Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun dün açıkladığı Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile hükümetin cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini belirtti.
Program’da doğum yapan kadınlara çocuk sayısı arttıkça miktarı artan yardımlar, çocuk okul çağına gelene dek ebeveynlere kısa süreli çalışma izni gibi düzenlemeler var.
KEİG’den Gülnur Elçik bianet’e yaptığı açıklamada, programın adında da görüleceği üzere kadının, ailenin ve nüfusun bakıcısı olarak görüldüğünü anlattı.
Kadınların bağımsızlaşmasını sağlayacak adımlar atılmadığı sürece yapılacakların kadınların üzerinde ek sorumluluğa yol açacağını belirten Elçik, böyle olmaması için hükümetin kadınların hayata katılımı, özgürlüğü, ev içindeki cinsiyetçi iş bölümünden kaynaklı yükümlülüklerden kurtulması konularında net açıklama yapması gerektiğini söyledi. Bu programda ise bunu göremediklerini anlattı.
Pratik başka
KEİG, Davutoğlu’nun açıklamasının öncülünün Aralık ayı sonunda Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) düzenlediği toplantıda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam tarafından yapıldığını açıkladı.
“Bakan, kadınların işgücüne katılımının ülke ekonomisine yapacağı katkının yanı sıra kadınların güçlenmelerini, hane içinde söz ve karar sahibi olmalarını sağlamasının önemine vurgu yaptı. Ancak hem yaptığı konuşmanın ilerleyen bölümlerine hem de hükümetin kadın politikalarına ve kadınların istihdamına yönelik pratiklerine bakıldığında konuyu ne kadın-erkek eşitliği ne de ‘insana yaraşır’ iş olanakları perspektifinden değerlendirdiğini gördük.”
“Özel kreş kamunun ikamesi olamaz”
Davutoğlu, belediyelere kreş ve gündüz bakımevi kurma yükümlülüğü getireceğinden söz etti.
KEİG, bu açıklamanın temelini doğurganlığın arttırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesinin oluşturduğunu söyledi.
“Belediyelerin kreş açmasının zorunlu olması önemli bir adım olacak. Ama, görüldüğü üzere her belediyeye bu yükümlülük verilmeyecek. Hatırlanacağı gibi nüfusu 50 binin üstünde olan belediyelerin kadın sığınağı açması zorunluluğu yakın zamanda sessiz sedasız nüfusu 100 binin üstünde olan belediyeler şeklinde değiştirildi. Üstelik sınır 50 binken bile çoğu belediye bu yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyordu ve bu konuda herhangi bir yaptırım da uygulanmıyordu."
KEİG, özel sektörün açacağı kreşlere toptan karşı çıkmadıklarını, ancak yeterli sayı ve nitelikte kreşlerin yaygın bir biçimde kamu hizmeti olarak sunulması durumunda özel kreşlerden bahsedilebileceğinin altını çizdi.
Kamunun ikamesi olarak özel kreşlere karşı çıktıklarını anlatan Elçik, daha önce bu konuyla ilgili görüştükleri yerel yönetimlerin çocuk bakım hizmeti sağlamayı öncelikli bir konu olarak görmediklerini, buna “hayırseverlik faaliyeti” olarak yaklaştıklarını anlattı.
Çözüm: Ebeveyn izni
Programdan bir başka nokta ise çocuğu olan kadınlara tam zamanlı ücretle yarı zamanlı çalışma imkanının tanınması.
KEİG, bunun kamu kuruluşlarında belki geçerli olabileceğini ancak özel sektörde yarı zamanlı çalışmadan hareketle işin tamamlanamamasının işvereni kadın işçi tercih etmemeye yönlendireceğini söyledi.
Hem anneler hem de babalar için çocuk bakım sorumluluğu ile uyumlu hale getirilmesi ve en az iki ayı babadan anneye transfer edilemez ve ücretli ebevyn izninin getirilmesi gerekliliğini göz ardı edildiğine dikkat çekti.
Elçik de ebeveynlik izni ile ilgili taslağın 2008’den beri Meclis’te beklediğini hatırlatarak bu programda da erkeklerin sorumluluk paylaşımına yer verilmediğinin altını çizdi.
“Cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor”
KEİG, Bakan İslam’ın ve Davutoğlu’nun konuşmalarının hane bireylerinin bakımının yalnızca kadınların sorumluluğu olduğu ön-kabulü ile hareket edildiğinden ve çizilen resmin içerisinde erkeklerin ‘adı’ olmadığından cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine katkı yaptığını söyledi.
“Kadınların işgücüne katılmasını eşitliğin sağlanması için gerekli bir adım olarak görmedikleri açıkça ortaya çıkıyor. Kadınların işgücüne katılımında belirli belediyelerin kreş açması ve özel kreşlerin teşvikinin dışında –yine- işgücü piyasasının esnekleştirilmesi gerekliliği de ifade ediliyor. Esnekleşme, kadınların hem yarı-zamanlı çalışması hem de hane içi ‘görevlerini’ yerine getirmesi için önerilen bir çalışma modeli.
“Oysa, düşük ücretler ve neredeyse imkansızlaşan emeklilik anlamına gelmesi bir yana, haftalık çalışma saatlerinin çok uzun olduğu Türkiye'de –iddia edilenin tersine- esnekliğin çocukların ya da diğer bağımlı bireylerin bakımına zaman ayırmayı güçleştireceği de ortada. Bu durum, kadınların evlerinde kayıt dışı ve her türlü iş güvenliğinin dışında, hatta çoğu zaman çocuklarının emeğinden de yararlanmak zorunda kalarak çalışmaları sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla, kadınların istihdamının arttırılması denildiğinde, bu istihdamın niteliğini sorgulamadığımızda rakamsal bir artışa sıkışıp kalıyoruz. Bu durumun kendisi de 'nasıl olursa olsun, yeter ki çalış' anlayışına zemin hazırlıyor.” (BK)