1970'li yıllar... Türkiye büyüme atağı içinde. Ancak sürekli bir şeyler oluyor, ülke bir türlü karışıklıklardan kurtulamıyor. Tüm dünya 68 kuşağının ortaya çıkışıyla, inanılmaz bir muhalefetle çalkalanıyor. Bu dalgalanmanın etkileri Türkiye'de de karşılığını buluyor. 70'li yılların ortalarına doğru ülkedeki siyasal kamplaşmalar iyiden iyiye yoğunlaşıyor, siyasal belirsizlikler artıyor. Kıbrıs çıkartması, ambargolar, kıtlık, yoksulluk, yükselen sol muhalefet ve faşizan sesler... Sonra margarin, benzin kuyrukları, yoğun sokak terörü, cephe hükümetleri, kargaşa ve 12 Eylül...
Sözünü ettiğim bu dönem kültür-sanat bağlamında da çok yoğun bir dönem. Bir çok sanatçı yine bu dönemde sol muhalefetin öncülük misyonunu taşıdığı için "vatan haini" ilan edilip ya yasaklandı ya da ülkeden uzaklaştırıldı.
Yine aynı dönemde Ertem Eğilmez, Türk Sineması'na unutulmaz bir yıldız kazandırdı: Kemal Sunal... Kemal Sunal sanat yaşamı süresince 81 filmde oynadı. Bunların tamamına yakınında da başrol oynadı. Ancak bu onun yakalamış olduğu bir şans değildi, bir zorunluluktu. Kemal Sunal çok hızlı bir şekilde popüler oldu çünkü Salako filmiyle başlayan başrolleri onu bir anda herkesin sevgilisi haline getirdi.
Salako'yla başlayan tarih
Burada altı çizilmesi gereken şu ki; yalnızca sinemaseverlerin değil herkesin sevgilisi oldu. Nitekim o dönemde ortalıkta yeteri kadar kahraman vardı, insanlar kahramanını değil, Şaban'ını arıyordu. Kemal Sunal'sa "kusursuz yüz hatları ve fiziği, düzgün diksiyonu ve yakışıklılığı" ile Türkiye İnsanının aradığı anti-kahramandı.
Salakoğlan; bir ağanın yanaşmasıdır (Türkiye'de o dönemde New-York'ta öğrenim gören ağalar yoktu). Ağanın kızına aşık olur. Salako'nun tek mal varlığı, aynı zamanda onu dinleyen tek canlı olan, yani tek dostu olan eşeğidir. Ağa kızını evlendirmeye kalktığında boynu bükülür ve intihar etmek ister Salako. Onu da beceremez tabii ki. Ağa'nın kızının gönlü ise Salako'nun ilkokul arkadaşı olan bir eşkıyadadır. Kız düğün gecesi kendini Salako'ya kaçırtınca ortalık karışır. Kız Salakoğlan'ı kandırıp kendini sevgilisine götürtür. Gidene kadar da çeşitli tesadüflerle eşkıyanın adamlarını yerle bir eder. Bu sırada gelene gidene "Ben eşkıyayım di mi? Ben yiğidim di mi? Ben erkeğim di mi?" gibi sorular sorar. Ancak namı yürümüştür bir kere... Her şey böyle giderken sevdiği kız tarafından kandırıldığını öğrenir Salako... Herkese, her şeye küser Salakoğlan...
Onun salaklığı hesabı kitabı olmamasından geçer. O ana kadar zaten gerçek bir kaybeden olan Salakoğlan için hiçbir şey değişmemiştir. Sadece bir haftalığını talih ona güler gibi olmuştur. O ne şöhreti, ne parayı ne de iktidarı istemektedir. Onun tek istediği sevdiği kızdır. Sevdiği kızı kazanmak için her şeyi yapan Salako feodal düzendeki bütün güç odaklarını birbirine soktuğunun farkında bile değildir. Zaten referans çerçevesinde olmayan bir şeydir iktidar. Filmin sonunda ağanın kızı Salakoğlan'ı kaçırır ve sevgilisine de o şekilde kavuşur. Kaybedenliğinden hiçbir taviz vermeyen Salako isteğine ulaşılır. Ya onunla alay edip saz .çalan diğer köylüler. Zorla kahraman yapmaya çalıştıkları bir Salakoğlan'dan medet umup ortada kalır. Ağanın baskısı aynen devam eder. Ancak bir kişi hariç: Salak bir yanaşma... İşte anti-kahramanın erdemliliği böyle bir şeydir. Kendi özgürlüğünün peşinden koşar, zaten kaybedendir, iktidarla işi ve hesabı olmaz. Afilli cümlelerle halka hitap etmez, cebindeki üç kuruşu fakire fukaraya dağıtır. Bunu da bir kahramanlık gösterisi olarak değil, bir kurtarıcı olarak yapmaz. Mayasında paylaşmak olduğu için yapar.
Sunal'ın iktidarı reddi
İşte budur Kemal Sunal'ın beyaz perdede yıldızlaşmasının nedeni. O herkes gibidir, naif ve insanca istekleri vardır. Onun filmlerinde gücün peşinden koşan, kurnazlıkla köşe dönmeye çalışanın hesapları hep yanlış çıkar. Onların yoluna Neo'lar, Superman'ler taş koymaz. Nitekim yanlış hesap Bağdat'tan döner zaten. Bu sırada Şaban, Salako, Davaro, Feyzo boş mu durur? Hayır...
Sevgilini, anasını, arkadaşlarını kaybetmemek için kendince yöntemler geliştirir. Bu yöntemler; düzenin çarklarını tersten dikizleyen yöntemlerdir, kişiye özel yöntemlerdir. Bu mücadeleyi verirken, herkesin yaşadığı türden zorluklarla karşılaşır. Üç kağıtçıların eline düşer, onu kandırmaya kalkışan birileri olur, margarin kuyrukları, faşizm, feodalizm Kemal Sunal filmlerinde mutlaka dekor olarak varlığını korur. Ancak Şaban vb. karakterler asla soyut kavramlarla mücadele etmez. Yel değirmenleriyle savaşan bir Don Kişot değildir Kemal Sunal.
O, geçim sıkıntısıyla, güçlü kuvvetli adamlarla, onu sevgilisinden ayıran statü ayrımlarıyla dertlidir. O bir şeyi istiyorsa, ona hissetirilen bir gereksinimden dolayı onu istemez. Onun istekleri, saf bir insanın istekleridir.
Aynı bizlerin gündelik dertlerimiz gibidir onun dertleri ve asla umutsuz değildir. Bir şekilde sorununu çözer. Her şeyin güzel olması için "halkın hazır olmasını", "tesisin yeterli hale gelmesini" beklemez. Kendisi hazırdır, eldeki imkanları etkin ve verimli kullanır. İstediğini alır. Değişim çok uzaklarda değil, bizlere Şaban kadar, salaklaşabilmek kadar yakın...(NK)
*Ara başlık ve vurgular Bianet'e aittir.