Önen, insan hakları kavramını yalnızca ifade özgürlüğüyle sınırlamanın, ifade özgürlüğünü de yalnızca 301. madde tartışmalarına çekmenin "Türkiye'nin demokratikleşmesini samimiyetle istememek, demokratikleşmeyi AB yolunda sadece bir imaj/görüntü konusu olarak ele almak" anlamına geldiğini belirtti.
Vakfın açıklamasında, TCK'de mevcut düzenlemeleriyle ifade özgürlüğüne engel olabilecek 14 madde şöyle sıralandı:
84. madde: İntihara teşvik ve yardım
125. madde: Onur, şeref ve saygınlığı rencide etme, kamu görevlisine hakaret
132. madde: Haberleşmenin gizliliğini ihlal
134. madde: Özel hayatın gizliliği
215. madde: Suçu ve suçluyu övme
216. madde: Halkı kin ve düşmanlığa tahrik
218. madde: Basın yoluyla kamu barışına karşı işlenen suçlar
285. madde: Soruşturmanın gizliliğini ihlal
286. madde: Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde ses ve görüntü kaydı
288. madde: Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs
299. madde: Cumhurbaşkanına hakaret
301. madde: Türklüğü, cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılama
305. madde: Temel millî yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama
318. madde: Halkı askerlikten soğutma
TİHV, TCK'nin dışında, Terörle Mücadele Yasası, Atatürk'ü Koruma Yasası, Basın Yasası ve RTÜK Yasası gibi yasaların da düşünceyi ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olduğuna işaret etti.
Sorun yalnızca ifade özgürlüğü değil
Yaşam hakkının korunmasının, işkence ve kötü muamelenin tümüyle yok edilmesinin, örgütlenme özgürlüğünün önündeki kısıtların kaldırılmasının da ifade özgürlüğünün sağlanması kadar acil, öncelikli ve koşulsuz olduğunu söyleyen Önen, hükümetin insan hakları kuruluşlarıyla ilişkilerini neredeyse sona erdirmiş olduğuna da dikkat çekti.
Yalnızca yasalarla ifade özgürlüğü sağlanmıyor, demokrasi yönetimin parçası olmalı
İfade özgürlüğünün yalnızca yasalarla sağlanamayacağını söyleyen Önen, devlet yönetme pratiğinin de bu özgürlüğünün önünde engel olduğunu, devlet yönetiminde yer alan herkesin topluma ve devlete insan hakları ve demokrasi ışığında yaklaşması gerektiğinin altını çizdi ve bunun tersi olan, kısıtlayıcı örnekleri sıraladı:
Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir 2005 yılında yaşanan şiddet olaylarının ardından mağdurları suçlayarak "Bazı çevreler, Trabzon'da kamu düzenini olumsuz etkileyecek davranışlarda ısrar ediyor. Suç sayılan fiiller yargıda mutlaka karşılığını bulacaktır" dedi.
2006 yılında benzer bir olayın ardından "Birkaç kişiye pabuç bırakmayız. Gerekeni yapar, adalete teslim ederiz. Trabzon'un huzurunu bozmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz. Biz yargısıyla, askeriyle, mülki erkânıyla bir devletiz. Halkımızın huzurunu bozanlar cezasını çeker" dedi.
Rize Valisi Enver Salihoğlu, 2005 yılında yaşanan olayların ardından "Vatandaş tahrik oldu"; Rize Milletvekili Abdülkadir Kart, aynı olaylar için "Karadeniz insanı gerekli dersi verdi"; Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı yine aynı olaylar için "TAYAD'lılar pankart açmaya çalışmış. Onlar olduğunu bilsem, inip ben de vururdum" dedi.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul'da 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları sırasında pankart açan gençlerin saldırıya uğraması üzerine "Vatandaşın tepkisi güzeldi" dedi.
Son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, işkence iddiaları için "terör örgütleri ve organize suç gruplarının bunu bir taktik olarak kullandığı" açıklamasını yaptı.
Yavuz Önen, bu açıklama için, "aynı argümanın 80'li yıllarda bolca kullanıldığını da hatırlatmak isteriz" diyor ve ekliyor:
"Amacımız sadece birkaç isim üzerinden tartışmak, bu vahim sözleri söyleyenleri hedef göstermek değil. Sorun, bu sözlerle yansıtılan; insan haklarını, demokrasiyi, çağdaş değerleri benimsemeyen düşünce yapısının 'devlet yönetme mantığının' bir parçası olmasıdır. Amacımız, devlet yönetiminde yer alan herkesin topluma ve devlete insan hakları ve demokrasi ışığında yaklaşmasıdır."
Hükümetin "katılımcı ve özgürlükçü Anayasa" sözüne ne oldu?
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hükümet programında yer alan "Artık ülkemize dar gelen yürürlükteki Anayasa yerine katılımcı ve özgürlükçü yeni bir Anayasa hazırlayacağız. Bu anayasanın hazırlanmasında, kendi fikirlerimiz kadar, muhalefet partilerinin ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını en etkin biçimde sağlama çabası içinde olmaya söz veriyoruz" sözlerini de anımsatan Önen, "Bu sözlerinizin gereğinin geçtiğimiz dört yıl içinde yerine getirilmediğini ve bu hükümetin bir yıldan az bir görev süresi kaldığını da anımsatmak isteriz" dedi.
Hükümet programında ayrıca, "Birtakım hükümleri sürekli değiştirilmek zorunda olan bir anayasa yerine, ülkemizi geleceğe taşıyacak bir anayasa yapmak, çocuklarımızın geleceği adına yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Yeni Anayasamız güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta AB olmak üzere uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan demokratik hukuk devleti anlayışını taşıyacaktır" sözleri de yer alıyor.
Erdoğan: Değişiklik tekliflerine açığız
Başbakan Erdoğan, Etiyopya'ya doğru yola çıkmadan önce, 301. maddenin değiştirilmesine açık olduklarını, sivil toplum örgütlerinden teklif gelirse değerlendireceklerini açıkladı.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, "Şimdi 301'in değişikliğini isteyenler varsa hiç öyle topu taca atmasınlar. Gelsinler bir araya. Hükümet samimidir bu noktada. Türkiye'yi haketmediği halde bu tartışmaların girdabından kurtarmak gerekir" dedi. (TK)