Ankara'da yapılan konferansın açılış konuşmasını yapan yazar Yaşar Kemal, Kürt ve Türk halklarının tarihsel birlikteliğine dikkat çekerken, Kuzey Irak Kürtlerinin geleceklerine dair tasarılarına Türkiye'den tepki gösterilmesini anlamsız bulduğunu söyledi.
Yaşar Kemal: Kendi halkıyla savaşan bir ülke olduk
Aralarında gazeteci, siyasetçi, emekli bürokrat, yazar, sivil toplum aktivisti ve akademisyenlerin de bulunduğu beş yüze yakın katılımcıya hitap eden Yaşar Kemal, konuşmasında şu sözlere yer verdi: "Ülkemiz bu savaştan büyük zarara, kötülüğe uğradı. Savaşanlardan otuz bin kişi öldü. Korucu dedikleri sayısı yetmiş bini geçmiş sivil savaşçılar bulaştı ülkenin vicdanına. Beş bin köyün birçoğunun evleri yakıldı. İnsanları ülkenin birçok yerine dağıldı. Bir kısmı açlıktan, yoksulluktan kırıldı. Faili meçhul cinayetler olağanlaştı, savaşın bir parçası oldu. Kürtlerin seçkin kişileri seçildi, faili meçhule kurban edildi. Devletin kurumlarının bir kısmı yozlaştırıldı. İkinci dünya savaşına girseydik, bundan daha mı kötü olacaktı? Bu savaş Türkiye'nin belini kırdı. Kendi halkıyla savaşan bir ülke olduk. Gittikçe insanlık gözünde durumumuz kötüleşiyor. Hiçbir koşulda bize hak verilmiyor."
Son zamanlarda yükselişe geçen milliyetçi dalgaya da atıfta bulunan Kemal, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizde milliyetçi kisvesine bürünmüş ırkçılar var. Onların dillerine pelesenk ettikleri bir sözleri var: Türk'ün Türk'ten başka dostu yok. Bir ülke halkına bundan daha korkunç bir söz edilmez. Hele Kürtlere böyle sözler etmemelisin. Kürtler sana gücenir. Sevgili milliyetçi dostlara söyleyeyim ki sevinsinler, rahat etsinler. Türk'ün Türk'ten başka dostu var. Gizli saklı değil. Malazgirt'ten bu yana Kürtler Türklerle dost. Bu, Kurtuluş Savaşı'na kadar sürmüş. Kimileri yazıyorlar, söylüyorlar ki, Kürtler Kurtuluş Savaşı'nda Türklerle birlikte olmasaydı, bu savaş zordu. (...)Bizim devlet büyüklerimiz, gazetecilerimiz, 'Irak'ta Kürtler bağımsız olurlarsa, bu, savaş sebebi sayılmalı' diyorlar. Niçin? Irak'taki Kürtlerden size ne? Kim ne sanarsa sansın, ey milliyetçi ırkçılarımız, dünyada bir tane dostunuz varsa diyelim, o da güneyimizde, petrol kuyularının üstünde oturan Irak Kürtleridir.
"Böyle bir dostun olması, birçok dosta bedeldir. Ne yazık ki onlar dostlarından o kadar kötek yemişler ki, yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Irak Kürtleri Kuzey Irak'ta bağımsızlık istemiyorlar. Çünkü bağımsızlık onların çıkarına değil. Can-ı yürekten federasyon istiyorlar. Federe bir devlet içinde olmak, onları daha işine geliyor."
Vedat Türkali: Sorun dağda değil, köyde, kentte, sokakta
Konferansın ikinci günkü açılış konuşmasını yapan yazar Vedat Türkali, isyanların bastırılarak çözülemediğinin ortaya çıktığını söyledi. "28 kere isyanı bastırdık ama sorunu çözemedik. Demek ki kendi halkımızı kırıyoruz ve kaybediyoruz" diyen Türkali, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın "dağda tek terörist kalıncaya kadar öldüreceğiz" sözünü hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dağlar boşalabilir, kimse kalmaz ama sorun çözülmezse bu dağlar daha çok dolar. Çünkü sorun dağda değildir, oraya gidenler turistik amaçla gitmiyorlar. Can pahasına gidiyorlar. Bu yüzden sorun dağda değil, köydedir, kenttedir, sokaktadır, bizim aramızdadır. (...) Kürdistan diyorlar, oysa Türkiye'nin hepsi Kürdistan oldu. İstanbul, Adana, İzmir, Ankara'da her yerde milyonlarca Kürt yaşıyor. Yine de bunlar kışkırtmalara rağmen kavga etmiyorlar. Ama iş o noktaya gelirse, dilim varmıyor ama bu memleket batar."
