Sansürün kaldırılmasının yıldönümü olan Basın Bayramı 2013’ten beri Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak anılıyor.
Sansüre karşı basın ve ifade özgürlüğü mücadelesinin sürdüğü bugünlerde bu mücadelenin küçük ama önemli ayaklarından biri olan Okur Temsilcileri/Medya Ombudsmanlarıyla görüştük.
Türkiye’de sadece Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet ve Sabah gazetelerinde bulunan okur temsilciliği kurumu dünyada her ne kadar çok eskilere dayansa da Türkiye’de oldukça yeni bir kurum.
Okur ile gazete yönetimi arasındaki ilişkiyi sağlayan okur temsilciği kurumunu, işleyişini, önemini ve ifade özgürlüğüne katkısını Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, Milliyet Okur Temsilcisi Belma Akçura, Cumhuriyet Okur Temsilcisi Güray Öz ve Sabah Okur Temsilcisi İbrahim Altay ile konuştuk.
"Amacım okurların muhatap bulmasını sağlamak" diyen İbrahim Altay, Sabah gazetesinin kadın, çocuk ve hayvan hakları konusunda duyarlı bir okur kitlesinin olduğunu belirtiyor.
İşte İbrahim Altay'ın yanıtları:
"Okurun gazetede temsil edilmesini sağlamak"
Ne zamandır okur temsilciği yapıyorsunuz? Nasıl bu işe başladınız?
Birinci yılımı şu günlerde dolduruyorum. Gazetenin teklifiydi. Kabul etme nedenimi ilk yazımda açıkladım:
“Okurun dinine, milliyetine, cinsiyetine, ait olduğu etnik gruba, benimsediği siyasi görüşe bakmadan, tanıdık olup olmamasına, tanınmış olup olmamasına aldırmadan, herkese basın meslek ve ahlak ilkeleri çerçevesinde aynı şeffaflık ve objektiflikle yaklaşarak, gazete ile okur arasında bir bağ kurmak, gazetenin de okuru okumasını ve bu çerçevede kendisine çekidüzen vermesini sağlamak, gazetenin özeleştirisini yapmak.”
“Bu klişeleri boş verin” diye itiraz edecek olursanız kısaca şöyle diyeyim:
Amacım, yangından kurtarabildiğim kadar değerli eşya kurtarmak. Okurların muhatap bulmasını ve gazetede temsil edilmelerini sağlamak. Gazete ile okur arasında köprüler kurmak ve gerektiğinde hakemlik yapmak.
Sabah Gazetesi en çok hangi konuda eleştiriliyor?
Okurdan gelen tepkileri tasnif ederken konu acil ya da sürekli mi; şikayetçi doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur edilmiş mi; rahatsızlık bir hatadan mı, yorum farkından mı kaynaklanıyor; genel mi, spesifik mi benzeri kriterler kullanıyorum. Aynı haber ya da konuya tepki gösteren okurların sayısı da şüphesiz önemli.
Sorunuzun yanıtı gündemle yakından ilgili… Gündeme bağlı olarak tepki gösterilen konular da değişiyor. Bu bazen spor haberleri oluyor, bazen siyaset haberleri, bazen de değerler alanıyla ilgili haberler. Fakat haftalık istatistiklere baktığımda şunu görüyorum: Okurların dijital hafızayla, yani gazetenin web arşiviyle ilgili (içerik kaldırma, düzeltme vs.) talepleri ve şikayetleri istikrarlı bir şekilde artıyor.
Tabii, yazım hatalarıyla, özel isimlerin ve tarihlerin yanlışlığı gibi maddi hatalarla yakından ilgilenen ciddi bir okur kitlesi var. Kadın, çocuk ve hayvan hakları konusunda duyarlı bir okur kitlesinin olduğunu da zaman zaman hissediyorum.
Evrensel ilke: Ombudsman tarafsız olmalı
Gazetenizde okur temsilciği görevi dışında bir göreviniz var mı? Medya ombudsmanını aynı zamanda başka bir iş yapabilir mi?
Yok. Ve bu yöndeki taleplere açık değilim. Okur Temsilcisinin ya da ombudsmanın gazetesinde herhangi bir başka görevinin olmasını bir rol çatışmasına yol açacağı gerekçesiyle doğru bulmuyorum.
