Nestle Boykotu
Klasik ve en başarılı uluslararası tüketici girişimi, yetmişlerin ortasında bebek mamalarının uygunsuz pazarlanışı nedeniyle Nestle'ye karşı yürütülmüştü.
Durumdan etkilenen toplulukların ve ailelerin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının ihlal edildiği düşüncesiyle yürütülen, 10 ulusun katıldığı boykot, günümüzde uluslararası alanda çocuk sağlığını da etkileyen birçok başarı elde etti.
Sağlıkla ilgili ve bilimsel yayınlarda yer almayan bir konu, boykot sayesinde, dünyadaki toplumsal sağlıkla ilgili yürütülen tartışmaları da etkileyecek şekilde kamuoyuna bütünüyle açıklandı ve tartışmaya açıldı.
Kampanya üzerinden birçok yerel tüketici örgütü biçimlendi ve güçlendi; bunun sonucunda da endüstri lideri Nestle'ye karşı başarılı olan ilk uluslararası taban hareketi boykot ağını geliştirdiler.
1984'te Uluslararası Nestle boykotu komitesi, Nestle firmasıyla görüşmeler yaptı ve Nestle'nin uluslararası pazarlama kurallarına uyacağını kabul ettiği, daha önce benzeri oluşturulmamış bir antlaşma imzalandı.
İnsana ve sosyal adalete değer verilmesini yaygınlaştırmak için iş çevrelerinin eğilimlerini biçimlendirme
Adil Ticaret Hareketi
Dünyada yaşamları küresel ticarete bağlı olan milyonlarca insan var. Daha da önemlisi, bu sayı üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan küçük çiftçileri veya işçileri de kapsıyor.
6 milyondan fazla küçük kahve çiftçisi, çekirdeklerin üretim maliyetinden daha az olan kahve fiyatlarıyla mücadele etti, çünkü kahve çekirdeklerini üreticiden alan aracı, maliyetin çok az bir kısmını ödüyordu.
Sonuç olarak, çiftçiler borçlanıyor, toprağını kaybediyor ve çocukları iş bulmak için okullarını bırakmak zorunda kalıyordu. Adil Ticaret Hareketi, Max Havelaar gibi Avrupalı devlet görevlileri ve diğer adil ticaret örgütleri çiftçilere tarıma başlamaları konusunda yardım ederken ve onları desteklerken, bu durum için önemli bir rol oynamayı ümit ederek, 1998'de kuruldu.
Şimdi Adil Ticaret Hareketi, Uluslararası Adil Ticaret Etiketleme Örgütleri'nin içinde yer alan 17 ulusal adil ticaret etiketleme inisiyatifiyle ve Allen Lane Vakfı, Beatrice Laing Trust, Christian Aid, Cooperative Bank ve diğer birçok kuruluşun finansal desteğiyle, gittikçe gelişiyor.
Adil ticaret için denetim ve standartlar
1990'ların başında, Adil Ticaret Vakfı ile Uluslararası Adil Ticaret Etiketleme Örgütleri, adil ticaret için denetleme sistemi ve ortak uluslararası standartlar geliştirdi.
Gelişen dünyada fakir ve ağın dışında kalmış üreticilere destek vermek için, endüstri kesimini ve tüketicileri daha adil bir ticarete yönlendirmeye çalışan örgütlerin varlığı çok önemli. Adil ticaret, ona en çok ihtiyaç duyan topluluklara bu durumun avantajlarından faydalanma şansını veriyor.
Çiftçilere ve kooperatiflerine, aracıları ortadan kaldırarak ve çiftçilerin daha iyi yaşam koşullarına ulaşabilmesi için uygun bir ücret almalarını sağlayarak, doğrudan bağlantılar yaratıyor.
Adil ticaret ayrıca, tüketicilere yüksek kaliteli, adil ticaret ürünlerini perakendeciler aracılığıyla ulaştırırken çiftçilere sürdürülebilir tarım deneyimlerini yaygınlaştırmak için uygun kredi imkânları da sağlıyor.
