Tarih boyunca kitlelerin birbiriyle haberleşerek örgütlenmek için hep imkanları mevcuttu. Önemli olan bu kitlelerin bir araya gelerek rejimi değiştirecek kararlılığı göstermesiydi [1].
2011 yılında bu kararlılık Ortadoğu'yu sarsmaya başlayacaktı. Ve yeni bir düzen çağrısı yankılanırken bir gazeteci isyanlara tanıklıklarını Türkiye'ye taşıyacaktı: Can Ertuna.
Can Ertuna da bahar değil isyan kelimesini kullananlardan. Ayaklanmalar başladığında Tunus, Mısır, Libya ve Suriye'ye yolu düşüyor. Ve bahar kelimesini de sahada, Libya'daki tanıklıklarından sonra sorguluyor ve savaşın vahşetinin karşısında kitabında da değindiği gibi aklından şu geçiyor 'bu ne ise bahar olamaz'.
Ertuna, ayaklanmalar beşinci yılını geçirirken bahar ve kış ikilemlerinin yoğun olarak kullanıldığı ve umutsuzluğun hakim olduğu bir dönemde Arap halklarının mücadelesinin devam ettiğini söylüyor. Öyle ki bunu gittiği coğrafyalardan Arap İsyanları Güncesi kitabında da yansıtıyor.
Ve aslında oradaki halkın da bahar tanımından uzakta kurulu düzene karşı gerçekleştirdikleri şeye ‘isyan’ ya da ‘devrim’ dediğini belirtiyor.
Arap İsyanları Güncesi
2014 yılında yayınlanan Arap İsyanları Güncesi, Arap Ayaklanmalarının sesini Türkiyeli bir gazetecinin gözünden anlatıyor. Taleplerin yükseldiği 2011 yılından 2012’ye iç savaşa giden yolda tehlikelileşen bir bölgede gazeteci olmayı da anlatıyor. Ayrıca kitaba gidilen coğrafyalardan fotoğraflar da ekleniyor.
Kitapta bir çok detayla karşılaşmak da mümkün. Bir dalgıç kimliği gazetecinin işine yarar mı? Hele Ortadoğu’da? Evet. Kitabın bir detayı olarak karşımıza çıkan olayda Mısır güvenliği gazetecileri sınır dışı ederken Ertuna’nın dalış kimliği ile ülkeye girme mücadelesi gülümsetiyor ve günce dalış takımını ve kameraları inceleyen Mısırlı güvenlik görevlisinin tavırlarını gözler önüne seriyor.
Dış politika belirleyici
Arap İsyanları Güncesi, bir yandan da Arap Ayaklanmalarının Türkiye'ye yansıyışındaki dış politika dinamiği öne çıkarıyor. Ertuna'nın da söylediği gibi Mısır darbesi bir iç polemik haline dönüştüğünde Türkiye basınında Mısır'ın hakimiyeti artıyor.
Her ülkenin dinamikleri bir yana Türkiyeli gazetecilerin kendi ülkelerin dış politikalarından ötürü maruz kaldığı dışlanmayı ya da dahil olunmayı da anlatıyor.
Suriye Ayaklanmasının başında Türkiyeli gazeteciler, Suriye devletinin ayaklanmayı kendi perspektifinden göstermesi için davet edilirken, ülke bir yıl sonra hem kendi dinamikleri hem de Türkiye’nin dış politika seyri üzerinden yasaklı bir alan oluyor.
Ayaklanmanın içinden
Kitabın asıl odak noktası ayaklanmalara gelirsek ise meşhur 18 günde Tahrir’de olan Ertuna meydanı şöyle anlatıyor:
İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük demokrasi alanlarından birine dönüşmüştü Tahrir. Her sabah, on binlerce kişi Nil’in diğer yakasından, kentin dört bir yanından buraya akıyordu...
Öfke Cumasında hedef Tahrir Meydanıydı, her kesimden katılım vardı, polisle çatışma konusunda deneyimli El Ehli futbol takımı en ön saftaydı. Akşamları sokaklar bataggiya Mübarek’in ‘milisleri’ ile doluyordu...
...Müslüman Kardeşlerin yoğunluğu ve örgütlü yapısı meydanın korunmasında kilit rol oynuyordu. Bir kenarda futbol hakemi ağzında düdüğü, üzerinde forması ile Mübarek’e kırmızı kart gösteriyor, diğer yanda Mübarek karşıtı şarkılarıyla bir hip hop grubu kalabalığı eğlendiriyordu. Bir köşede selefi din adamları ellerinde pankartlarla, diğer köşede ülke nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Kıptiler yani Mısırlı Hristiyanlar dini kıyafetler ve ellerinde haçlar ile eylemlere katılıyordu.
Mısır ordusu, rejimin bekçisi
Can Ertuna hakkındaAnkara Koleji'nde okudu. ODTÜ. Sosyoloji bölümünde lisans, Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler'de yüksek lisans eğitimi aldı. Üniversite yıllarında birçok belgesel film projesinde yönetmen ve yönetmen yardımcısı olarak çalıştı. Ankara’da 1999-2004 arasında belgeseller için araştırma asistanlığı, metin yazarlığı, çeşitli film festivallerinde koordinatörlük ve jüri üyeliği gibi görevler aldı. 2005’te CNN Türk Haber Merkezi’nde çalışmaya başladı. 2007'de NTV’ye geçti. "Arap İsyanları Güncesi" adlı kitabı 2014'te Ayrıntı yayınlarından çıktı. |
Tahrir'in 18 gününde bir karnaval havası vardı. Alanda Müslüman Kardeşler ve Hristiyanlar bir arada Mübarek’e karşı birleşirken, namaz kılan Müslümanların önünde Hristiyanlar duvar örüyordu fakat kısa bir süre sonra mezhepçi ayrılıklar Mısır siyasetinde egemen oldu.
