Erkek işçiler arasında sendikalaşma oranı yüzde 10, kadın işçiler arasında ise yüzde 4. Sendikaların üyelerinin yüzde 90’ını erkekler, sadece yüzde 10’unu kadınlar oluşturuyor.
Ancak sendika yöneticileri, kadın meselesini tartışmanın ve feminizmin “ifarata kaçtığını, sorunun binlerce yıllık bir birikimden kaynaklandığını” düşünüyor. Kadın sorunu denince akıllarına sadece cinsel taciz geliyor.
Sadece Petrol-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) tüzüklerinde toplumsal cinsiyet sorunlarına atıfta bulunuluyor.
Türk-İş’te etkisiz bir kadın bürosu var, tüzükte karşılığı yok. TÜRK’İŞ erkek işçi konfederasyonu olmaya devam ediyor.
Yönetiminde bir kadının bulunduğu DİSK, kadınların görünür olduğu bir konfederasyon izlenimi veriyor ama kadın işçilere yönelik yapılması gerekenler her sonuç bildirgesinde aynı cümlelerle tekrar ediliyor, kararlar uygulanmıyor.
HAK-İŞ ise kadını anne ve eş geleneksel roller üzerinden tanımlıyor. Politikalarının merkezine de bunu alıyor.
Bu tespitler, Kocaeli Üniversitesi’nden Doç. Dr. Betül Urhan’ın “Sendikasız Kadınlar Kadınsız Sendikalar” araştırmasından.
Kadınlarla Dayanışma Vakfı’nın (KADAV), bugün düzenlediği “Kadın Örgütlenmesi, Sorunlar ve Modeller” toplantısında Doç. Dr. Betül Urhan, sendikalardaki erkek egemen anlayışı ve kadınların sendikal sorunlarını ele aldı. Kadınların sendikal örgütlenmeye katılımında en önemli etkenin istihdamın niteliği olduğunu belirten Urhan, bu niteliğin kadınların işyerindeki konumunu, sendikayla bağlantısını ve sendikanın kadına bakışını doğrudan etkilediğini belirtti.
KADAV’dan Serap Güre’nin açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda, Genel-İş Konut İşçileri Şube Başkanı Nebile Irmak, “Kadınlar eşit temsiliyeti sendikalarda elde ederse, işçiler de, emek de özgürleşecek” derken, SİNE-SEN’de yaşanan taciz olayının ardından tacizci erkeğin korunduğu ve tacizi ifşa eden kadının işten çıkarıldığı süreci hatırlattı. Sendika ve konfederasyonların kadın birimlerinin çalışmalarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Şiddetle Uluslararası Mücadele gününe yönelik etkinliklerle sınırlı kaldığını vurguladı.
1995’te 1 kadın şube başkanı vardı; 2015’te 2 tane
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Meryem Koray 1995’te sendikalar konusunda yaptığı araştırmanın sonuçlarıyla Urhan’ın araştırmasının sonuçlarını karşılaştırdı.
Koray, “Yıllar sonra Betül Urhan’ın araştırmasını okuyunca iki fark gördüm: 1995’te iki sendikanın, işlevsiz kadın komisyonları vardı; şimdi bu sayı daha yüksek. 1995’te bir tane kadın şube başkanı vardı; şimdi iki tane var” diye konuştu.
Eşitsizliğin kaynağı kadınların kendisi olarak görülüyor
Urhan, sendika yönetimlerinin “Erkek işçi aslidir, kadın işçi talidir” tutumuna dikkat çekti, “Cinsiyet körü bir örgütlenme ezberi var” dedi.
Araştırmanın ana bulgularını paylaşan Urhan’ın vurguladığı satırbaşları şöyle:
* Ataerkil önkabuller, kadınların da sendikaya yönelik tutumlarının belirleyicisi.
* Kadın ve erkeğin sendika içinde farklı bir biçimde nasıl konumlandığı, sendika işinin cinsiyetlendirilmesi, kadın erkek arasında kurulan güç ilişkisinin dayanağını oluşturuyor.
Sendika yöneticileri kadını aile içindeki rolleriyle tanımlıyor. Kadını eş-anne olarak görmek tüm sendika yöneticilerin ortak noktası. Sağ-sol fark etmiyor.
* Eşitsizliğin kaynağı kadınların kendisi olarak görülüyor.
* Feminizm düşmanlığı söz konusu. Sendika yöneticileri “Feminen tartışmalar ifrata kaçıyor, esas sorun kapitalist sistem, eşitsizlik 3 bin yıllık birikimin sonucu” diyor. Bu düşmanlık, toplumdaki ve sendikalardaki eşitsizliğe yönelik güncel müdahaleler içeren feminist politikalara karşı çıkış yaratıyor.
Bu ifadeler, sendikaların kadın konusundaki sessizliği ve isteksizliğini ortaya koyuyor. Eşitsizliğin kökeni, “3 bin yıllık birikim” vb gibi öznesiz süreçlerle açıklanıyor. Erkek yöneticiler, eşitsizliğin kaynağının sendikalar olmadığı yönünde bir uzlaşı içinde. (ÇT)