerine, “Ne olursanız olun ancak bizim neslimiz kadar rezil bir gazeteci nesli olmayın” diye başladı.
Medyada fikre yön veren kişilerin bu mesleği seçtiğine göre işten atılma korkularının da olmasının doğal olduğunu ifade eden Ülsever, “Çünkü sonuçta bir fikri savunuyorsunuz. Ancak şarj olmadan deşarj olmak ve öğrenmeden öğretmek de kimsenin haddine değildir.” dedi. Türk medyasında okuryazarlık oranının çok düşük olduğuna vurgu yapan Dr. Cüneyt Ülsever, “Şu an ‘neyi yazmayalım da üzerimize şimşekleri çekmeyelim’ dönemindeyiz.” diye konuştu.
Uyar: Gazeteciler olarak örgütlenemiyoruz
Panelin son konuşmacısı da TGS’den Emine Uyar oldu. Uyar sözlerine Türkiye’de yedi gazetenin de aynı manşeti attığı günlerin görüldüğünü belirterek başladı. Gazetelerin Osmanlı İmparatorluğu döneminden itibaren her zaman baskı altında kaldığını ifade eden Uyar, “Herkes gazeteciler işini yapmalı diyor. Evet, yapmalı. Ancak işini yapan gazetecilerin de mesleklerinden olduğunu görüyoruz.” dedi. Emine Uyar son olarak gazetecilerin örgütlenemediğinden ve bir araya gelemediğinde de söz ederek, “Şu an gazete çalışanlarının yalnızca yüzde 1’lik kısmı sendikalı. Kısacası gazeteciler olarak örgütlenemiyoruz” dedi.
Kalafat: Basın ahlakı değil, basın etiği diyoruz
Oturumda soru cevap kısmına geçilmeden önce Haluk Kalafat, yapılan konuşmaları özetlediği konuşmasında oturumun gazetecilerin haberleri yaparken sürekli araştırma içerisinde olması gerektiğini hatırlattı. 1. Medya Günleri'nde ilk panelin konusunun yine basın etiği olduğunu her medya konferansında etik konusunun konuşulması gerektiğini söyledi ve paneli şu sözlerle bitirdi:
“Basın ahlakı demiyoruz, etik diye adlandırmamızın bir nedeni var. Ahlak bir inanç sisteminin size verdiği koşulsuz itaat ettiğiniz doğrular manzumesidir; etik kurallar ise tartışılmaya açıktır ve hatta muhtaçtır aslında. ‘Yaptığım doğru mu’, ‘eksik bir yer bıraktım mı’, ‘böyle ifade ettiğimde anlatmak istediğim şekilde mi anlaşılacak’ benzeri sorularla hareket etmeli gazeteci. Yani sonuçta basın etiği için genel, kavramsal bir çerçeve çizebiliriz ama kesin yargılar sunan kurallar bütünü ortaya koyamayız, koymamalıyız da... Yoksa basını etiği değil, basın ahlakı oluşturmuş oluruz.” (EMŞ-ÇÖ/HK)