Bir İntihar Bombacısının Kimliği Tespit Edildi İddiası
Ankara’daki bombalı saldırıyla ilgili soruşturmada bir intihar bombacısının kimliğinin, kamera görüntülerinden tespit edildiği iddia edildi. Kimliğinin kesin tespiti için aileden alınan DNA eşleşmesinin sonucu bekleniyor.
Ankara’daki barış mitingine yapılan bombalı saldırıyla ilgili soruşturmada, bir intihar bombacısının kimliğinin tespit edildiği iddia edildi. İntihar bombacısının, Suruç saldırısını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Y.E.A olduğu ileri sürüldü.
Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, intihar bombacısının kim olduğu DNA eşleşmesinin tamamlanmasının ardından kamuoyuna açıklanacak.
Hürriyet gazetesi ise saldırgan olduğu değerlendirilen bir kişinin fotoğraflarıyla patlamada parçalanan kafatası ve yüz dokularının eşleştiğini yazdı.
IŞİD bağlantısı iddiası
Gazeteye bilgi veren ve adı açıklanmayan Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, “Daha önce istihbarat birimleri tarafından ismi bilinen, IŞİD ile bağlantılı olarak eylem yapacağı noktasında belli süre istihbarat takibinde olan bir kişi. Canlı bombanın bu kişi olacağı noktasında somut deliler var” dedi.
Adıyaman nüfusuna kayıtlı saldırganın, İslam Devleti (İD/IŞİD) ile bağlantılı olarak Suriye’ye geçtiği, burada bomba eğitimi aldıktan sonra yasadışı yollarla Türkiye’ye girdiği öne sürülüyor.
DNA sonucu bekleniyor
Saldırganın, daha önce basında yer alan Emniyet kaynaklı 21 kişilik şüpheliler listesinde de olduğu ifade edildi.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) da takip listesinde olan şüphelinin, Türkiye’ye geçtikten sonra izini kaybettirdiği, yapılan istihbarat çalışmalarında bir sonuca ulaşılamadığı belirtildi.
Kimliğinin kesin tespiti için aileden alınan DNA eşleşmesinin sonucu bekleniyor.
Milliyet’ten Tolga Şardan’ın haberine göre, Suruç’taki bombalı saldırıyı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi olan ve halen polis ve UYAP kayıtlarında aranır konumda bulunan Y.E.A’ya ait olduğu belirtilen görüntü çok net olmaması nedeniyle dijital görüntü uygulamalarıyla daha net hale getirildi.
Yapılan son düzeltme sonrasında, görüntüdeki şüphelinin çok büyük olasılıkla Y.E.A olduğu anlaşıldı.
Şüpheliler listesi
Radikal gazetesi, IŞİD ve Adıyaman’daki “Dokumacı Grubu” adı verilen grubun bağlantısının olduğunu, Suruç patlamasını gerçekleştiren Alagöz’ün de bu gruptan olduğunu ileri sürmüştü.
Y.E.A'nın da 21 kişilik şüpheliler listesinde olduğu öne sürüldü.
Haberlere göre polis, başkentte bu gruba rehberlik yapan başka örgüt üyeleri olup olmadığını araştırmaya başladı.
İkinci saldırgan
İkinci saldırgan konusunda ise henüz bir bilgi yok. Daha önce çocukları ve yakınlarının IŞİD’e katıldığı gerekçesiyle polise başvuran ailelerden alınan DNA örneklerinden de henüz sonuç alınamadı.
İkinci intihar bombacısının başka bir ülkenin vatandaşı olup olmadığı ihtimali de araştırılıyor. (AS)
Lazkiyeli Alevi din adamı: Demokratik ve laik bir Suriye istiyoruz
“Bu hassas sürecin en az zararla atlatılabilmesi için emniyet birimlerinin bir an önce devreye girerek şehirde ve tüm ülkede güvenliği sağlamasını bekliyoruz. Aksi takdirde, başıboşluk artar ve durum daha tehlikeli bir hal alabilir.”
