Çiçek Ağırman ve Kübra Çakar kaldığım I-2 koğuşundaki üniversiteliler. İki güzel Kürt kızı onlar. Bağımsız siyasi koğuşa geçmemizin ertesi günü, kurul için Ankara Numune Hastanesi’ne götürüldüğüm eziyet dolu günün sonunda sinir içinde koğuşa döndüğümde karşılaştım Kübra’yla ilk defa.
Elinde Sincan Cezaevi’ne getirildiğimde üzerimde olan ve bana verilmeyerek incelenmesi için eğitim birimine gönderilen küçük not defterim ile çantamdan çıktığı için benimle birlikte tutuklanan Patti Smith’in M Treni kitabı vardı. “Siz Aslıhan Gençay mısınız?” diye sordu. “Evet,” dedim. “Bunlar sizinmiş, bana da kitap geldi, bunları size vermem için bıraktılar,” diye açıkladı durumu. Eski dostlara kavuşmuş, yeni dostlarla tanışmıştım böylelikle. Yalnız sinirlerim öyle haraptı ki gülmekle ağlamak arası bir yüz ifadesiyle baktım sanırım ona ve teşekkür ettim.
Uzun boylu, iri ve sarışın bir kızdı Kübra. Bingöllü ve gayet Batılı, kentli bir görünümü vardı. Özellikle yarım gülüşü ve yüzüne yakışan ukala, üstten bakışları onu ifade ediyordu. Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nde Ekonometri okuyormuş, son sınıf öğrencisiymiş. Haziran’da mezuniyetini bekliyorken, PKK KCK operasyonuyla kaldığı yarı özel yurttan gözaltına alınmış bir şafak vakti. Ve gözaltından sonra tutuklanarak buraya getirilmiş. Dosyada iki kadınlarmış. Diğeri PKK koğuşuna gitmeyi tercih ederken, Kübra bağımsız koğuşta kalmayı seçmiş. Onu önce adli koğuşa, bağımsız siyasi I-2 koğuşunun açılmasıyla da buraya getirmişler. Onun gibi geçici olarak aynı adli koğuşa yerleştirilen Çiğdem, Zarife, Rewşan ve Çiçek’le arkadaş olmuş ve kaynaşmışlar.
Kübra başta soğuk ve mesafeli görünse de aslında sıcakkanlı bir genç. Birbirimizi sevdikten sonra yaptığımız saatler süren uzatmalı sohbetlerimizde dikkatimi çekecek kadar da zeki. Belirtmem gerek; açılınca tam gülüyor ve çok fazla konuşuyor, hatta bazen insanın dikkatini dağıtacak kadar çok. Yakın zamanda babasını kanserden kaybetmenin travmasını annesiyle birlikte yaşamış Kübra. Okul haricinde birlikte yaşadığı ailesine oldukça bağlı, özellikle babasının ölümünden sonra çok daha yakınlaşmış annesine. Hayatında annesinden sonra gelen kişi Ayberk, yani sevgilisi.
Kübra’yla yan yana odalardaydık. Ben 8, o 7 numaralı odadaydı. Ara ara oda ziyaretine gelirdi. Bir gün meraktan nasıl tanıştıklarını, ilişkilerinin gelişimini sordum ona. Ayberk, Kübra’yı zor zamanlarında hiç yalnız bırakmamış, bir genç kadın için zor olan bu gözaltı ve tutuklama süreçlerinde hep yanında olmuş, malûm vefa “sınavından” başarıyla geçmişti. Gerek görüşler, gerekse mektuplar ve fotoğraflarla halen Kübra’nın yanındaydı, dilinden de düşmüyordu. İlişkide baskın tarafın Kübra olduğunu anlatımlarından çıkardığımdan, Rewşan’ın ona taktığı ve benim çok beğenerek tam bir “hapishane lakabı” diye tanımladığım “Kobra” ismini bazen onu kızdırmak için “Sahip Kobra” olarak zenginleştirdim.