Adil ticaretle ilgilenen örgütler Uluslararası Adil Ticaret Etiketleme Örgütü, Peace Coffee, Adil Ticaret Federasyonu, Thanksgiving Coffee Co., Eşit Değişim ve TransFair USA.
Bu örgütler zamanlarını ve çabalarını kahve üreticilerine sosyal sorumluluk taşıyan bir ticari ortam sağlamak ve çiftçilerle kooperatiflerine doğrudan ticari bağlantılar yaratmak için kullanıyor. Diğer yandan da adil ticaretin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesine katkıda bulunmak için sorumluluk taşıyorlar.
Birçok şirket hareketin içinde yer alıyor ve ticari etik değerlere, deneyimle oluşturulmuş kurallara ya da sosyal sorumluluğa uygun davranmaya çalışıyor. Bu alandaki gelişmeler arttıkça şirketler adil ticaret kavramına daha çok önem veriyor.
Nöbet tutarak protesto etme: Siyahlı kadınlar
Siyahlı Kadınlar eyleminin başlangıcı, radikal soldan İsrailli Yahudi 10 kadının Kudüs meydanındaki kaldırımda Filistinlilerle birlikte dayanışma içinde gösteri yapmaya karar verdiği Ocak 1988 olarak kabul edilebilir.
O gün kadınlar, siyah giysiler giyerek sessizce nöbet tutmuştu. Siyahlı kadınlar eylemi oradan Tel Aviv'e, sonra Hayfa'ya, ardından da bütün ülkeye yayıldı. 1990 yılının Temmuz ayında İsrailli Yahudi ve Filistinli gruplar dahil 30 kadar kadın grubu Batı Şeridi ve Gazze'nin işgaline karşı aynı zamanlarda ve aynı yerlerde sessizce nöbet tutuyorlardı.
Siyahlı kadınların sayısı İsrail'de arttıkça, bu şiddet içermeyen protesto modeli dünyadaki diğer kadın grupları arasında da yayıldı. Kısa bir süre içinde Amerika, İtalya, Hollanda, Avustralya, Almanya ve İngiltere'den kadınlar dayanışma nöbetleri örgütlediler.
Belgrad'da siyahlı kadınlar
1991 yılının sonbaharında Belgrad'ta bir grup kadın "Savaşa karşı Siyahlı Kadınlar" olarak bir araya geldiler. Bu kadınlar ilk gösterilerini 9 Ekim 1991, Çarşamba günü gerçekleştirdiler.
Eylemin yeri olarak Belgrad'ta sembolik bir merkez olan Cumhuriyet Meydanı seçildi. Kadınlar siyah giysiler giydi, bir sıra oluşturdular ve üzerlerinde kim olduklarının yazılı olduğu bir pankart taşıyorlardı. Bu eylem her Çarşamba tekrarlandı. Ulusların askeri liderlerine gönderdikleri asırlık mesaj, "Bunu benim adıma yapmıyorsunuz" cümlesiydi.
Savaş süresince devam eden Siyahlı kadınların nöbeti Yugoslavya'da ses getiren, düzenli ve kalıcı tek savaş karşıtı eylemdi. Kadınlar aynı zamanda eşitlikçi feminist bir grup olma özelliğine de sahipti.
Yaptıkları, kadınların savaşla ve militarizmle ilgili öfkelerini olumlu bir eyleme dönüştürmekti. Aynı zamanda farklı etnik kökenlerden gelen kadınlar arasında dayanışmayı sağladılar. Siyahlı kadınlar eylemi kadınların siyasal anlamda kendilerini ortaya koyduğu, "toplum"un sırasından çıkarak yan yana yeni bir sıra oluşturduğu, şiddet içermeyen, klasik, doğrudan eylemlerden biridir.
Üretimde çocuk emeğinin kullanılmadığını tüketicilere belirtmek için halıların etiketlenmesi: Rugmark Vakfı
Üzerinde gülümseyen bir yüz olan Rugmark işareti, halıların çocuk emeği kullanılmadan üretilmesini destekleyen, yaygınlaştırmaya çalışan, yeni ve yaratıcı bir inisiyatifin simgesi. Rugmark Vakfı, 1994 yılında Hindistan'da kuruldu ve daha sonra çalışmalarını Nepal'de sürdürdü.
Program dünyadaki çocuk emeği kullanımının dörtte birinin gerçekleştiği ve yaklaşık elli beş milyon çocuğun sağlıklarını, büyümelerini ve yaşamlarını etkileyen ağır endüstri koşulları altında çalıştırıldığı Hindistan'da başladı.
Bu endüstrilerden biri, yaklaşık iki yüz bin çocuğun uzun çalışma saatlerine tabi olduğu ve günde sadece bir öğün yemek aldığı, el yapımı halı dokuma endüstrisiydi. Hindistan, dünyaya 150 miyon dolar değerinde elde dokunan halı ihracatı yapıyor.
Hindistan'da üretilen el yapımı halılarla dış pazarda elde edilen gelirin üçte ikisi Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nden sağlanıyor. Halı ihracatındaki büyüme, çocuk emeği kullanılarak maliyetin azaltılmasıyla karşılaştırıldığında Hindistan'daki halı atölyelerinde çocukların çalıştırılmasındaki artışa neden olan başlıca etkenlerden biri.
Kailash Satyarthi ve Bonded Labor Liberation Front'tan (Emeğin Serbestleşmesi için Birleşik Cephe) liderler 1980 yılında Yeni Delhi'de halı endüstrisinde çocuk emeğinin kullanılmasına karşı bir kampanya başlattılar.
Satyarthi, çocuk emeğinin kullanılmasına karşı çalışan sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu South Asian Coalition on Child Servitude'u (Çocuk Emeğinin Kullanılmasına Karşı Güney Asya Koalisyonunu-SACCS) yapılandırdı. SACCS ve gelişim üzerine çalışan diğer kurumlar çocuk emeği kullanılmadan halı üretilmesi için gönüllü bir sertifikasyon sistemi oluşturmak için çalışmaya başladılar.
SACCS, UNICEF ve Indo-German Chamber of Commerce ile Indo German Export Promotion Program'in (IGEP) de içinde bulunduğu çeşitli gruplarla birlikte halı üreticilerinin çocuk emeği kullanmaması için Rugmark Vakfı'nı yapılandırdı.
Rugmark halıları
Çeşitli halı tezgâhı sahipleri ve de ihracat ilişkileri yüzünden karşılaşılan önemli engellerden biri Rugmark halılarının çocuk emeği kullanılmadan üretildiğini ispat edebilmek ve bunu belirtmek için bir yöntem bulunmasıydı.
Rugmark'ın sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinden oluşan yönetim kurulu, 1995 yılının Aralık ayında vakfın kurulmasından sonra üç adımlı bir araştırma süreci üzerinde karar kıldı. Birincisi bir dizi denetimin ardından izin belgesinin verilmesiydi. İkincisi, beklenmedik denetimlerin gerçekleştirilmesi ve üçüncüsü ise halıların nerede, kim tarafından yapıldığını ve halıları kimin ihraç ettiğini belirten bir etiketin halıya iliştirilmesiydi.
Rugmark Vakfı için çalışan ve eğitim alan denetçiler, üç adımlı inceleme sürecini yürütüyorlardı. Düzenli incelemenin sağlanması için, eşlerin değiştiği gruplu çalışma yöntemi kullanılıyordu.
Görüşme gerçekleşene kadar denetçiler hangi halı tezgâhına gideceklerini bilmiyorlardı. Rüşvetin engellenmesi için, yaptıkları işe göre ücret alıyorlardı ve denetçilerden hiçbirinin halı tezgâhı sahipleriyle doğrudan ilişkisi yoktu.
Denetçilerden sınırlı süreler
Denetçiler üreticilerle görüşüyor ya da tezgâhta çocuk emeğinin kullanıldığına dair herhangi bir ize rastlarlarsa halı tezgâhı sahiplerine durumun düzeltilmesi için sınırlı bir süre tanınıyordu.
Lisans sahibi olan halı tezgâhlarının hepsi Rugmark etiketini kullanamıyordu. Halı tezgâhlarının anlaşmaya uyup uymadığından emin olmak için habersiz denetimler yapılıyor ve ancak bu süreç içinde üretilmiş halılar sertifikalandırılıyordu. Etiketlendirme sistemi için her halıya farklı bir numara veriliyordu.
Çalışmanın ilk 20 ayında, Hindistan'daki Rugmark 13 bin halı tezgâhıyla çalışan 100 ihracatçı için lisans belgesi düzenledi ve 270 bin halı sertifikalandırıldı, etiketlendi ve pazara verildi. Bu halıların büyük bir kısmı dünyanın en çok doğu halısı ithal eden ülkesi Almanya'ya ihraç edildi.
Bugün Hindistan'dan Almanya'ya ihraç edilen halıların yaklaşık üçte biri Rugmark tarafından sertifikalandırılmış halılardan oluşuyor. Bu arada gittikçe artan bir oranla Kanada, Hollanda, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri'nin de içinde bulunduğu birtakım devletlerdeki ithalatçılar, yerel bağlantılarından Rugmark etiketi taşıyan halılar istiyorlar.
Çalışmanın yürütüldüğü ilk yıl içinde bağımsız Rugmark denetçileri tarafından gerçekleştirilen habersiz denetimlerde denetçiler, Rugmark'ın lisans verdiği 408 halı tezgâhında yasadışı olarak çalıştırılan 760 çocuk buldular. 1996 yılının Eylül ayında, 164 halı tezgâhının lisansı iptal edildi.
Ayrıca Hindistan devleti de halı endüstrisi için Kaleen adıyla bilinen bir denetleme ve sertifikalandırma sistemi kurdu. Hindistan'daki halı tezgâhlarının yüzde 15'i Rugmark lisansı alabilmek için başvuruda bulundu. Rugmark Vakfı'nın Nepal'de de kurulmasıyla, elde edilen başarının ilk işaretleri ortaya çıktı.
İhracattan yüzde 1 okullara
Rugmark'a bağlı ithalatçılar, halı ihracatından elde ettikleri gelirin yüzde birini okullara ve eğitim programlarına bağışlamayı kabul ettiler. Ayrıca halı ihracatçıları halı fiyatının yüzde 0.25'lik bir bölümünü denetimleri maddi olarak desteklemek için ödüyor.
Rugmark Vakfı, hukuksal denetim metotlarını güçlendirmek için büyük çaba harcıyor ve çalışmayı halı endüstrisinin tümü için işleyen bir sistem haline getirmek için birçok zorlukla karşılaşıyor. Hindistan'da geniş bir alana, dağınık bir şekilde yayılmış halı tezgâhları denetimlerin gerçekleştirilmesini güçleştiriyor.
Endüstrinin yapısı bir bütünlük göstermiyor. Bazı ihracatçıların tezgâhlarla yakın ilişkisi varken, ihracatçıların büyük bir kısmı işi aracılara devrederek üç adımlı sertifikasyon sürecinin bütününün sürdürülüp uygulanmasını zorlaştırıyor. Ayrıca Rugmark yüzde yüz oranında çocuk emeği kullanılmadan üretilmiş halılar gibi bir iddiaya sahip olduğundan, hiçbir garantinin bu kadar kesin olamayacağı nedeniyle de eleştiriler aldı. Bu gibi eleştiriler olağan karşılanabilir fakat Rugmark'ın en kuvvetli eleştiriyi aldığı nokta halı tezgâhından alınan çocukların yeniden kazanılması konusundaki başarısızlığı üzerine oldu.
Sistem 1996 yılında şöyle yürüyordu; halı tezgâhında çalıştırılan bir çocuk bulunduğunda, denetçi Yeni Delhi'deki Rugmark ofisine çocuğun adını ve geçmişini bildiriyor, bilgi buradan Yeni Delhi'deki sivil toplum kuruluşları arasından çocuğun bulunduğu bölgede ofisi olan bir kuruluşa aktarılıyordu.