Suriye’de 53 yıllık Esad ve 61 yıllık Baas yönetiminin çökmesinin ardından Heyet-i Tahrir’uş Şam’ın (HTŞ) ülke genelinde yönetime el koyması, Alevilerin yaşadığı bölgelerde, özellikle Esad ailesinin şehri Lazkiye’de tedirginlik, korku ve belirsizliği artırdı. Bu kaygının farklı nedenleri var. Alevilerin yıllar boyunca zihinlerine kazınan bir algı bulunuyor: “Azınlıkların koruyucusu” Esad giderse, Suriye bir kan gölüne dönüşür.
Ayrıca savaşın sürdüğü yıllarda farklı bölgelerde selefi gruplar tarafından Alevilere yönelik toplu infazlar, saldırılar ve rehin alma vakaları yaşanmıştı. Şimdi ise bu grupların ülkeyi kontrol altına almasıyla birlikte kaygılar daha da büyümüş durumda.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, Suriye’nin batısında, ‘sahil bölgesi’ olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğunlaşmış durumda.
Geçtiğimiz hafta bu korkuları pekiştiren olaylar yaşandı. Sosyal medyada, Alevilerin yaşadığı bölgelerde bölge sakinlerinin evlerinden zorla çıkarıldığı, evlerine el konulduğu, tekbirlerle gerçekleştirilen saldırılar ve silahlı tehditlerin olduğu iddialarını içeren bilgi ve videolar paylaşıldı. Bazı vakalarda cinayetlere varan olaylar yaşandığı bildirildi.
Bazı sesler, bu hassas süreçte temkinli ve soğukkanlı olunması gerektiğini, yeni yönetime güvenliğin sağlanması için zaman tanınması gerektiğini savunuyor. Öte yandan, bu olayların tekrarlanması ve son verilmemesi durumunda şehrin, ardından da tüm ülkenin yeniden büyük bir çatışmaya sürüklenebileceği uyarısında bulunuluyor.
Bölgede son bir haftada yaşananları anlamak amacıyla, Lazkiyeli tanınmış bir Alevi din adamıyla 16 Aralık 2024 tarihinde telefon üzerinden bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisi ayrıca şehirdeki kanaat önderleri ve din adamlarının, HTŞ öncülüğündeki ‘Askeri Operasyonlar İdaresi’ ile gerçekleştirdiği istişare toplantılarında da yer alıyor. Konuğumuz konunun hassasiyeti nedeniyle kimliğini açıklamamayı tercih etti.
Lazkiye’de son bir haftada yaşananlar
Öncelikle, 8 Aralık’tan bu yana Lazkiye’de Alevilerin yaşadığı olaylardan bahseder misiniz?
Lazkiye’nin farklı bölgelerinden güvenlik ihlalleri ve halka yönelik saldırılar olduğuna dair haberler aldık. Örneğin, Lazkiye ile Halep arasındaki yol üzerinde bulunan Han el-Cuz köyü ve çevresinde yıllarca yan yana yaşayan Alevi ve Sünni köyler var. İç savaş sırasında bölge halkının bir kısmı bölgeden ayrılmış, bir kısmı ise evlerinde kalmıştı. Esad’ın düşmesinin ardından, daha önce bölgeden ayrılan bazı kişiler geri dönerek bazı evlere el koymak amacıyla ev sahiplerine saldırıp zorla evleri boşalttırdılar.
Bir başka örnekte, Esad’ın düşmesinden hemen sonra silahlı bir grup Rabia köyüne girerek ateş açtı. Olayda köyden ölenler oldu. Köy sakinleri durumu Askeri Operasyonlar İdaresi’ne şikâyet etti. İdare saldırıyı kınayarak faillerin cezalandırılacağını açıkladı. Failler ise iki gün önce kendi köylerinde saldırıya uğradıklarını iddia etti.
Rabiat Hama köyünde bir Alevi ziyaretinin (türbe) yakıldığına dair bir video paylaşıldı. Ancak videonun tarihine dair kesin bir bilgi yok; bazıları eski bir video olduğunu söyledi.