İbrahim Altay kimdir? |
Mülkiye mezunu. TRT’ye belgeseller hazırladı; Balkanlar konusunda danışmanlık yaptı. Çeşitli dergilerde editör ve yayın koordinatörü olarak çalıştı. Sanat ve edebiyat dergilerinde yazı ve şiirleri yayımlandı. 2008-2010 yılları arasında California’da yaşadı. Medya etiği konusunda araştırmalar yaptı. Los Angeles'ta bulunduğu dönemde 25 gün boyunca kendileriyle birlikte yaşadığı 'homeless'ların durumunu Evsiz adıyla kitaplaştırdı. Türkiye’ye döndükten sonra Sabah gazetesinde editör olarak çalışmaya başladı. A Haber kanalı için İnsan Atlası ve Uzun Hikaye programlarını yaptı. 2013 yılından bu yana Sabah gazetesinin ve 2014 yılında yayın hayatına başlayan Daily Sabah’ın ombudsmanlığını yürütüyor. |
Bu konudaki evrensel ilke bellidir. Ombudsman tarafsızlığı, bağımsızlığı ve nesnelliği konusunda şüphe ya da tereddüt doğuracak işlerden ve durumlardan uzak durmalıdır.
Başka bir iş derken çok geniş ve belirsiz bir alandan söz ediyoruz. Otel işletmek, galeri sahibi olmak ya da televizyon programı yapmak mesela... Bunları başka bir iş mi sayacağız?
Zarfa değil mazrufa bakmak gerektiğini düşünüyorum. Ombudsmanlık bir hayat tarzına dönüşebilmelidir. Bu çerçevede ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemlidir. Sosyal medyayı bir görüşün fanatik taraftarı ya da muhalifi gibi kullanmamalısınız. Günlük siyasi tartışmaların takıntılı bir uzantısı olmamalısınız. Mazruf yani içerik konusunda hassas davranmalısınız. Eğer ‘başka bir iş’ sizi bu hassasiyetten uzaklaştıracaksa yapmamalısınız.
"Televizyon programımı bıraktım"
Ombudsman olduktan sonra hayatımda bazı değişiklikler yaptım. Felsefi sorunları ezoterik bir zaviyeden değerlendirdiğimiz televizyon programını bıraktım mesela. Günlük siyasi tartışma ve çekişmelerle ilgili seminerlere, konferanslara, toplantılara, televizyon programı davetlerine icabet etmemeye çalışıyorum. Enerjimi işimin özüne, medyanın analiz ve sorunlarına sarf etmek daha doğru ve etik geliyor bana.
Öte yandan ombudsmanların fikir ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi, medya etiğinin yerleştirilmesi gibi alanlarda sivil toplum çalışmalarına katılmalarında bir sorun olmadığını düşünüyorum.
Okur temsilciğinin ifade ve basın özgürlüğüne, halkın medya okur yazarlığına yönelik bir etkisi var mı?
Beklenenin aksine pratikte topyekun ve devrimci bir gelişme sağlayamamış olabilir ama eleştirinin kurumsallaşması anlamında tedrici bir etkisi var.
"Gazeteciler ombudsmanlıktan bir parça taşımalı"
Medya ombudsmanlığı nasıl geliştirilip yaygınlaştırılabilir, kimler ombudsman olabilir?
Medya özdenetimi konusunda ciddi bir birikim ve tecrübe var. Bu birikim şimdiden bir ortak kitaba aktarılmaya, bir standartlar manzumesi oluşturmaya başladı. Ama henüz emekleme aşamasında. Büyümesi için medya ahlak ve kültürünün buna daha müsait olması gerekecek. Bir bağımsız denetim kurumu olarak ombudsmanlığın yaygınlaşması, bütün gazetecilerin içlerinde ombudsmanlıktan bir parça taşımasına bağlı bence.
Biliyorsunuz, halihazırda Türkiye’de sadece dört ulusal gazetede ombudsman var. RTÜK televizyon kanallarında izleyici temsilcisi bulunmasını şart koşuyor ama bu bir prosedürü aşıp ombudsmanlığa dönüşmedi. Demek ki cebri tedbirler her zaman işlevsel olamıyor. Dijital medyanın hali zaten içler acısı. Medya ombudsmanlığının gelişmesi medyanın ve toplumun gelişmesinden bağımsız ele alınamaz.
"Medya yapısal dönüşüm içinde"
Sabah’ı genel olarak eleştirmek gerekirse neler söyleyebilirsiniz?
Bugüne kadar yazdığım elliden fazla yazının büyük kısmında gazeteye ve Türkiye’deki gazeteciliğe yönelik eleştiri ve övgülerimi aktardım. İzin verirseniz burada onları ayrıca özetlemeyeyim ya da ayrıca bir parantez açmayayım. İş etiğine aykırı ve centilmenlik dışı bir davranış olabilir bu.
Ama genel olarak ve hem Türkiye’deki hem de dünyadaki basınla ilgili olarak şunu söylemek isterim. Medya yapısal, işlevsel, kültürel ve ekonomik olarak ciddi bir dönüşüm içerisinde. Okur, haberin niteliği, piyasanın sürdürülebilirlik kriterleri değişiyor. Bunları iyi tespit edip adapte olmak gerekiyor. (EA)