Böylece sözkonusu STK, çocuğun bulunduğu yerdeki şubesini bilgilendiriyor, sonra da çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması oradaki ofisin sorumluluğunda oluyordu. Bu uzun süreç genellikle çocuğun ortadan kaybolması veya bir başka halı tezgâhına yerleştirilmesi ya da kibrit yapımı, inşaat veya fuhuş gibi çocuk için tehlikeli olan bir başka sektörde çalışmasıyla son buluyordu.
Nepal'de Rugmark
Bu sorunun çözümü için Rugmark, kendini çocuğun yeniden sektöre girmesi konusunda doğrudan sorumlu saymadı, bu sorumluluğu diğer STK'lara verdi. Nepal'deki Rugmark bu sorunun çözümüne yönelik olarak çocukları, durum uygun olduğu zaman, doğrudan okula ya da benzer güvenli ortamlara yolluyor. Rugmark'ın sahip olduğu fonların büyük bir kısmı araştırma ve raporlama işi için kullanıldığından rehabilitasyon için geriye çok az bir miktar kalıyor.
Engellerin varlığına rağmen, Rugmark Vakfı çocuk emeğiyle ilgili hassasiyet konusunda geniş bir yol aldı. Çalışmanın şu andaki duruşu düşük yüzdeler nedeniyle çok etkileyici görünmese de çalışmanın örgütlenmesi ve planları, çocuk hakları yönünde atılmış önemli bir adım.
Ayrıca Rugmark Vakfı, genç bir örgüt olarak birçok insanın farkında olmadığı Güney Asya'da kullanılan çocuk emeğinin yaygınlığı ve önemli sonuçları konusuna dikkat çekilmesi için çok güçlü çalışmalar yaptı.
İstihdam alanındaki ayrımcılığı sınama yöntemi: Neki (Ulusal ve Etnik Azınlıklar için Yasal Savunma Bürosu)
Macaristan'da yaşayan Roman halkının eskiden beri var olan önyargılar nedeniyle maruz kaldığı ayrımcılığın yol açtığı sorunlarla mücadele etmek için, "Ulusal ve Etnik Azınlıklar için Yasal Savunma Bürosu" (NEKI) 1994'te ayrımcılıkla ilgili deneyimleri aktarmak ve Romanlar için herhangi bir yasal korumanın bulunmadığını ortaya çıkarmak üzere kuruldu.
NEKI'nin öncelikli amacı etnik ya da ulusal kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayan kişilerin yasal yollarla haklarını savunmalarını sağlamak oldu. NEKI'nin yaptığı çalışmanın gerekliliği ayrımcılığa dair kanıtların giderek artması ve bu durum karşısında hukuksal mekanizmalara duyulan ihtiyaçla pekişmişti.
Romanlar Avrupa'ya 600 yıl önce göç etti ve bugün birçok ülkenin, özellikle de Doğu Avrupa'nın azınlık gruplarını oluşturuyorlar. Macaristan'da sık sık işlenen suçların hedefi oluyorlar ve genellikle suçun kaynağı ve işsizliğin artış sebebi olarak gösteriliyorlar.
Bugün Romanların karşılaştığı ayrımcılık türleri ve NEKI'ye gelen davalar, işe alınmama, yerleşme hakkı ve benzeri sosyal hizmetlerden yararlanamama gibi konuları da içeriyor. Ayrımcılık "kurnazca" uygulandığı için, doğrudan kanıt elde etmek zor. Örgüt, ayrımcılığa dair şüphe olduğunda mahkeme yolunu kullanabilmek için, yerleşime dair ayrımcılık konusunda ABD'de kullanılan bazı yöntemleri kullanıyor.
Bir dava, bir teknik
Örgüt, kanıt toplamak için sınama metodunu kullanıyor. Macaristan mahkemesi sınamayla elde edilen kanıtı ilk kez, halka açık yerde etnik kökeni nedeniyle hizmet alamayan bir müşterinin açtığı dava için 2000 yılında, ayrımcılığın ortaya çıkarılması açısından başvurulabilecek bir teknik olarak kabul etti.