El-Gab Ovası bölgesindeki El-Aziziye köyüne 40 kişilik silahlı bir grup saldırdı. Köy halkını döverek ve tehdit ederek terörize ettiler, evlere el koydular. Saldırıda köy sakinlerinden bir kişi öldürüldü. Benzer olaylar, [Hama’nın batısındaki] Misyaf kırsal bölgesi ve Mharda çevresindeki, Esad karşıtı Sünni köylerle yan yana olan bölgelerde de görüldü.
Başka bir örnekte, Ras eş-Şamra bölgesinde HTŞ’li olduğu iddia edilen silahlı unsurlar, iki genç kardeşi evlerinden alıp birkaç dakika sonra ölü olarak geri bıraktılar. Olayın ardından Askeri Operasyonlar İdaresi bir heyet gönderdi ve faillerin cezalandırılacağını duyurdu.
“Yaşanan olaylar münferit ama…”
Bahsettiğiniz bu olaylarla ilgili Askeri Operasyonlar İdaresi nasıl bir yaklaşım sergiledi?
Askeri Operasyonlar İdaresi bu olayları “münferit vakalar” olarak değerlendirdi. İdare, kesin talimatlarla kimseye saldırılmamasını ve can güvenliğine kast edilmemesini istedi. Talimatlara uymayanların ağır şekilde cezalandırılacağını açıkladı ve benzer saldırılara maruz kalınması durumunda vatandaşların şikâyette bulunabilmesi için özel iletişim numaraları paylaştı. Biz de yaşanan olayların münferit olduğunu düşünüyoruz; en azından şimdiye kadar bunun aksini gösteren bir durumla karşılaşmadık.
Bu saldırıları kınamakla birlikte, bu hassas süreçte sakin ve soğukkanlı olunması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, bu hassas sürecin en az zararla atlatılabilmesi için emniyet birimlerinin bir an önce devreye girerek şehirde ve tüm ülkede güvenliği sağlamasını bekliyoruz. Aksi takdirde, başıboşluk artar ve durum daha tehlikeli bir hal alabilir.
Askeri Operasyonlar İdaresi’ne iletilen şikâyetler üzerine bazı gerekli adımlar atıldı. Ancak bazı şikâyetçi vatandaşlar, şikâyetleriyle ilgili geri dönüş alamadıklarını ifade etti, özellikle evleri yağmalanan ve eşyaları çalınan kişiler bu durumu dile getirdi.
Bu noktada özellikle belirtmek isterim ki, Askeri Operasyonlar İdaresi ile gerçekleştirdiğimiz tüm toplantı ve görüşmelerde, İdare yetkilileri bizi çok iyi karşıladı, oldukça kibar ve nazik davrandı. Güven verici vaatlerde bulunarak, Suriye’nin tüm halklarını kucaklayıcı ve kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olduklarını vurguladılar. Ayrıca askeri birimlerdeki memurlar için sicil düzeltme operasyonlarının yapılacağını söylediler. Bunun dışında birçok konu ele alındı. Verilen vaatler yerine getirilirse durumların iyileşeceğini söyleyebiliriz. Şimdilik süreci izliyoruz.
“Sabırlı ve soğukkanlı olmalıyız”
Genel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bölgedeki güvenlik durumuna ilişkin geleceğe bakışınız nedir?
Bu süreçte başıboşluk oluşması şaşırtıcı değil, çünkü her şey çok hızlı gelişti. İstikrarın en çok sarsıldığı dönemler, geçiş süreçleridir. Unutmamalıyız ki, kısa sürede ülkenin tamamında güvenliğin sağlanmasını beklemek gerçekçi olmaz. Sabırlı ve soğukkanlı olmalıyız.
Münferit olayları kınıyoruz, reddediyoruz; şikâyetleri iletiyor ve mağdurları destekliyoruz. Askeri Operasyonlar İdaresi’nin güvenliği bir an önce sağlayarak silahların yalnızca ilgili devlet birimlerinin kontrolünde bulunmasını sağlamasını bekliyoruz. Aksi takdirde bu vakalar artabilir ve durum kontrolden çıkabilir.
