Askerlikten anlamadığım için hangi rütbeden sonra askerlere “paşa” diye hitap edildiğini bilmiyorum ancak hakimler mutlaka biliyor ki, Kızıltepe JİTEM davasında yargılanan rütbelilere sık sık “paşam” diye hitap ettiler.
Rütbeli sanıklarına “paşam” diyen mahkeme heyetleri sürekli değişti ama kurumsal zihniyet aynı kaldı.
TIKLAYIN - Kızıltepe JİTEM Davası Zamanaşımından Düştü, Mahkeme “Örgüt Yok” Dedi
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görülen karar duruşmasında mahkeme, emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu’nun “örgüt kurma ve yönetme” suçundan beraatına karar verdi.
İddianamede bahsedilen örgüt, meşhur JİTEM’di. Yani, mahkeme “Örgüt yok” demiş oldu. Diğer sanıklar da aynı suçlamadan beraat etti. Gözaltında kaybetme, faili meçhul cinayet, işkence suçlarıyla ilgili de davanın zamanaşımından düşmesine karar verildi.
Davanın müdahil avukatı Erdal Kuzu kararı, “Devletin yargı refleksine uygun” diye değerlendirdi.
Yargı kararlarının siyasi konjonktüre uygun olarak değiştiğini söyleyen Kuzu, aslında bu davanın neden en açılmış olduğunu ve şimdi neden böyle kapatıldığını da özetledi. Avukat Nuray Özdoğan da “adaletin gerçekleşmesinin, siyasi süreçlere ve devletin tutumuna bağlı olduğunu” söyledi.
Ve bir siyasi dava daha devletin “refleksini” tüm topluma hatırlatarak sonlandı.
Tabii her siyasi davada yaşanan absürtlüklere burada da tanık olduk.
Avukat Erdal Kuzu, İstanbul’daki Sütlüce Mezarlığında 169 nolu mezarda yatan Nurettin Yalçınkaya’nın SEGBİS’le duruşmaya bağlanması için mahkemece daha önce verilen kararı hatırlattı ve yargıyı ciddiyete davet etti.
“Gazeteciler yalan haber yapıyor”
İtiraf edeyim, karar duruşması öncesi İstanbul’daki gazeteci arkadaşlarla yola çıkmadan önce haberi yazmıştık. Yani, kararın aynen savcı mütalaasındaki gibi olacağını hepimizi biliyorduk. Bize, müdahil avukatların son sözlerini ve savunmaları dinledikten sonra mahkemenin bu gerçeği onaylamasını beklemek kaldı.
Yanılmadık da, duruşmalara dahi katılmamış olan sanıklar beraat etti.
Kaybedilenlerin, infaz edilenlerin yakınları da mahkemelerin tavrından dolayı duruşmalara katılmayı protesto ettiğinden, salonda avukatlar ve gazeteciler olarak önceden yazılmış kararı dinledik.
Ancak gazetecilerin kalabalık olması “her durumda haklı ve güçlü” olan taraftaki sanık avukatını yine de rahatsız etti.
Dönemin Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk’un avukatı Hüseyin Özarslan, bir gün önce yayınlanmış davaya dair bazı haberlerin kupürlerini mahkemeye sundu ve “gazetecilerin yalan haber yaptığını” iddia etti; “Ne cezasızlığı, ortada suç mu var?” minvalinde beyanda bulundu.
Kuyulardan cesetler çıkmamışçasına bir özgüven içerisinde dosyada kanıt olmadığını ileri sürdü: “Mermi kovanı mı bulunmuş, tanık mı var, swap analizi mi var, cinayetlerle sanık arasında bağlantı yok…” (Aslında bu söyledikleri, cinayetlerin sistematik oluşuna başlı başına kanıttı ancak mahkemece kabul gördü ki, müvekkili beraat etti.)
Karar AİHM’den dönse bile çok geç
Avukat Özarslan’ın “yalan haberden” kastı ise bu dosyaların daima cezasızlıkla sonuçlandığına dikkat çeken devlet politikasının dile getirilmesiydi.
Hepimizin malumu olan politikadan bahsediyordu:
Örneğin, aynı suçlamaları içeren hatta bu davadaki bir numaralı sanık olan, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu’nun da sanık olarak yargılandığı Lice davası da beraatla bitirildi.
Ya da örneğin: 1993 yılında yakılarak boşaltılan Muş’a bağlı Kızılağaç köyüne aynı yılın Kasım ayında eşyalarını almaya giden 60’a yakın köylü, Kızılağaç Jandarma Komutanlığı tarafından gözaltına alınarak Muş İl Jandarma Alay Komutanlığı’na götürüldü. Köylülerden bazıları serbest bırakıldı, dördünün cenazesi yakınlardaki bir su kanalında bulundu. Açılan dava beraatla bitti.
