Haberin İngilizcesi için tıklayın
Çanakkale, Gökçeada’da gözaltında alınan Serpil Cabadan, Hüseyin Durmaz, Zuhal Sürücü ve Sinan Koçum, beş günlük gözaltının ardından, TKEP/L (Türkiye Komünist Emek Partisi /Leninist) üyeliği suçlamasıyla tutuklandı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2011 yılında, Serpil Cabadan ile Hüseyin Durmaz da dahil sekiz kişinin başvurusunda, uzun tutukluluk süreleri nedeniyle Türkiye’yi mahkum etmiş, tazminata hükmetmişti.
Cabadan ile Durmaz, hakimlikteki ifadelerinde, AİHM kararıyla kazandıkları tazminatın bir kısmının, gözaltına alındıkları sırada üzerlerinde olduğunu söyledi.
Gökçeada Sulh Ceza Hakimliği’ndeki ifadelerinde “el konulan bu tazminatın kendilerine geri verilmesini” talep ettiler. Ancak mahkeme hükmünü açıklarken, bu konuyla ilgili karar vermedi.
Tutuklanma gerekçesi: Sabıkalı olmaları
Avukatları Erdoğan Akdoğdu bianet’e yaptığı açıklamada, mahkemedeki savunmasında da belirttiği gibi dosyadaki kısıtlılık kararı olduğu gerekçesiyle kendilerine üst arama tutanağı da dahil hiçbir delilin gösterilmediğini ifade etti.
Gökçeada Sulh Ceza Hakimi Dilara Koçer’in kararında da tutuklanma gerekçesi olarak, önceden sabıka kayıtlarının olması, adliyede slogan atmaları ve gözaltında açlık grevi yapmaları gösterildi.
“Adliye girişinde ‘vatan haini’ diye bağırdılar”
Avukat Akdoğdu, “Adliyeye sevk edildiklerinde, araçtan adliyenin uzağında indirildiler ve Gökçeada Adliyesine girene dek sivil kişilerce yuhalandılar” dedi.
Gökçeada Sulh Ceza Hakimliği’nde yaptığı savunmada da bu durumu gündeme getiren Akdoğdu, hakimlikte şunları söyledi:
“Müvekkillerim adliyeye belli bir mesafede indirilerek yürütüldüler. Civardaki sivil giyimli kişiler müvekkillerime ‘vatan haini’ diye bağırdı. Bunu kayda aldığımız kamera görüntüleri, Terörle Mücadele Şubesi polislerince telefonumuzdan sildirildi. Müvekkillerin can güvenliğinden soruşturmayı yürüten makam sorumludur.”
“Gözaltındayken, eski tutukluluğunu sordular”
Erdoğan Akdoğdu, hakimlikteki savunmasında, dosyadaki kısıtlılık kararı nedeniyle hiçbir belgeye ulaşamadıklarını da anlattı:
“Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 153/3. maddesi gereğince müvekkillere okunması gereken arama, üst arama tutanakları ne onlara ne avukatlarına gösterildi. Savcılık ve hakimliğe açık olan dosya içeriği, savunma makamına kapatıldı. Adil yargılanma ve savunma hakları böylelikle kısıtlandı. Müvekkilime sorulan sorular, geçmişte ceza aldığı örgüt bağıyla ilgili.”
“Hadi kardeşim, istediğin yere şikayet et”
Akdoğdu, 23 Aralık 2017’de Gökçeada feribot iskelesinden gözaltına alınan dört müvekkilinin adliye sürecini şöyle anlattı:
“Gözaltına alındıkları tarihten 28 Aralık’ta adliyeye götürülene dek açlık grevi yaptılar. Açlık grevinde kaldıkları ilk üç gün kendilerine su dışında hiçbir şey verilmediğini ifade ettiler.
“Hastane sevk işlemlerinde, adliye işlemlerinde ve avukat görüşmesine getirilirken hep ters kepçeli götürülüp getirildiler. Tutuklandıktan sonra götürüldükleri Çanakkale E Tipi Hapishanesine girişte de ‘çıplak arama’ yapıldığını beyan ettiler.
“Kalacakları koğuşta kendilerine yastık ve nevresim yetmediği için vermeyeceklerini, dilerlerse kantinden alabilecekleri müvekkillerimize söylenmiş. Kalacakları kısımda ısıtma olup olmadığının belli olmadığını ve her yerin rutubet olduğunu aktardılar. Dışardan kitap alınmayacağı da müvekillere iletilmiş.”
Hapishanedeki görüşlerinin de kamerayla kayıt altına alındığını söyleyen avukat Akdoğdu, hapishanedeki ihlallerle ilgili yetkililerle yaptıkları görüşmede de “Görüşünü yaptığına göre işine bak, hadi kardeşim. İstediğin yere şikayet et” cevabını aldıklarını ifade etti.
AİHM, Türkiye’yi mahkum etmişti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mayıs 2011’de, farklı davalarda yargılanan ve 4,5 yıl ila 10 yıl arasında tutuklu kalmış olan Bülent Alp, Fahri Önder, Serpil Cabadan, Hüseyin Durmaz, Abdulmecit Öztürk, Heval Öztürk, Metin Sarıgül ve Metin Karaman’ın “uzun süre tutuklu kaldıkları” gerekçesiyle yaptıkları başvuruyu sonuca bağlamıştı.
AİHM, hükümetin savunmasında ileri sürdüğü “Türkiye’de tutuklu yargılanmanın yasalara uygunluğuna itiraz etme olanaklarını” yetersiz bularak, tutukluluk sürelerinin haddinden uzun olduğu sonucuna vardı.
Mahkeme ayrıca, başvurucuların yargılandığı en kısa süren davanın 9 yılı aştığını vurgulayarak “davaların süresinin haddinden uzun olduğu ve makul süre koşuluna uymadığı kanısına varılmıştır” ifadesini kullandı.
AİHM sekiz başvurucuya toplam 91 bin 800 Euro tazminat ödenmesine karar vermişti. (AS)