Bu vakaların, kentte giderek kötüleşen bir güvenlik durumunun başlangıcı olmasından, istenmeyen tehlikeli bir durumun ortaya çıkmasından ve bunun olumsuz etkilerinin yalnızca kente değil, tüm ülkeye yayılmasından endişe ediyoruz.
Allah’tan, Suriyeli annelerin ve iyi kalpli insanların dualarıyla bu sürecin en az kayıpla atlatılmasını ve tüm Suriyelileri kapsayan, ilkeli, özgür ve demokratik bir devletin inşa edilmesini diliyoruz.
Ülkenin bileşenlerinden biri olarak, adaletin hâkim olduğu, özgür, demokratik ve laik bir devlet arzuluyoruz. Herkesin haklarının güvence altına alındığı, tüm vatandaşların bir arada yaşayabileceği ulusal ilkeler üzerine inşa edilmiş bir Suriye istiyoruz.
Şahsen, din adamlarının siyasi pozisyon almasına karşıyım. Din adamlarının yeri ibadet yerleridir ve bu, istisnasız tüm dini gruplar için geçerli olmalıdır.
“Korkuyu besleyen vakalara son verilmeli”
Sosyal medyada, Suriye’deki Alevi toplumunun soykırıma maruz bırakıldığına ve kitlesel göçe zorlandığına dair söylentiler var. Ayrıca Alevilerin silahlandırılması için çağrıda bulunanların olduğunu da iddia edenler oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Alevi toplumunda herhangi bir silahlanma girişimini duymadım ve şahsen de buna karşıyım.
Sosyal medyada, silahlanma çağrıları yapan ve Alevi toplumuna yönelik saldırı vakalarının kontrol altına alınmasını talep eden kişilere ait videolar gördük. Ancak bu videoların tarihi, kimler tarafından çekildiği ve gerçekliği hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor.
Şahsen, bu tür çağrıların gerçek olması halinde bile toplumda bir karşılık bulmayacağını düşünüyorum. Alevi toplumu olarak bizim tek istediğimiz, bu ülkenin bir parçası olarak şehrimizin ve tüm ülkenin güvenliğinin bir an önce sağlanması ve münferit vakaların bir an evvel kontrol altına alınmasıdır.
Şu ana kadar Alevi bölgelerinde mezhep temelli toplu katliam vakalarına tanık olmadık. Böyle bir şeyin olacağına dair herhangi bir belirti de yok. Ayrıca, Alevilerin toplu göç hareketini gerektirecek bir durum da mevcut değil. Bu noktaya gelmemek için bölgede güvenliğin sağlanması gerekiyor. Gelişmeler bu yönde devam ederse, Alevilerin ülke dışına toplu göç etmek zorunda kalacakları bir durum ortaya çıkmayacaktır. Mevcut kaygı ve tedirginliği ortadan kaldıracak somut adımlar görmek istiyoruz.
Biz bu toprakların evlatlarıyız ve Suriye’nin ayrılmaz bir parçasıyız. Bu nedenle, geçici bir süre için bile olsa Alevilerin evlerini ve topraklarını terk etmelerine şahsen karşıyım. Elbette, ileride durum kötüleşirse, özellikle kadınların ve çocukların güvenliği için başka ülkelere göç etmelerini kolaylaştırmak gerekebilir. Ancak, şu ana kadar böyle bir durumu gerektirecek bir şey yaşanmadı.
Asıl mesele, bu korkuyu besleyen vakalara son verilmesidir. Korkunun kaynağını ortadan kaldırmak, korkuyu da ortadan kaldıracaktır.
Gazeteci. 2006 yılında Şam Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. Gazetecilik kariyerine Suriye'de başladı, Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle 2012 yılında Türkiye’ye göç etti. Hatay'a yerleştikten...
Gazeteci. 2006 yılında Şam Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. Gazetecilik kariyerine Suriye'de başladı, Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle 2012 yılında Türkiye’ye göç etti. Hatay'a yerleştikten sonra burada çalışmalarına devam etti. 1984 doğumlu.
