1916 yılında Yemen'de doğan 18 Mart 1981 yılında İstanbul'da izbe bir evde ölen Türk sinemasının "ilk star"ı Cahide Sonku, SİYAD'ın ödül gecesine silik bir fotoğraf olarak damgasını vurdu.
Bir meyhane de Atilla Dorsay'ın elinden kendisine verilen ödülü alan Cahide Sonku, yaşamının belki de ikinci ödülüyle birlikte anılarımız arasında bir pencere açtı.
İnşaata pırlantalar
Bir zamanlar yüksek ökçeli pabucundan şampanyalar içilen, Taksim, Gümüşsuyu'nda inşa edilen apartmanının temeline pırlantalar serpilen kadının o müstehzi gülüşü...
Cahide Sonku ile ilgili ilk yazıyı yıllar önce Ziya Öztan'ın TRT'ye çektiği "Cahide" dizisi dolayısıyla yazmıştım.
Birlikte sahneye çıktığı, kamera önüne geçtiği oyuncu arkadaşlarıyla yaptığım görüşmelerde "kendisine çizilen kadere meydan okuyan, seçtiği yolda, yaldızlarını meyhane köşelerinde dökmekten çekinmeyen bir kadın portresi" ortaya çıkmıştı.
Magazin gazeteciliğinde geçen 15 yıl içinde yaptığım tüm röportajlar ise bir başka kanıya varmama yol açtı:
Korkunun adı
Kadın erkek tüm "star"ların ortak bir korkusu olduğuydu.
Cahide Sonku gibi ölmekti, bu korkunun adı. Kimi bunu dillendirdi, kimi satır aralarına sıkıştırdı.
O tarihlerde Sonku'nun ölümü çok taze ve fotoğrafları da unutmaya elvermeyecek kadar canlıydı. Yıllar bir çok şeyin olduğu gibi anılarımızın üzerine de ölü toprağı serpti. Ta ki SİYAD'ın gecesine kadar.
Bir kaybediş öyküsü
Türk Sinema Tarihine "ilk star", "ilk yapımcı" ve "ilk yönetmen" olarak damgasını vuran Cahide Sonku, karton tiplemelerden uzak, her rolün kadını olarak dönemin en çok film çeken oyuncusudur. Hem güzel, hem zengin hem de güçlüdür.
Dönemin tiyatro ve sinemadaki güçlü adamı Muhsin Ertuğrul'un gözdesi olması, yine Demokrat Parti (DP) iktidarının desteklediği Tütün Kralı İhsan Doruk'la evliliği, Talat Artemel ve Cahit Irgat'la olan birliktelikleri gel gitlerle dolu yaşamının önemli duraklarıdır.
Seçtiği erkekler onun perdedeki aksine gönül verirken, gerçek Cahide Sonku'yu görmek, aramak zahmetine bile katlanmazlar.
Yeşilcam'ın şöhrete kurban verdiği ilk isim olan Cahide Sonku, bugün alkolden yıpranmış güzelliğiyle belleklerde yer alır. Hırsları nedeniyle kendisine sunulanla yetinmeyen bir kadın portresi çizen Cahide Sonku'nun yaşamı; tercihlerinden ötürü vazgeçiş, seçimlerinden ötürü de bir kaybediş öyküsüdür.
Cahide Serap'tan Sonku'ya
Sinemanın değilse de, tiyatronun başlangıç yıllarında gerek kadın gerekse erkek oyuncuların, belirli ekonomik ve kültürel düzeye sahip oldukları gözlenir.
Bu nedenle Yemen doğumlu (1916) Cahide Serap adlı genç kızın "Cahide Sonku" adıyla hızla yükselişi, erkeklerin gözbebeği oluşu şaşırtıcıdır.
Türk sinemasının erkek starını yaratmadığı bir dönemde, dişiliğini fütursuzca(!) sergileyen bir kadın imgesinin ilk kez prim yapmasıdır şaşırtıcı olan.
Bir "idol", yerli "Marlen Dietrich" sıfatlarıyla anılır Cahide Sonku. Gizemli, soğuk, güzel ve sarışındır. Önce Halkevleri Tiyatrosu, İstanbul Belediye Konservatuarı, ardından da Muhsin Ertuğrul'un keşfiyle Darülbedayi'de (1932-Şehir Tiyatroları) "Yedi Köyün Zeynebi" ile oyunculuğa başlar.
Sonraki yıl Muhsin Ertuğrul'un yönettiği "Söz Bir Allah Bir" filmiyle sinemaya geçer.
O tarihlerde 16 yaşında olan Cahide Sonku, Batılı bir anlayışla sinema yapmaya çalışan Muhsin Ertuğrul'un elinde yoğrulacak bir hamurdur.
"Star"lık zor sanat
Nitekim, August Strindberg, Lev Tolstoy, William Shakespeare ve Anton Çehov gibi yazarların oyunlarında Cahide Sonku, tiyatronun "tek adam"ı Muhsin Ertuğrul'un gözbebeği olur.
1937'de çekilen ve Türk Sinema Tarihine "İlk köy filmi" olarak geçen "Bataklı Damın Kızı Aysel" filmi, Cahide Sonku'ya, Türk sinemasının ilk "star" oyuncusu unvanını getirir.