Yeni nesle özgü ve ona yakışan bir ukalalığı vardı, hatta bazen sinir bozucu hale de gelebiliyordu. Kütüphaneden İnce Memed’i edinmiş, harıl harıl okurken aynı zamanda ders de çalışıyordu. Hedefleri, planları vardı Kübra’nın ve bunlara ulaşmayı gayet hak ediyordu. Diğer yandan Ayberk onunla evlenmek istiyor, o ise evlilik meselesini ve müessesesini mezuniyet sonrasına erteliyordu ısrarla. Belli etmese de burada geçirdiği her gün psikolojisini yıpratıyordu. Gece sohbetlerimizin vazgeçilmeziydi o. Benim ilk defa telefon görüşümü yaptığım gün, telefon için birlikte çıktık koğuştan. İşte o gün sinirleri boşaldı, zira annesinin ahizenin diğer tarafındaki serzenişleri ve sitemleri Kübra’yı yıkmıştı. Çok ağladı ve annesine hiç unutmayacağım şu cümleyi söyledi… “Anne sen böyle yaptıkça ben burada yıkılıyorum, bilmiyor musun? Anlamıyor musun?” Haykırıyor ve boştaki sol yumruğuyla duvara sert bir biçimde vuruyordu. Sol eline kilitlenmiştim, önce sıkılı yumruğunu tuttum, sonra ona sarıldım. “Çıkacaksın, mezun olacaksın. Bunların hepsi geçecek, sadece hayatında bir anı olarak kalacaklar,” dedim. Kübra o anda bunların ne kadarını anladı, ne kadarını anlamadı bilmiyorum ama sakinleşti.
Annesini düşündüm Kübra’nın ve kendi annemi, geçmişi, üniversite günlerimi. Türkiye’de kadın olmak çok zordu. Kübra içeride ne kadar zorluk yaşasa, özgürlüğü gasp edilse ve kapatılsa da yanında anlaşabileceği ve onu anlayan insanlar vardı. Dertleşiyor, birbirimizin dilinden, duygularından anlıyorduk. Annesi ise dışarıda mahalle baskısının hedefiydi, belki de en yakınları tarafından. Bu tür durumlarda en yakın çevreden en uzağa kadar herkesin genellikle aileyi suçladıkları malum. Kübra’nın annesi de muhtemelen “Kızına niye sahip çıkmadın, ne biçim yetiştirmişsin, babası olmadığı için oldu bunlar…” gibi cümleleri ve içini kanırtan sinsi imaları sık sık işitiyordu. En zoru da buydu, fikrini açıkça ifade etmeyenlerin bunaltıcı imaları. Kübra’nın annesi de dışarda tutsaktı aslına ve bunalmasaydı bu kadar, cezaevindeki kızına sitem etmezdi. Konuştuk hep birlikte ve Kübra bir süre sonra eski haline döndü. Gençlikte yıkımlar ve travmalar teğet geçebiliyordu insanı. Umudu vardı Kübra’nın çıkacağına dair...
O SYKP’liydi ve sadece HDP saymanıydı. Ülkedeki hukukun legal, yasal kimliklerle, düşünce ve propagandaları da “suç” olarak görmesi, etiketlemesi sonucu buradaydı. Umudu onu diri tutuyor, kendini salıvermesini engelliyordu. Sadece umudu tam anlamıyla kaybeden insanları teselli edemez kayıtsızlığını bozamazsınız. Buna bazıları “melankoli” diyebilir, lakin bence gerçek özgürlük, varoluşun farkına varış tam da budur.
Kübra’nın umudunu hep taze tutacaktık ve bence ilk mahkemede bırakılacaktı. Devletin cezalandırma sistemindeki en derin ve en vahim hatalardan biri de öğrencileri tutuklayarak kapatmasıydı. Bu gençlerin okullarını kaybetmeleri ve tuhaf örgüt iddialarıyla kapatılmaları gelecek adına kime ne kazandıracaktı bilinmez. Bunlar adalet mekanizmasının derin açmazlarıydı. İri bedeni ve kocaman saçlarıyla dizime yatmasını çok özleyeceğim Kobra, şimdi İnce Memed serisini bitirdi. Harıl harıl kitap okuyarak, mahkemesini, geleceğini bekliyor. (AG/HK)
Not: Kobra, 1 Temmuz’da mahkemeye çıktı ve tahliye edildi.
Sincan'dan Kadın Portreleri yazı dizisinde
Yarın: Kimyacı "Çiço"