İsviçre Êzidîler'e yönelik IŞİD kıyımını soykırım olarak kabul etti
İsviçre Parlamentosu salı günkü birleşiminde IŞİD'in 2014'te Sincar'da Êzidîlere karşı işlediği insanlık suçlarını soykırım olarak kabul etti. Bu kararla birlikte dünyada 3 Ağustos 2014'te Sincar'daki Êzidî kıyımını soykırım olarak kabul eden ülke sayısı yirmiyi aştı.
İsviçre Parlamentosu, salı günü IŞİD'in Irak'ta Êzidî azınlığa karşı işlediği 2014 soykırımını resmen tanıdı.
105 milletvekilinin lehte, 61'inin aleyhte oy kullandığı ve 27 milletvekilinin katılmadığı oylama sonucunda İsviçre de IŞİD'in Êzidîlere karşı işlediği insanlık suçlarını soykırım olarak niteleyen Birleşik Krallık, Almanya, Kanada, Hollanda, Avrupa Parlamentosu ve çeşitli BM organlarıyla aynı safa sokuyor.
Êzidîler ve soykırım
Êzidîler, Irak'ta çoğunlukla Kürtçe konuşan etnik ve dinsel bir topluluk. Êzidî inancı tek tanrılı bir antik din olan Zerdüştlük'ün eski Mezopotamya dinlerinin günümüze ulaşan inançlarıyla birleşmesine dayanıyor. Êzidîlerin büyük bölümü Irak'ın târihte Asurlularla bağlantılandırılan Ninova ilinde yaşıyor. Êzidîlerin önemli bölümü Kürt kimliğini benimsemiş olmakla birlikte, Ninova dışında kendilerini Kürt olarak nitelemeyen Êzidîler de var.
Êzidîler, IŞİD'in 2014'ten başlayarak Suriye ve Irak'ta geniş toprak parçalarını ele geçirdiği yayılma döneminde Irak'ın Sincar bölgesinde zulme ve kıyıma uğradılar. 3 Ağustos 2014'te IŞİD militanları Sincar'ın kontrolünü ele geçirdi. Resmi kayıtlara göre, yaklaşık bin 290 silahsız sivil Êzidî katledildi. O tarihten bu yana Sincar'da 70'i aşkın toplu mezar ve çok sayıda tekil mezar keşfedildi.
İlk olarak Avrupa Parlamentosu, Şubat 2016'da bu saldırıları soykırım olarak kabul ettti. Ardından Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, Haziran 2016'da yayımladığı raporda, IŞİD'in Êzidîlere karşı soykırım suçu işlediğini belirtti.
Bu tanımaların ardından, ABD, İrlanda, Kanada, Lüksemburg, Hollanda, Belçika, Almanya, İsviçre, Ermenistan, İngiltere ve Portekiz gibi yaklaşık 20 ülke, Êzidî soykırımını resmen tanıdılar.
Ancak, Irak hükümeti Êzidî soykırımını henüz resmen tanımadı.
Hizbullah'a yasak
İsviçre Parlamentosu aynı oturumda Lübnan Hizbullahı'na yönelik bir yasağı da sert tartışmaların ardından benimsedi. Êzidî Soykırımı oylamasının ardından Meclis 126 lehte, 20 aleyhte ve 41 çekimser oyla Hizbullah'ı yasadışı ilan etti.
İsviçre hükümetiyse yasağa karşı çıktı. Adalet Bakanı Beat Jans tartışma sırasında "İsviçre bu tür örgütleri yasaklamaya başlarsa, çizgiyi nerede ve nasıl çekeceğimizi kendimize sormamız gerekir. " uyarısında bulundu.
Parlamento, geçtiğimiz hafta da Hamas'ı 7 Ekim 2023'te İsrail'e yönelik saldırılar gerekçesiyle yasaakladı. İsviçre bugüne kadar yalnızca Birleşmiş Milletlerce "terör örgütleri" olarak listelenen El Kaide ve IŞİD'i yasaklamıştı.