İlk defa ne zaman sinemaya gittiğinizi hatırlıyor musunuz? Ben hiç unutmadım, beş yaşındaydım, şu anda belki de pek çok kişinin hatırlamadığı veya ismini bile bilmediği Konak Sineması'nda, 1980 yılında yapımı, başrollerinde Brooke Shields ve Christopher Atkins'in oynadığı "Mavi Göl" filmini seyretmiştim.
O kocaman perdeye yansıtılanları pek anlayamamıştım, beş yaşındaki bir çocuk için belki de çok uygun bir film değildi, ama olsun... İlk seyrettiğim bu film, hayal dünyamda unutamadığım izler bırakmıştı.
Sonrasında Konak Sineması'na pek çok kez gittim, çünkü burası benim babamın çalıştığı yerdi. Annemle fırsat buldukça, babam bize gelin dedikçe sinemaya giderdik. Haftasonları çocuk tiyatrosu da oynardı.
O zamanlar sinemaya gitmek beni çok heyecanlandırırdı. Çünkü babam film arasında, yani antrakt olduğunda elinde birer Alaska-Frigo ile gelirdi.
O zamanlar şimdiki gibi onlarca çeşit dondurma yoktu, bu yüzden de yediğim o dondurmaların tadını hala hiç unutamam. Filmi anlayıp anlamamam çok da önemli değildi, filmin ilk yarısı bitse de dondurma yesem diye babamın gelmesini dört gözle beklerdim.
Çocukluk anılarımda çok önemli bir yeri olan Konak Sineması artık yok, ismi bile hatırlanmıyor. İnternette arama yapınca, birkaç sayfa dışında bu sinemayla ilgili doğru dürüst bilgiye bile ulaşılamıyor. Oysa ki Konak Sineması bana göre İstanbul'un en güzel sinemalarından biriydi.
Sinema olarak kullanımından sonra Metin Akpınar ve Zeki Alasya, Devekuşu Kabare tiyatrosunun Beyoğlu Beyoğlu, Yasaklar, Aşkolsun, Deliler ve Geceler gibi oyunlarını da Konak Sineması'nda sergilediler ve hep kapalı gişe oynadılar. Babam o zamanlar yine Konak'ta çalıştığı için bu oyunların tamamını da izleme şansı buldum.
Konak Sineması, Harbiye'deki kapısından girdikten sonra alt katına inerken merdivenlerinin yanındaki beyaz kabartmalarına her seferinde ellerimi sürdüğüm o büyülü yer olarak kaldı benim için. Gişede bilet satan ablayı, kapıda bilet kesen amcayı, tuvaletinde çalışan teyzeyi, büfesinde çalışanları ve salonda yer gösteren babamın diğer bütün arkadaşlarını hiç unutmadım. Konak Sineması bambaşka bir dünyaydı.
Yıkılarak yerine bir iş merkezi yapılmasına karar verildiği zamanki üzüntümü hiç unutamamam. Hem sinemada çalışanlar işsiz kalıyordu, hem de içinde dolaşmaktan büyük keyif aldığım bu güzelim salon sevimsiz bir iş merkezine dönüştürülmek üzere yıkılıyordu.
Aynı şekilde bugün Emek Sinema'sına yapılmaya çalışılanlar gibi...
Konak Sineması'nı ne kendimiz için, ne de bizden sonrakiler için korumayı başaramadık. O zamanlar, Konak'ın yıkılışına kimsenin çok fazla ses çıkardığını hatırlamıyorum. Ama şimdi en azından bir araya gelip "Emek'i Yıktırmıyoruz" diyebiliyoruz.
Sadece bireysel tarihimizin değil, toplumsal tarihimizin de belleğini oluşturan mekanlarımıza ve tarihimize gelin beraber sahip çıkalım. Gelecek kuşaklara bu mekanların fotoğraflarını değil, kendilerini bırakalım. Gelin hep beraber "Emek'i Yıktırmayalım". (CAÇ/HK)