10 yaşındayken İstanbul'a geldi. Avusturya Kız Lisesi'nde okudu. 1961 yazında ilk kez yurtdışına çıktı. 1962 ve 1963'te Avrupa'yı otostop yaparak gezdi. 1964'te Paris'te tanıştığı tiyatro sanatçısı, yazar Güner Sümer ile evlendi. Ankara'da Almanca çevirmeni olarak çalışmaya başladı. Yarım bıraktığı lise öğrenimini, İstanbul Erkek Lisesi'nin sınavlarına dışarıdan girerek, tamamladı. Ankara Sanat Tiyatrosu çevresinde yer aldı. Brendan Behan'ın Gizli Ordu adlı oyununda rol aldı. Eşinden ayrıldı, 1968'de İstanbul'a yerleşti. 1968'de sinemacı Erden Kıral ile evlendi. 1973'te kızı Deniz doğdu. 1981'de bir bursla bir yıllığına Berlin'e gitti. Erden Kıral'dan ayrıldı. Üçüncü eşi, Kanada'da yaşayan İsviçre asıllı Hans Peter Marti ile tanıştı. 1984'te Hans Peter ile evlendi, Zürih'e yerleşti. Yakalandığı hastalıktan kurtarılamayarak,18 Şubat 1986'da bu kentte öldü; 25 Şubat'ta Aşiyan'da son yolculuğuna uğurlandı.
Tezer Özlü yazın yaşamına öyküler yazarak başladı. İlk öykü kitabı Eski Bahçe 1978'de yayımlandı. Gene aynı yıl yazmaya başladığı ilk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri 1980'de yayımladı. 1981'de Berlin'de bulunduğu süre içinde, Bir İntiharın İzinde isimli kitabını Almanca olarak yazdı. Bu kitap daha sonra Türkçe'ye Yaşamın Ucuna Yolculuk olarak çevrildi. Bu kitapla Almanya'da Marburg Yazın Ödülü'nü kazandı.
İlk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri onun yaşamından izler taşır: "Bu kitapta bir şoku anlatmak istedim. On bir yaşındaki, bir Türk küçük burjuva ailesinin çocuğunun, yirmi yaşına dek okumak için gönderildiği İstanbul kentindeki çeşitli yabancı okullardan biri olan Avusturya okulunda karşılaştığı Batı kültür ve eğitiminin yarattığı şoku.
Küçük burjuva ana babalar, Türkiye ulusal bağımsızlık savaşından sonraki heyecanlı kuşağın vatansever kişileridir. Taşradan İstanbul kentine yeni gelip, burada küçük yaşta Avusturya ve özellikle Alman kültürü ile Katolik kilise okulunda karşılaşan bir Türk kızı ne olur? Evinden kaçmak ister, çünkü bu evlerde süren durgun yaşamın, sevgisiz yaşamın, iç içe yaşamın düşündüğüne uymadığının şokunu yaşar. Okuldan kaçmak ister, çünkü okul karanlık bir kilisedir. Okulda öğretilen birçok yalan, gerçek yaşamda hiçbir zaman gerekmeyecektir."
Ve şimdi de kitaptan bir bölüm...
"Pazar günleri... Şimdilerde... Sokak aralarından geçerken... gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaşmışsa... odaların içine asılmış çamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek.......... isterim hep."
Tezer Özlü hep gitmek istemiş. Çünkü Özlü 'ye göre "Güzel olan, gerçek olan dış dünya ve o dünyanın insanın kulaklarına varan uğultusudur. Ve yaşam, yalnızca sokaklardadır".
Tezer Özlü, düşündü, yazdı ve konuştu. Onun hayatın çeşitli alanlarına dair sözlerine kulak verelim şimdi de...
". Şunu öğrenmelisin : Sen hiç bir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
. Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir.
. Kültür, insanlık uğraşısının üst yapısı değil, temelidir.
. Güç ve korku her zaman yan yanadır.
. Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü.
. Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.
. İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur."