Haberin Kürtçesi için tıklayın
Hrant Dink Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası Hrant Dink Ödülleri'nin onuncusu Hrant Dink'in doğum günü olan 15 Eylül'de (yarın) sahiplerini bulacak.
Ödülün onuncu yılı dolayısıyla, insan hakları, adalet ve özgürlüklerin ele alınacağı, 'Geçmişe Bakmak, Geleceği Tasarlamak' başlıklı uluslararası bir konferans Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde Harvard Üniversitesi'ne bağlı Kennedy Kamu Yönetimi Okulu'nda uluslararası ilişkiler dersi veren Kathryn Sikkink'in açılış konuşmasıyla başladı.
Kathryn Sikkink, insan hakları ve demokrasi sorununun bugün Türkiye'de de dünyada da sorun olduğunu belirterek "Yapmamız gereken dünyada şimdiye kadar edinilen insan hakları kazançlarının üzerine yenilerini eklemek" dedi ve ekledi:
"İnsan hakları ve adalet arayışı için mücadelede tembelliğe düşmemeliyiz, olumsuzluklarla birlikte umutsuzluğa yenilmemeliyiz."
Sikkink'in konuşmasından sonra konferansın ilk oturumu "Tüm Zorluklara Rağmen Adalet Arayışı" başlığıyla yapıldı.
Oturumda İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün İcra Direktörü Kenneth Roth, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (Hrant Dink 2014 Ödülü sahibi) ve Sosyolog İsmail Beşikçi (2009-2015 Ödül Komitesi Başkanı) konuşma yaptı.
Roth: Tüm dünyada geriye gidiş var
Kenneth Roth, "Dünyada adalet arayışı ve insan haklarının geriye gittiği bir dönemdeyiz"vurgusu yaptı.
Uluslararası Adalet Divanı'nın ABD Başkanı Donald Trump'ın Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın hafta başında Adalet Divanı'nı 'acizlik ve işlevsizlikle' suçlayan konuşmasını hatırlatan Roth, şöyle devam etti:
"Uluslararası Adalet Divanı'nın kararlarının uygulanmaması demek Afganistan dahil ABD yönetiminin bütün suçlarının cezasız kalması demek.
"Filipinler'in en az 12 bin kişinin idamına sebep olan diktatörü (Devlet Başkanı Rodrigo Duterte), Hindistan yönetimi, ABD yönetimi hepsi Adalet Divanı'ndan çekilmekten bahsediyor.
"Türkiye'deki durumda da darbe teşebbüsünden sonra binlerce insan yurtdışına çıkma, işlerini sürdürme, para kazanma gibi temel kişisel haklarından mahrum kaldı. İnsanlar adına hukuk mücadelesinden vazgeçmemeliyiz."
Fincancı: Kolluk 26 bin dava açmış
2005'te işkencenin tanımı konusunda ceza kanunda yapılan değişikliğe atıfta bulunan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı şöyle devam etti:
"2005-2017 diyelim kaç dava açılabilmiş 94. maddeden dava. Soruşturma yürütülebiliyor mu? Nasıl oluyorsa sivillerin suçlarını düzenleyen eziyetten açmışlar kolluğa dava. aradaki fark çok önemli çünkü, kolluğa oradan dava açarsanız onun görevi düzenlemesi söz konusu olacak.
"Kolluk kendini şöyle koruyor: 'Bana saldırdılar,' ya da 'Direndiler, ben dava açmak zorunda kaldım.'
"İşte Cumartesi Anneleri'nin 700. haftasında sevgili Ahmet (Şık), sevgili Garo'nun (Paylan) nasıl direndiğini hep beraber gördük değil mi? Direniyorlar arkadaşlar. Olmaz arkadaşlar kolluğa böyle bir şey yapamazsınız, öyle yok direnmek.
"2017'de 26 bin 280 dava açılmış kolluk tarafından direndiğiniz için, işkence için 47 dava açılırken.
"İşkencenin durumu bu, işkence hep varolmuştur Türkiye'de. İşkencenin varlığını ortadan kaldırabilmek için öncelikle işkencenin varlığını kabul etmemiz gerekiyor. işkenceye karşı mücadelenin hep birlikte yapılması gerekiyor ve mahalleler arası işkencelerin de görünür olması gerekiyor.
"O mahallede de, bu mahallede de işkence bir suçtur. Dünyada zaten insan hakları ihlallerine karşı çok ciddi bir gerileme yaşıyoruz.
"Dünyada ciddi bir kriz var ve bu kriz bize faşizm olarak geri dönüyor. Sadece işkenceye karşı mücadele etmek yetmez, sisteme karşı çok ciddi bir mücadele gerekiyor."
Beşikçi: Yargı gerekliliklerini yerine getirmiyor
Fincancı'dan sonra sözü alan İsmail Beşikçi (Hrant Dink 2012 Ödülü sahibi), resmi ideolojinin karşısında yargının gerekliliklerini yerine getirmediğini söyledi.
"Yargıç gibi düşünmüyorsunuz, savcı gibi düşünmüyorsunuz. Türkiye'de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü kısıtlıdır denildiğinde nasıl diyorsunuz." (PT)