İki yıl sonrasında bu ayrılıklar nasıl doğdu? Rabia, Tahir ikilemi nasıl ortaya çıktı?
Ordu. Ertuna’nın da anlattığı gibi ilk ayaklanma sonrasında ordu tarafsız kimliğini korumaya çalıştı. Milislerin kitlelere saldırılarına göz yumarken meydandaki kitlelere müdahale etmedi. Çünkü Ertuna’nın kitapta anlattığı gibi ordu mevcut düzenin parçasıydı ve lider değişse de düzenin değişmesine karşı mesafeliydi.
Bu ikilemde Müslüman Kardeşler‘in de payı vardı. Mart 2011’de başlayan ordu ile işbirliği 2011’in ilerleyen aylarında 12 bin kişi askeri mahkemelerde yargılanması ile devam etti. Müslüman Kardeşler Tahir’den meclise geçerken kendi sözlerinden dönüyordu.
Çünkü Tahrir’in 18 gününde Mursi şunları söylüyordu:
“Amacımız eylemlere destek vermek, cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağız, iktidar peşinde değiliz.”
Fakat Müslüman Kardeşler iktidar mücadelesine hızlı entegre oldu. Mübarek’in istifasına bir kaç hafta sonra Tahrir’in “gerçek devrimcileri” Müslüman Kardeşler’i “ihanet” ile suçlayacaktı.
Ve yine Ertuna Mısır’da eylemin başarısızlığının ana etmenini şöyle tarif edecekti:
“Ortak düşman kalktıktan sonra sokakları doldurmaya başlayan kalabalıklar arasında da ayrışmalar başlayacak, Tahrir’de Mübarek’e karşı omuz omuza mücadele edenler birbirlerini hedef almaya başlayacaktı.”
Libya ve Suriye
Kitap Mısır’dan diğer coğrafyalara ulaşarak Ertuna’nın Libya’da ölümü atlatma hikayesinden iç savaşa evirilen yolun başında Suriye’nin durumunu gözler önüne seriyor. Esad rejimi yabancı gazetecilere “terörizme karşı savaşını” anlatmaya çalışırken Ertuna başlamakta olan iç savaşı tecrübe ediyor.
Ertuna, konuşmamızda Suriye’yi hatırlatarak şöyle demişti:
“Arap coğrafyasındaki isyan/devrim dinamiğinin vahşice bir küresel vekalet savaşına döndüğü ülke olarak Suriye'de evet başlarda değişim isteyen kitleler vardı ve sloganlarıyla mevcuttu ama o sloganlar devrim için savaştığını söyleyen milis gruplarının da katkısıyla duyulmaz oldu, başlardaki devrim hayali her geçen gün uzaklaştı.
Hatta Rami'nin öyküsü bence bu sürecin özeti: Bir muhalif olarak hem rejimin hem de rejimle savaşan cihatçı örgütlerin hedefinde. Ne ikilem...”
Kitapta da Dera, Humus ve Hama kuşatma altında iken oralara giderek, korku duvarını aşan Suriyelilerin hikayesini anlatıyor. Ve Esad rejiminin ana stratejilerinden “Ayarlanmış rejim yanlısı göstericiler” ile halkın mücadelesini açığa çıkarıyor.
Sözün özü Arap İsyanları Güncesi, Arap ayaklanmalarının yaşandığı temel bilgi ve gözlemleri verirken ve ayrıca gülümsetiyor. Kitap bir yana, Ertuna notlarını “Muhabirin Seyir Defteri” web sitesinde paylaşıyor.
İkisi de önerilir. (BZ/EKN)
*Yazıdaki fotoğraflar Can Ertuna’ya aittir.
[1] Can Ertuna, Arap İsyanları Güncesi, Ayrıntı Yayınları, 2014, İstanbul.
ARAP AYAKLANMALARI'NIN 5. YILI YAZI DİZİSİ
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları Yazı Dizisine Başlarken
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları'nın 5. Yılı: Kronoloji
25 Ocak Pazartesi - Yedi Ülkede Arap Ayaklanmaları'nın Dünü Bugünü
26 Ocak Salı - Mete Çubukçu Ayaklanmaların 5 Yılını Anlattı
27 Ocak Çarşamba - Mısır'da Her Şey Mümkündü; Buraya Nasıl Geldik?
28 Ocak Perşembe - Tahrir ve Küresel Kalabalık Üzerine
29 Ocak Cuma - Mısır Devrimi'nin Sesi Essam'ın Hikayesi: "Çalınan Bahar"
1 Şubat Pazartesi - "Ulusal Mutabakat Sağlanmadan Mısır Halkı Güvende Olmayacaktır"
2 Şubat Salı - Can Ertuna'nın Gözünden Arap İsyanları
3 Şubat Çarşamba - Amerikalı Bir Gazetecinin Ortadoğu Güncesi
4 Şubat Perşembe - "Mısır, İran Devrimi Gibi Kendi Değerlerinden Döndü"
5 Şubat Cuma - "Görmüyor musun Ben Vatanımı Kaybettim?"
7 Şubat Pazartesi - Arap Devrimleri ve Suriye: Beş Yıl Sonra