İletişim eğitimi dünyanın her yerinde özel becerilerin bir araya toplanmasını zorunlu kılan, belli bir kentsel birikimi gerektiren, altyapı organizasyonuyla pahalı, dinamik sektörüyle de her daim güncel ve yeni olmayı zorlayan bir doğaya sahiptir. Dolayısıyla oldukça yetkin kadrolara ve sağlam bir altyapıya gereksinim duyar.
İletişim fakültesinin bünyesinde hem iletişim disiplininden, hem de son derece disipliner bir alan olduğu için diğer disiplinlerden bir akademik birikimin yanı sıra, reklam, halkla ilişkiler, gazetecilik, fotoğrafçılık, sinema, televizyon, grafik ve internet konularında uzmanlaşmış kadrolara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla Türkiye'nin ancak gelişmiş kentlerinde oluşabilecek bir birikimin iletişim eğitimi için gerekli olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Her ne kadar günümüzde üç büyük şehir iletişim fakültelerinin neredeyse yarıya yakınını barındırmaktaysa da, özellikle diğer yarının ne zaman yetkin bir iletişim eğitimi vereceği son derece belirsizdir. Kaldı ki, büyük şehirlerdeki iletişim fakülteleri de ciddi sorunlarla karşı karşıyayken, bu sorunların yeni fakültelere ev sahipliği yapacak olan bazı şehirlerde nasıl giderileceği gerçekten de merak konusudur. Hal böyleyken sorunların başına yetişmiş öğretim elemanı ihtiyacını koymak, yanlış bir sıralama olmayacaktır. Kaldı ki, iletişimin bir disiplin olarak ülkemizin, yeni disiplinlerinden biri olması, fakülte düzeyindeki tarihinin henüz çok yeni olması, bugün açısından önemli oranda bir eğitim-öğretim kadrosu ihtiyacını beraberinde getirmektedir.
Büyük fakülteler, kadrolarını cazip tekliflerle gelen vakıf üniversitelerine kaptırmakta, yeni kurulan fakülteler ise iki iletişim yardımcı doçentini dahi bulamaz hale gelmektedirler. Yetişmiş insan gücü, hele de kendi disiplininden gelen işgücü birikimi son derece kısıtlı olan iletişim fakülteleri, üniversitelerin diğer disiplinlerinden pek çok öğretim elemanına kucak açmak zorunda kalmışlardır.
Pek çok iletişim fakültesi, ciddi oranda "alan dışı" birikime ihtiyaç duymakta, fakat bu durumun ciddi sakıncaları beraberinde getirdiği gözlemlenmektedir. Bambaşka bir bağlamda yetişmiş, tarihçi, psikolog, hukukçu, sosyolog, işletmeci, veteriner, siyaset bilimci ve benzeri farklı disiplinlerden gelen, hatta iletişimle ilgisi olmayan öğretim üyelerinin 21. yüzyıla iletişimci yetiştirmeye muktedir olduklarını düşünmeleri son derece şaşırtıcıdır.
İletişim kökenli öğretim üyeleri diğer disiplinlere hep tereddütle yaklaşırken, asla bu fakültelerin hocası olmayı göze alamazken, diğer disiplinlerden gelenlerin iletişime aynı tereddüt ve saygıyla yaklaştıklarını söylemek olanaklı değildir. Ayrıca hala daha kendi disiplin geleneğini yaratamamaları iletişim fakültelerindeki eğitimin niteliğiyle ilgili olarak son derece yaşamsal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
"Disiplinler tarihsel olarak bilgiyi örgütlemenin başlıca aracı olmuş ve yeni anlayışların üretimi için kalıplar olarak hizmet vermişken (Gür, 2003:181)", iletişimde böyle bir yönelim standartlaşmasının olmamasının ciddi akademik sorunlara yol açtığı aşikardır. Belki de bu yüzden, verilen teorik eğitim bir türlü anlamlı bir bütüne tekabül edememektedir. Şüphesiz ki iletişim disiplinlerarası bir bilimdir. Fakat mevcut öğretim üyelerine baktığımızda, neredeyse her disiplinden gelenin içeri buyur edildiği, bir disiplin standardının bir türlü tutturulamadığı, "ne yapsan gider" mantığının hakim kılındığı bir akademik ortamı, disiplinlerarası olarak nitelemek bilimin özüne ihanettir. Dolayısıyla bu noktada nitelikli ve alandan öğretim elemanının azlığı, iletişim fakültelerinin sayısal yoğunluğu göz önüne alındığında karşımıza öncelikli sorunlardan biri olarak çıkmaktadır. (MBA-FB/HK)
* Bu yazı Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi "Akdeniz İletişim'in İletişim Eğitimi Özel Sayısı'nda (Haz. 2011) Prof. Dr. M.Bilal ARIK ve Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayram'ın imzasıyla yayımlanan "İletişim Eğitimi ve İletişim Akademisyenleri: Verilerin Işığında Genel Bir Değerlendirme" adlı makalenin üçüncü bölümüdür.
** Bu makalenin önceki bölümlerini okumak için tıklayın: