İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 15 Temmuz’da gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal ile ilgili ortak açıklama yayımladı.
OHAL Kanunu’nun 12 Eylül sonrası darbeyi pekiştirmek amacıyla Bülent Ulusu Hükümeti tarafından çıkarıldığını hatırlatan İHD ve TİHV, AKP’nin OHAL kararını savunmak yerine bu karardan derhal vazgeçmesi gerektiğini ifade etti.
İnsan hakları kuruluşları ayrıca OHAL dönemlerinde uygulanan insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, bu gibi dönemlerde devletin yasaları çiğnediğine vurgu yaptı.
24 yıl OHAL
* 20 Temmuz 2016 günü yakın tarihimizde ilk kez Türkiye genelinde üç ay süre ile olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiği belirtilmiş ve bu karar 21 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete de yayınlanmıştır.
* Yakın dönem tarihinde son sıkıyönetim uygulamasını kısmi olarak Kasım 1978’de başlayan Türkiye’de bu uygulama, 12 Eylül 1980’de askeri darbesi ile kalıcılaşarak 19 Temmuz 1987’ye kadar devam etmiştir.
* Bu tarihten sonra Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda birçok ili kapsayacak şekilde başlatılan olağanüstü hal uygulaması ise 46 kez uzatılarak 30 Kasım 2002 yılına kadar sürmüştür.
* Kısacası Türkiye halkları 24 yıl boyunca zaman zaman ülkenin tamamında ya da bir bölümünde ama kesintisiz olarak temel hak ve özgürlüklerin sınırlandığı/kısıtlandığı sıkıyönetim/olağanüstü hal rejimi altında yaşamıştır. Bu dünya çapında eşine az rastlanır bir örnektir.
“Amasız, fakatsız karşıyız”
*Türkiye’de OHAL ilanları önemli ölçüde Ecevit hükümeti döneminde kısmileştirilmiş, son olarak ise iki ilde (Diyarbakır ve Şırnak) devam eden olağanüstü hal uygulaması 30 Kasım 2002 tarihinde AKP döneminde uzatılmayarak sonlandırılmıştı.
* İHD ve TİHV olarak son günlerde defalarca dile getirdiğimiz gibi; ülkemizde askeri darbe girişimi olmuştur; demokrasinin inkârı ve temel hak ve özgürlüklerin tamamen ayaklar altına alınması anlamına gelen tüm darbe ve darbe girişimlerine amasız, fakatsız ve ancaksız karşıyız; son darbe girişiminde bulunanlar Türkiye halklarına karşı bir insanlık suçu işlemişlerdir; darbecilerin hakkında tüm hukuki işlemler yapılmalı, hukukun üstünlüğüne özen gösterilerek adil biçimde yargılanmalı ve suçlu bulunanlar cezalandırılmalıdırlar.
“Darbe girişimleri darbe dönemi kanunlarıyla ortadan kaldırılmaz”
* Bununla birlikte, sözcük olarak aynı olmasına karşın yaşadığımız bu olağanüstü durumla 27 Ekim 1983 tarihinde yani doğrudan 12 Eylül Askeri Darbe döneminin Bülend Ulusu hükümeti tarafından bizzat darbeyi pekiştirmek amacıylaçıkarılan “Olağanüstü Hal Kanunu” arasında demokratik hiçbir ilişki kurulamaz.
* Çünkü askeri darbe girişimleri askeri darbe döneminin zihniyeti ve kanunları ile ortadan kaldırılamaz, aksine askeri darbe dönemlerinin zihniyeti daha da pekiştirilir.
OHAL neler getirecek?
* Hiçbir yargı denetimine açık olmayan bir şekilde Bakanlar Kurulunca kanun hükmünde kararnameler (KHK) çıkarılabilerek, zaten önemli ölçüde işlevsizleştirilmiş olan yasama organı (TBMM) bütünüyle işlevsizleştirilecek.
* Sokağa çıkma yasağı ilanı başta olmak üzere, seyahat, eğitim, çalışma, haberleşme ve iletişim, konut dokunulmazlığı, özgürlük ve güvenlik gibi temel hak ve özgürlüklerin kullanımı kısmen ya da tamamen durdurulacak, güvenlik güçlerinin silah kullanımı yetkisi nerede ise sınırsız hale gelecek.
* Zaten son dönemde mevcut siyasal iktidar tarafından yeterince tahrip edilen hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve insan haklarına saygı gibi demokrasi ilkelerinin maruz kaldığı tahribat daha da derinleşecektir.
“Fiili başkanlık, OHAL’le kanuni şekil alacak”
* Üç ay süre ile OHAL ilan edilmesini anti demokratik ve toplumun tüm kesimlerini baskı altına alacak, otoriter uygulamaların kalıcı hale getirileceği bir yaklaşım olarak değerlendirmekteyiz.
* Bu durum Türkiye’de fiili başkanlık modelinin OHAL yasası ile birlikte kanuni bir şekil alacağını, parlamenter sistemin iyice zarar göreceğini ve anlamsız hale getirileceğini göstermektedir.
* Temel hak ve özgürlüklerin ciddi olarak kısıtlanabileceği ortamın ise yeni gerilimlere ve toplumsal çatışmalara sebep olabileceğini ayrıca vurgulamak isteriz.
“Yasalara uyulmadığını gördük”
* Öte yandan, Türkiye’nin geçmiş pratiğinde OHAL dönemlerinde meydana gelen hak ihlalleri Anayasa’nın 15. maddesinin 2. fıkrasındaki güvencelere uyulmadığını göstermiştir.
* Tüm olağanüstü yönetim usullerine başvurulduğu dönemler, insan hak ve özgürlüklerinin ihlallerinin yoğunlaştığı dönemler olarak kayıtlara geçmiştir.
* Olağanüstü dönemler, çıkarılan yasalar ve uygulama pratikleri ve oluşturduğu kültür ile olağan yönetim usullerine geçildiği söylenen dönemleri de olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir.
* Her şart altında yaşam hakkının, maddi ve manevi varlığın bütünlüğüne dokunulamayacağının yani işkence ve kötü muamele yasağının sürmesi gerektiğini, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün güvence altında olması gerektiğini, suç ve cezaların geçmişe yürütülemeyeceğini yani ölüm cezası tartışmalarının bile anlamsız olduğunu ve masumiyet karinesinin mutlaka korunması gerektiğinin hatırda tutulmalıdır.
“İktidar 12 Eylül kanunundan vazgeçmeli”
* Siyasal iktidar OHAL yasasındaki yetkileri kullanmakta ısrarcı olup, “darbe girişiminde bulunan ve bu girişimi gerçekleştiren örgüt ve yapılar çerçevesinde uygulamanın olacağı” gibi sözler vermek yerine doğrudan 12 Eylül askeri darbesi yönetimce 1983 yılında esas olarak askeri darbe zihniyetini pekiştirme amacı ile hazırladığı mevcut olağanüstü hal kanununu derhal kaldırmalıdır.
* Kuşkusuz uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerle uyumlu biçimde içinde yaşadığımız olağanüstü durumlarla baş etme imkanını sağlayan düzenlemelerin acil bir şeklide ele alınması gerektiğini de hatırlatmak isteriz. (EKN)