Gürsoy: Çatışmasızlığın değerini bilmek gerek
Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy ise, ilk defa Kürt sorununa dair bir konferansta saldırıya uğramadıklarını söyleyerek, bu sürecin kıymetinin bilinmesi gerektiğini ifade etti. "Türkiye sorun çözemez" diyen Gürsoy, Kıbrıs sorununa işaret etti ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, Kıbrıs'ı nasıl çözdüyse, AB ilişkilerini ne hale getirdiyse, Kürt sorununu da o hale getirdi... Kürt sorunuyla ilgili bir meseleyi dile getirdiğinizde 'bizi arkadan hançerleyen' zincirleme bir sürü cümle sayabiliriz. Böyle bir duygu ve düşünce sığlığı içinde, nefret hareleri içinde insanlar karşımıza çıkıyor. Şu çatışmasızlık ortamının kıymetini bilmek lazım. Bunu yaygınlaştırarak bileceğiz. Sabırla sonuna kadar uğraşabileceğiz. Daha da önemlisi savaşın şiddetin bir siyasi mücadele yöntemi olarak büsbütün reddedilmesi koşuluyla ancak bu ortam devam ettirilebilir."
Çelebi: Hiçbir çözüm tek taraflı dayatılmamalı
Konferansta söz alan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, farklılıkların inkârıyla sorunun çözülemeyeceğini ifade etti. Çelebi: "Kürt sorunu ne inkarla ne de isyanla çözülür. Sorunlarımızı yok sayarak dayatılan politikalar, insanlarımız arasındaki kardeşlik bağlarımızın zayıflamasına neden olmuştur. Biz bunu çok tehlikeli buluyoruz. Demokratik bir ortam sağlanmalı, kan dökülmesi sonlanmalı, gizli örgütlerin çalışmalarına son verilmeli, özel tim bölgeden çekilmeli, koruculuk sistemi kaldırılmalı, cinayetler aydınlatılmalıdır. Şiddetin ve silahların terk edilmediği, Kürt kimliğinin tanınmadığı bir ortamda gerçek çözüm önerilerinin savunulması olanağı yoktur. Hiçbir çözüm tek taraflı olarak dayatılmamalıdır. Kürt halkının da söz sahibi olduğunun gerçeği unutulmamalıdır."
Türk: Çözüm içeride
Konferansın ikinci gününde, "Barış Üzerine Siyasi Görüşler" başlıklı oturumda konuşan Demokratik Türkiye Partisi Eşbaşkanı Ahmet Türk, PKK'nin ilan ettiği ateşkesin mayıs ayında sona ereceği iddialarını hatırlattı. Türk, "Eğer demokratik ve sivil çözüm arayışlarını geliştirebilirsek ortaya çözüm niyeti çıkarsa, mayıs ayının ateşkesin bozulduğu bir tarih olmaktan çıkacağına inanıyoruz" dedi.
Türkiye'nin Kürt sorununu çözmek istemediğini söyleyen Türk, Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorunu konusunda net bir fikri olmadığını ifade etti: "Başbakan'ın durup dururken operasyon yapılmayacağı yolundaki açıklaması maalesef havada kalmıştır. Bu ateşkes süreci, Kürt sorununun çözümünde yararlanabileceğimiz önemli fırsatlar sunmuşken, hükümet ABD'nin ortaya koyduğu koordinatörlük mekanizmasına bel bağladı. Oysa, çözüm içeridedir. Sizdedir, bizdedir. Hepimiz birer koordinatör olabiliriz."
Ahmet Türk, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizin insanını yıllardır, sadık ve hain diye ikiye bölen bu çevreler Kürt sorununu yaşadığımız bunca acıya rağmen, hala bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak görmeye ve göstermeye devam ediyorlar... Geçmişte güçlü bir kamuoyu desteğinden yoksun kalmasından ve birtakım provokasyonlarla boşa çıkarılan ateşkes süreçlerine benzememesi için, kararlı bir duruştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu ülkenin geleceği ve toplumsal barışının kaderi artık bir takım elitlerin ve muktedirlerin eline terk edilemez. Başbakanın diyaloglara ve uzlaşmalara açık bir politika izlemesi ve hükümetin kısa, orta ve uzun vadede Kürt sorununun çözümü için ortaya bir program koymasını istiyoruz. Barışa ulaşacak bir iradeyi ortaya çıkarmak için hükümeti ve herkesi yeniden düşünmeye ve sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Kürtler dört ülkenin yurttaşı olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Türkiye'de kardeşçe yaşayabilmenin koşulları vardır. Bu istenç vardır. Bir arada demokrasiyi hukuku hak ve özgürlükleri kalıcı bir şekilde tesis edebiliriz."
Önen: Şiddet kültürünü yenmek için sivil çalışmalar başlatılmalı
Aynı oturumda konuşan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen, Kürt sorununun kördüğüm halini altığını ifade etti. Barışın kılıçla değil, konuşarak, demokratikleşerek sağlanacağını söyleyen Önen, ateşkesin yeterli olmadığını, kapsamlı bir barış projesine ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Önen, çatışmanın PKK ve ordu arasında yaşanmaktan öteye giderek toplumsallaştığını, şiddet kültürünü yenmek için sivil çalışmalar başlatmak gerektiğine vurgu yaptı.
Öymen: Yüzde 45 oy çöpe gidiyor
Gazeteci Altan Öymen, barışı ararken geleceğe bakılması gerektiğini, gerideki olaylar üzerine yapılacak tartışmaların, barışın önünü açamayacağını ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Artık silahla değil, diyalogla çözümün aranması gerekiyor. Türkiye'de barış biraz çelişkili .ir şekildedir. Mehmed Ağar'ın bir sözü var. Dağda silah kullanacağına, ovada siyaset yapsın, dedi. Ağar'ı çok eleştirdim ama kim olursa olsun doğru söz gündemin içine girmeli... Yüzde 45 oy çöpe gidiyor. Kullanılan oyların büyük kısmı da insanların istemediği partiye gidiyor. Bunun değiştirilmesi her açıdan gerekir. Bu sadece DTP'nin işi değil. İktidara gelen partiler de barajın altında kaldı daha önce bunlarında bu konuyu savunması gerekir.
Kozanoğlu: Yurttaş olan herkese şans tanınmalı
Konuşmasında bir arada yaşamın önemini vurgulayan ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu ise, "Barışın dilini istediğimiz kadar net oluşturamadık ama zihniyetini oluşturma yolunda mesafe aldık. Birbirimizi anlamaya çok yatkınız" dedi.
Kürtlerin Türkiye yurttaşı kimliğinde kararlı olmasının önemine işaret eden Kozanoğlu: "Herkesin birbirinin acısını paylaşması önemlidir. Empati kültünün sadece toplantıya katılanlar ve çağrıcılar değil, toplumun bütününe yayılması önemli. Kürtlerin kimlik kültür taleplerinin arkasında duran ve sosyal yönü ihmal etmeyen sol referanslarını unutmayan bir anlayışla çözüm mümkün. Biz bize mecburuz. Buradaki mecburiyet sosyolojik duygusal bir mecburiyettir. Bu hukuk devam etmelidir. Bir demokrat olarak bu ülkedeki yurttaşların demokrasi insan hakları özgürlükler noktasında kabul edilecek taleplerini arkasında durmak gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle çok net olalım. Ovada siyaset sözü Türkiye'nin yurttaşı olan herkese ekonomik toplumsal siyasi alana katılmasına olanak verilmedi. Dağdan inenler şehirde politika yapabilsinler. Bu ülkenin yurttaşı olan herkese şans tanınmalı."
Doğan: Komşu-kardeş anlayışıyla yaklaşırsak sorun kalmaz
Gaziantep eski Belediye Başkanı Celal Doğan ise konuşmasında, bütün sorunların çözümünün son halkasının siyaset olduğunu söyledi.
Siyasi iradenin söyleyeceklerinin önemli olduğunu dile getiren Doğan, Suriye, İran ve Irak'ta Kürtlerin hiçbirinin kendi ülkesinde mutlu olmadıklarını söyledi.
Kendi ülkesinde Kürtlerle barışık olmayan ülkelerin komşu ülkelerdeki Kürtlere cazip geldiğini ifade eden Doğan, "Türkiye 20 yıldan beri 40-50 bin gerilla asker şehit vermiş. Ama hâlâ kavga halinde değil. Bunun için sevinmeliyiz" dedi.
Kürt sorunun çözümü konusunda Irak politikasının önemli olduğunu söyleyen Doğan, "Komşu kardeş anlayışıyla yaklaşırsak sorun kalmayacaktır" dedi.