Bu tekniği kullanmaya dair ilk adım, sınama için gönderilecek kişilerin belirlenmesi ve eğitimden geçmesini içeriyor. Sınayıcının rolü burada çok önemli ve programa katılan kişilerin birtakım özelliklere sahip olması gerekiyor.
Sınayıcının geçmişinde, şahit olarak güvenilirliğini azaltacak herhangi bir olay bulunmamalı ve davanın birkaç yıl sürebileceği düşünülürse programa katılanlar geniş bir zaman dilimi için sınama programıyla ilgilenmeye gönüllü olmalı.
Sınayıcılık yapabilecek ve kendini bu işe adayabilecek kişileri bulmak zor olduğundan, örgüt özellikle yerel üniversitelerdeki öğrencilerle çalışarak başarılı oldu. Öğrenciler yeni fikirlere açık oluyorlar ve az miktarda bir ücret karşılığı programa yardım ediyorlar.
Sınama tekniği
Sınama tekniği şöyle yürütülüyor:
* Programa katılanlar için bir günlük eğitim çalışması yapılıyor. Bu eğitim, sınama tekniğinin temsili denemesini, tekniğinin sivil hakları güçlendirme konusunda nasıl bir faydası olabileceğiyle sınayıcıların içinde bulunduğu yasal süreçlerin nasıl işe yarayacağına dair bilgi verilmesini içeriyor.
* Büro bir şikayet aldığında, ayrımcılık uygulandığı iddia edilen yere sınayıcıları gönderiyor. Eğer iddia işe almayla ilgiliyse, aralarındaki en büyük fark kökenleri olan, benzer karakteristik özelliklere ve becerilere sahip, biri Roman, diğeri Roman olmayan kişiler iş başvurusu için gönderiliyor.
* Görüşmeye aynı gün içinde birbirine yakın zamanlarda gidiyorlar. Sınayıcılardan işverene birbirine denk bilgiler veriyor, böylece işe alacak kişilerin yapacağı karşılaştırmaların net, anlaşılabilir olması sağlanıyor.
* Sınamanın hemen ardından sınayıcılar, kendileriyle yapılan röportajda sorulan soruların ayrıntılarını, kendilerine nasıl davranıldığını, iş teklifinin nasıl olduğunu (ücret, yararlanılabilecek haklar vb.) belirterek deneyimlerini program için kullanılan formlara geçiriyorlar.
* Sınamanın koordinasyonunu yürüten kişi (örgüt ya da vekil) bu verilerle Roman ve Roman olmayana karşı farklı davranılıp davranılmadığını değerlendiriyor.
5 yılda 500 şikayet
Geçtiğimiz 5 yıl içinde NEKI'ye, 500'den fazla şikayet başvurusu oldu. Bu başvurular NEKI'ye göre Macar toplumunda yaşanan ayrımcılık sorununun boyutunu ve bu alanda herhangi bir kamusal kontrol mekanizması kullanılmadığını ortaya koyuyordu.
"Beyaz Kitapçık" adlı bir yıllık rapor, bilginin yaygınlaştırılması için, yürütülmüş bazı davalar hakkında bilgi veriyor. Sayısı gittikçe artan davaların yanı sıra, Roman toplumunun karşı karşıya olduğu sorunlarla ilgili farkındalık yaratan ve Romanların sorunlarıyla birlikte diğer toplumsal sorunlara dair medya takibi de arttı.
Büronun bu çalışmayı ABD'deki örgütlerin yaptığı çalışmalardan uyarlamış olması metodun uyarlanabilirliğini gösteriyor. Örgüt şu anda Macaristan'da bu metodu kullanarak engelliler, kadınlar ve eşcinseller için yasal savunma mekanizmaları aracılığıyla mücadele vermek isteyen diğer gruplara bir örnek teşkil ediyor. (NM/BB)