TIKLAYIN - “İnsanlık Suçu” Davaları Cezasızlıkla Bitti
Nezir Tekçi davası ve Cizre, Vartinis, Görümlü, Derik davaları…
Suçların işlendiği ilçenin adını verdiğimiz davalar, açıldığı hızla ve hep aynı sonuçla, yani beraatla, o da olmazsa zamanaşımıyla ama çoğunlukla – Kızıltepe davasında olduğu gibi – iki hükümle birden sonuçlandı.
Yani mahkeme, dosyalara, herhangi bir temyizin çözemeyeceği bir düğüm attı.
Hafıza Merkezinden avukat Özlem Zingil, kararın olası sonuçlarını ve yeniden yargılama yolunun artık neden kapandığını şöyle açıkladı:
“Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’ın başvurusunu sonuçlandıran AİHM, beraat kararının sanığın lehine bir karar olmasından dolayı yeniden yargılama yapılamayacağı yönünde emsal bir karar verdi. Bundan sonraki tüm dosyalara uygulanabilecek bir karar. JİTEM davası da sadece zamanaşımı değil beraatla sonuçlandığından tekrar yargılanmalarının önüne geçilmiş oldu.”
Avukat Kuzu da “Mahkeme, hukuki sonuçları sanık açısından devam etmeyecek bir karar verdi” değerlendirmesini yaptı.
Üç kuyu için iki dava açıldı, biri kapandı
Avukat Erdal Kuzu duruşmada ayrıca, Mardin özelinde yürütülen soruşturmaların akıbetini anlattı:
Kızıltepe’nin üç köyünde (Yurteri, Aysun, Katarlı) ve ilçe merkezinde dört kazı yapıldı. Bulunan 10 cesetle ilgili cinayetlerin yargılaması Kızıltepe JİTEM davasında yapıldı.
Aysun köyünde aynı kuyudan çıkan iki ayrı cesedin Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun’a ait olduğu DNA testiyle tespit edildi ancak iki cinayet, Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen başka bir davaya dahil edildi.
Dargeçit davası diye adlandırdığımız bu dava halen sürüyor. (Gelecek duruşması 30 Eylül’de)
Mahkeme, Adıyaman’a nakledilmiş olan davada dönemin kaymakamının ve güvenlik güçlerinin de tanık olarak dinlenmesine izin verdi, hatta Kuzu bu tanıklıklarda “kayıt dışı gözaltıların yapıldığının kabul edildiğini” belirtti ve “Demek ki o davanın sanıkları çok da korunmuyor” diye espri yaptı.
Avukat Kuzu, kuyulardan çıkarılan cesetlere dair bir “krokiyi” de mahkemeye sundu ancak heyet başkanı krokiye gözucuyla bakıp bir daha açılmamak üzere dosyaya koydu.
Mahkemeden “cesaret” beklendi ama…
Mardin’deki cinayetlerle ilgili açılan üç ayrı davadan Derik davası, sanık Musa Çitil’in Jandarma Genel Komutan Yardımcılığına terfi etmesiyle bitti. Kızıltepe JİTEM davası da dün sessizce kapandı. Son dava Kuzu’nun bahsettiği Dargeçit davası.
Üç davanın birbiriyle bağlantılı olduğunu, cinayetlerin de aynı şekilde, aynı tarihlerde (1993-1995 arası) işlenmiş olduğunun, cesetlerin aynı kuyulara atıldığının iddianamelerle de sabit olduğunu söyleyen Kuzu, bağlantıların hiç araştırılmamış olmasının altını çizdi.
Suçlar birbirinden ayrıştırıldıkça “örgütün bulunması” da o kadar zorlaştırılmış oldu.
Erdal Kuzu son beyanında “Sanıklar suçlamaları inkar etmedi, ‘Devletin bize verdiği görevleri yaptık’ dediler. İddianamedeki tüm belgeler devlet adına hareket eden JİTEM örgütünün varlığını kanıtlıyor. Mahkemenin de devlet adına hareket etme refleksini bir kenara bırakmasını talep ediyoruz, cesaretli bir tutum bekliyoruz” diye konuştu.
Avukat Nuray Özdoğan’ın da son sözü “Sanıklar halen devlet korumasında değillerse adil bir karar çıkacağına inanıyoruz” oldu.
Mahkeme de bu önermeye gereken cevabı beraat kararını okuyarak verdi; sanıklar halen devlet korumasında. (AS)