Tüzel: Barış için 1 Mart'taki kararlılığı göstermemiz gerek
EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel yükselen değer olarak ulusalcılık ve milliyetçiliğin işaret edildiğini söyleyerek şöyle konuştu: "Cumhuriyet hiçbir zaman Kürt vatandaşlarına hassasiyet göstermedi. Barışı dillendirmek açısından Türkiye'nin Ortadoğu'ya sürüklenmemesi için 1 Mart'taki kararlılığı göstermemiz lazım. Aksi takdirde daha çok şiddete başvurulacak. O zaman Kürtlerle kardeşlik istemini zor seslendireceğiz. Birbirine kışkırtılmış, ama birleşince halk güçlerine taşıyacak emek ve demokrasi güçleri yapılmalı. Mehmet Ağar'ın konuşmaları bir huzuru çağrıştırıyormuş gibi sunuluyor. Meselenin bir halkın varlığını kabul etmekten öte terör ve silah konusunda ele alındığını görmek gerekiyor. Bizim barış ve demokrasi isteyenlerin üçüncü bir cephe oluşturması gerek. Gerçek bir demokrasi gerçek bir laiklik için mücadeleyi yükseltmek lazım."
Ensarioğlu: Sivil ve demokratik bir anayasa talebimiz var
DYP Diyarbakır İl Başkanı Galip Ensarioğlu, mevcut iktidarın günü kurtarmak, olayı geçiştirmek, seçime kadar kazasız belasız atlatmak istediğini söyledi. Mehmet Ağar'ın 'ovada siyaset yapsınlar' sözünün yeni olmadığını Demokrat Parti geleneğinden geldiğini söyleyen Ensarioğlu, "Doğru bildiğimiz siyasette güç birliğinin yapılması gerek. Asimilasyon politikalarının tutmadığı görüldü. Dağa çıkışın önünü kesmemiz lazım. Demokratik hak ve özgürlükleri ele alan açılımlar yapılmalı. Sivil ve demokratik bir anayasa talebimiz var. Kültürel hakları vererek, ekonomik yatırımlar yaparak farklı metropol kentler oluşturarak, çözüm getirmek, dağda silahlı grupların tasfiyesiyle ilgili halkın da kabul edeceği bir inisiyatif ortaya koymak, bunda DTP''nin de önemli rol üstlenmesi gerek" dedi.
Özbek: Önce annelerin yürek sızısını dindirelim
Konuşması Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir tarafından Türkçeye çevrilen "barış annesi" Emine Özbek "Hepimiz burada 'barış' diyoruz. Ama bu karda kışta, halen operasyonlar gerçekleşiyor, çocuklarımız ölüyor. Halen yüreklerimiz sızlıyor. Gelin bu önce bu operasyonları durduralım. Öncelikle yüreği sızlayan annelerin yürek sızısını dindirelim" dedi.
Günçıkan: Yaşananların anlatılmadığını düşünüyorum
Kürt sorununun çözümü için empatinin önemine dikkat çeken gazeteci Berat Günçıkan, gazetecilerin artık duygudaşlık kuramadıklarını söyledi. Günçıkan, şöyle konuştu: "1987-89 yıları arasında, bölgeden çatışma haberlerini geçiyorduk. Biz o dönem çırpınıyorduk. PKK'li mi yazacağız 'terörist' mi yazacağız diye. 1990'da İstanbul'a geldiğimde çok şaşırmıştım. İstanbul'a savaş gelmemiş gibiydi. Savaşın etkileri daha sonra görülmeye başlandı. Kürtlerin gerçek sorunları örtbas edildi. Barış diline yaklaşılmadı. 'Bölücü örgüt', 'terör örgütü' gibi bir dil kullanıldı. Kürt sorunu ile birlikte, basının dili savaşın dili oldu. Orada yaşananların anlatılmadığını düşünüyorum."
Tan: TBMM mayısa kadar adım atmalı
Mısırlı Şair Fehmi Şinasi'nin şiirlerinde Kürtleri "İslam ümmetinin yetimi" olarak tanımladığını söyleyen yazar Altan Tan ise, Kürtlerin önünde iki yol olduğuna dikkat çekti: "Yetim artık büyüdü. Kürtlerin önünde iki yol var. Ya ayrışma ya da birlikte yaşama. Bir Kürt ve Müslüman olarak ortak yaşamdan yanayım"
PKK'nin ilan ettiği tek taraflı ateşkese dikkat çeken Tan, ateşkes için mayıs ayına kadar süre verildiğini, PKK'nin hükümetten adım beklediğini hatırlatarak, bu tarihe kadar "çözümün yeri" olduğunu söylediği TBMM'nin bir adım atması gerektiğini ifade etti.
Tılıç: Barıştan yana haber gazeteciliğin en temel kodu
Gazeteci Doğan Tılıç da gazetecinin savaş ve çatışmalardaki duruşunu anlattı. Gazetecinin duruşunun meslek etiği ve bireysel ahlakını ilgilendirdiğini belirten Tılıç, meslek ilkelerinin yıllarca UNESCO tarafından tartışıldığını bu tartışmalar sonucunda, evrensel meslek ilkelerinin ortaya çıktığını söyledi.
Bu ilkelere göre, gazetecinin ve medyanın her koşulda, savaşa karşı durması gerektiğini kaydeden Tılıç, "Nasıl bir hekimin meslek ilkelerinin başında insanı sağaltmak varsa, haberlerinizi barıştan yana haber yapmıyorsanız gazeteci de değilsiniz. Barıştan yana olmak meslek kodlarının en temel olanıdır" dedi.
Tılıç, buna rağmen dünyanın her yerinde "kan varsa manşet olur" ilkesinin geçerli olduğunu kaydetti.
Göregenli: Sorun tek milletli yapı çabasından geliyor
Prof. Dr. Melek Göregenli, Kürt sorununun, tek milletli bir yapıyı oluşturma çabasından ileri geldiğine dikkat çekti. Göregenli, "Bizim Fransız tipi devlet modelinde Türk olmak değil, Türk olduğunu kabul etmek gerekiyordu. Asimilasyonun gerçekleştirilebilmesi için. Bu olmadı. Görülüyor. Kürtlerin sadece anadillerini okuyup yazmaları değil, doğru düzgün bir asimilasyon bile yapılmadığı için doğru düzgün bir dil bile öğretilemedi. Bu devletin büyük bir ayıbıdır. Büyük politikalara oturttukları asimilasyonu bile beceremediler" dedi.
Göregenli Türklerin Türk olmaktan Kürtler Kürt olabildiği zaman kurtulacağını belirterek, "Solculukla filan bu sorumluluktan kurtulamayız" diye konuştu.
Duran: Alternatif medyaya ihtiyacımız var
Gazeteci Ragıp Duran ise konuşmasında habercilik faaliyetlerinin siyasi alanlar olduğuna dikkat çekti. Konferansla ilgili tüm haberlerin farklı başlıklarla verildiğini söyleyen Duran, 1992 yılından beri Kürtlerin günlük gazete çıkardığını, 10 yıldır yurtdışından televizyon yayını yaptığını ifade ederek, tüm bunların önemli tecrübeler oluşturduğunu söyledi.
Sözün bittiği yerde savaşın başladığını belirten Duran, temel amacı barış olan gazetecinin varlığına karşı çıkan, "Konuşmayan kavga edin" diyen bir yerde duramayacağını ifade etti. Duran, muhalif ve gazetecilik ilkelerinin yerine getirildiği alternatif bir medyanın oluşturulması gerektiğine de dikkat çekti: "Barış denilen şey mesleki anlamda bu şekilde yapılabilir. İktidar değiştiğinde medya da değişiyor. Sadece siyasi iktidar değil. Medya her iktidarın yanlısıdır. Böyle bir gerçek var. Bir yandan da biz okuryazar kesimiyle adım adım da küçük yerel radyo kurabilsek, eli yüzü düzgün dergimiz olabilse, iktidarın değişmesini beklemeden medyayı kendi içinde toplumsal olarak değiştirebiliriz. O zaman da Kürt meselesinin nasıl çözüleceği konusunda elimizde bir medya aracı olabilir."
Uzun: Kürtlerin kendi aralarındaki münakaşalara son vermesi gerek
İki günlük yoğun programdan sonra, sağlık sorunları nedeniyle konferansa katılamayan yazar Mehmed Uzun'un konuşma metni okundu. Konferansın önemli bir adım olduğunu söyleyen Mehmed Uzun, barış için demokrat, liberal kesimlerle ittifak oluşturulması, Kürtlerin kendi aralarındaki münakaşalara son vermesi gerektiğini söyledi.
Konferansın sonunda ortaya çıkan "taslak sonuç bildirgesi"ni Aydın Çubukçu okudu. (İA/TK)