* Fotoğraf: Pixabay
Yıllardır atılan, LGBTİ+’ların varoluşunu imleyen, inkara, görünmezliğe ve nefrete rağmen görünürlüğün hedeflendiği bir dönemi anlatan başlıktaki bu slogan, bugün bizzat bu sloganın yaratıcılarına nefret saçmak üzere yazılmış bir yazının başlığında değiştirilip kullanılmış.
Mücadele tarihimize sahip çıkmak, varoluşumun en temel dayanağı: hukuk, LGBTİ+ toplumunu eşit yurttaş olarak tanısa da tanımasa da bizleri var eden, sesimizi duyurmamızı, gündem oluşturmamızı sağlayan bu mücadele ve onun ürettikleridir.
Sloganın deforme edilerek kullanılması sadece basit bir kelime oyunu değil, tarihimizi ve dolayısıyla o tarih üstüne inşa ettiğimiz varoluşumuzu bizden çalmanın ilk adımıdır. Bu, on yıllara yayılmış devlet pratiğinin ürünüdür: tarihsiz-kültürsüz-dilsiz bırakmak.
LGBTİ+ toplumuna yönelik bu tarihsizleştirme çabasını kendi tarih yazımımızla bertaraf etmek ise mücadele arkadaşlarımıza, heteroseksist patriarkal iktidar mağduru, quir yoldaşlarımıza minnet borcudur. Günah-suç-hastalık ekseninde etiketlenen LGBTİ+ varoluşu, bu etiketlenmelere karşı bir mücadele tarihidir. Günahsa günah, suçsa suç, hastalıksa hastalık deyip hetero-normatif kuşatmayı kendi kurduğu yerden bozguna uğratmanın mücadelesi ve norma ve normale karşı isyanı.
LGBTİ+ toplumun kendisini tarihsel pratiklerle, din, tıp, hukuk ya da ahlak ile meşrulaştırma ihtiyacı tam da bu sebeple yok. Kıymeti kendinden menkul iktidar alanlarının “hoşgörüsüne” veya “icazetine” ihtiyacımız yok: meşruiyetimiz kendimizdendir, sınır-aşırı kurduğumuz dayanışmamızdan, mücadelemizden ve örgütlenmemizden. Zira aşkı örgütledik, iktidarların alışık olmadığı bir dil ve pratikle aşkı hiyerarşisiz, çekincesiz, istisnalar kurmadan örgütledik.
Siyasal olanı toplumsallaştırıp, toplumsal olanı siyasallaştırıp, temas ettiklerimizle, anti-kapitalist hareketlerden eşit yurttaşlık hareketlerine, feministlerden sosyalistlere, beraber büyüyerek özneliğimizi kazandık. Gündeliğin içinde homofobi-transfobi temelli kurumsal ayrımcılığın içinde kendimizi var ettik. Bizden olanın bizden alınmasıyla mücadele ederek geri aldık, bahşedilmedi, lütufta bulunulmadı.
Şimdi de olan bu: bizden olanın bizden alınması için yapılan bir saldırı. İnancımızdan sloganlarımıza varoluşumuz, hoşgörü beklemediklerimiz, lütuf dilenmediklerimizin saldırısı altında. Ortaya çıkan sorunları, kötülükleri cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinde arama konformizmine düşen, nefret söyleminden halkın dini değerlerini aşağılama suçu çıkaran çok katmanlı iktidarların münferit olmayan, sistemli-işbirlikçi saldırısı altında.
Hukuk-tıp-din el ele yürümeye devam ediyor: günah ile başlayan tartışmanın hastalık cephesi açıldı, hukuk atılımı ise dolambaçlı mücrimleştirmelerle, nefrete karşı duranların soruşturulması ile tamamlanıyor.
Bu çok katmanlı, çoğul iktidarları içeren saldırı “hak” düzleminde bertaraf edilemez. Zira varoluşu tehdit eden, varoluşu kendine tehdit gören anlayışın yegane çözümü toplumsal özgürleşme ve birlikte mücadele.
El ele yürüyen homofobi-transfobi, milliyetçilik, muhafazakarlık ve beyaz iktidarıdır. Bu eller bir gün LGBTİ+ toplumuna, bir gün alt sınıflara, bir gün etnik gruplara kalkıyor, kalkacak. Velhasıl, savunulması gereken bir hat değildir, toplumsal hareketlerin her cephesi baskı, tahakküm ve şiddetin uygulama sahasıdır.
Artık soru şu: Beraber miyiz? (LP/TP)