Kocalı kadınların toplumun değerleriyle ters düşmeyen rolleri üstlenerek ayakta kaldığı 1940'lı yıllarda Cahide Sonku, bir kadın olarak her rolün aranılan ismi olur.
Sinemada oyuncu olarak kalmakla yetinmez Sonku. Sinema araştırmacısı Agah Özgüç'ün Cahide Sonku'yla yaptığı söyleşiden edindiğimiz bilgiye göre "Fedakar Ana" filminde yapımcılığa, yine bu filmde ilk kez kameranın arkasına geçerek yönetmenliğe başlar.
("Türk Sinemasında ilk kadın yönetmen kimdir?" sorusunun yanıtı kaynaklara göre kuşkusuz Cahide Sonku'dur. Ancak tarafların bu filmle ilgili ve başka Sonku filmleriyle ilgili söylemleri nedeniyle tartışmalıdır ve bir başka yazı konusudur.)
Bu filmden sonra kendi yapım şirketi Sonku Film'i kuran Cahide Sonku eşi Talat Artemel ve Sami Ayanoğlu ile birlikte "Vatan ve Namık Kemal" filmini yönetir. Yıldız Dergisinin 1951 yılında açtığı yarışmada Vatan ve Namık Kemal "En İyi Film", Cahide Sonku da "En İyi Kadın Oyuncu" seçilir.
Beklenmeyen son, "Beklenen Şarkı" filminden sonra gelir. Zeki Müren'in yükselişine karşın bu filmden kazanılan başarı ve ün, Cahide Sonku için sonun başlangıcı olur. Sonku Film Şirketi'nin, bir söylentiye göre kundaklanması sonucu, tüm filmleri yanan ve servetini yitiren Sonku, alkolle olan dostluğunu ilerletir.
Tiyatroya yeniden dönme çabaları sonuç vermeyen Cahide Sonku
kendi ifadesiyle Talat Artemel'den içkiyi, İhsan Doruk'tan gücü ve sadakatsizliği öğrenir.
Son günlerini ispirto içerek, tahta bir kerevetin üzerinde ölmeyi dileyerek geçiren Cahide Sonku, eğer koşullar elverse, eğer bir kadın olarak verdiği mücadelede Yeşilcam'ın ayak oyunlarına direnebilse, eğer Sonku film yanmasa belki de alkol şişelerinin dibinde kaybolmayacaktı.
Özgür kadın
Türk sinemasının ilk kadın "star"ı olan Cahide Sonku, fırtınalı yaşamı ve sefalet içinde ölümüyle bir çok oyuncu için, korkulan bir örnek olur. Zengin, güçlü ve güzel olmanın geçici olduğu onunla belleklere kazınır.
"Su akarken küpünü doldurmak" anlayışı onunla birlikte kadın erkek oyuncuların desturu olur. Tiyatro ve sinemaya adım atan tüm oyuncular, tiyatro ve sinema dışında işler yapmanın yollarını bu nedenle ararlar.
Cahide Sonku'yu "star"lıktan sefalete götüren koşullar, bir çok sinema araştırmacısının kaleminden farklı şekilde yazıya dökülür.
Dönemin tanıklıklarına başvurarak yazılanlar arasında "kötü oyunculuğu", "ilkokul mezunu oluşu", "sonradan görmelik", "şöhreti taşıyamama" gibi gerekçelerin yanı sıra, "1940'lı yılların tiyatro ve sinema dünyasına değilse de, kapalı Türk toplumuna "özgür kadın" imgesiyle fazla geldiği de vardır.
1940'lı yıllardan 2004'e gelindiğinde değişen bir şey yoktur. Cahide Sonku gibi olmak değil ölmek korkusu, yıllar içinde bir "Cahide Sonku" sendromuna dönüşür. Rahmetli Kemal Sunal'a bir söyleşi sırasında, "Size neden cimri diyorlar?" diye sorduğumda, önce tutumlu olduğunda ısrarcı olmuş, sonra da "önümüzde bir Cahide Sonku örneği var" demişti.
Tarihi kahramanlar yazar
Sinema araştırmacıları ve sinema tarihi yazanlar genelde erkekler. Tarihin zaten kahramanlıklar üzerine kurulu olduğu ve kahramanların hep erkekler olduğu düşünülecek olursa(!), bunun yadsınmaması gerekir.
Sinemada da, aşktan kahramanlık öykülerine kadar her olayın örgüsü erkeklerin etrafında şekillenirken, erkeklerin yazdığı, kadınların figüran kaldıkları senaryoda bu kez Cahide Sonku Efsanesi var.
Seçimleri ve tercihleriyle, hem yenilgilerin hem de yengilerin kadını Cahide Sonku.
Kadın kahramanları azınlıkta kalan, hatta olmayan sinemamızda Cahide Sonku, apoletleri sökülmüş bir general gibi; "star"lık düşleri kuran, "star" kalabilmek için her yolu deneyenlerin karşısında, "Cahide Sonku Sendromu" nu işaret etmektedir. (AD/NM)